• BIST 10075.17
  • Altın 3016.913
  • Dolar 35.3654
  • Euro 36.3831
  • Lefkoşa 13 °C
  • Mağusa 11 °C
  • Girne 16 °C
  • Güzelyurt 12 °C
  • İskele 11 °C
  • İstanbul 7 °C
  • Ankara 6 °C

Hatice İntaç yazdı... İnsan Ve Zaman

Hatice İntaç yazdı... İnsan Ve Zaman
Hatice İntaç yazdı... İnsan Ve Zaman

Zaman öyle çabuk ilerliyor ki, onun hızını yakalamak zor. Yeni bir yıla daha girdik. Bunun coğrafi anlamı, dünyanın güneş etrafındaki 365 günlük turunu tamamlaması ve yeni turuna başlamasıdır. Dünyanın hiç şaşmayan düzeninden birisi de budur. Her yıl 31 Aralık gecesi saatler 12 yi vurduğunda eski yıla elveda, yenisine merhaba deyişimizin nedeni de dünyayla güneş arasındaki münasebetten başka bir şey değildir aslında.

 Bu gecenin diğerlerinden hiç bir farkı yok. Yine de ona özel anlamlar yüklemek eskiden beri adet olmuştur. Yenilik aramak, ümitlenmek insanoğlunun doğasında her zaman vardır. Bu yüzden her yeni yıla dileklerle, ümitlerle, coşkuyla girilir. Her yeni yıla hayatımızda çok şey değişecek; geçmiş yılda yaşanan olumsuzluklar bitecek, güzel günler gelecek, iyi şeyler olacak beklentileriyle gireriz. Ne yapalım?.. İnsanız ve hepimiz dünyadaki hareketin ve bilincin zaman içinde gelişiminin birer parçasıyız. Bu yüzden de umut etmek doğamızda vardır. Yaşadığı sürece insanın umutları tükenmez. Umudun tükenmesi bir bakıma varlığın tükenmesi demektir. Dileklerimiz, beklentilerimiz gerçekleşmese de, ummaktan vazgeçmeyiz çünkü insan hayal ettiği müddetçe yaşar.

 

                                                    *****

Dünya beş milyar yaşında… Ancak dünya üzerinde insanlığın tarihinin ne zaman başladığı üzerinde hâlâ büyük tartışmalar vardır. Bazı araştırmacılar insanın dünya üzerinde varoluşunu 200 bin yıl olarak, bazıları da milyonlarca yıl olarak savunmaktadırlar. Örneğin efsane şehir diye anılan “Atlantis”in gerçekte var olup olmadığı konusu hâlâ aydınlatılmış değildir. Ancak dünyanın yaşı ve ilk insanın türeyişinden çok bizi ilgilendirmesi gereken şey insanlığın bütün olarak ilerleyişi olmalıdır.

Eski öğretilere göre yeryüzü, büyük bir ilahi varlığın gelişmek ve kendini gerçekleştirmek için kullandığı bir alandır. Her kültür ve uygarlık bu varlığın bütünlüğünün bir parçasını, yeni bir görünüşünü yansıtır. Kültürün oluşumunda ilahi bir varlığın etkilerinin yanı sıra dünyada meydana gelen hareketlerin ve insan unsurunun da büyük rolü vardır ki bu da, evrimin yeniliğe açık ve kendi kendini düzenleyen bir süreç olduğu anlamına gelir.

Bitkilerin bile ortak bir vücutları olan ve hissedebilen varlıklar olduğu deneyler sonucu ispatlanmıştır. Yapılan deneylerde bir bitkiye zararlı bir düşünce yöneltildiğinde elektriksel hareketlerinin arttığı hayretler içinde gözlemlenmiştir. Hayvanlarda ise ortak olan bir “sürü” içgüdüsü vardır. Göç eden kuşların gökyüzünde kafilelerle süzülüşünü görmeyenimiz yoktur. Onlar da adeta programlanmışçasına düzgün bir daire oluşturarak yönlerini bulurlar. Oysa insan, bir bütün olarak ve tek başına var olabilen bir varlıktır. Çünkü insan bilincinin yaratılış şeması içinde “farkındalık” gibi eşsiz bir yeri vardır. Her birimizin bir bedeni, bir ruhu, duyguları ve aklı vardır. İnsan, kendi kendine yeten, yapmak istediğini seçebilme iradesi olan bir bilince sahiptir. Bir ruhu vardır. Bu ruh, kendi içi ile bağlantı kurmasını, bir kişilik kazanmasını ve yeryüzünde bir amaç edinmesini sağlar.

                                                           *****

Hayatta, hem kendi iç dünyamızdaki yolculuğa hem de dünyanın dönüşüm sürecindeki yerimize uygun bir konum elde etmek aslında bir sanattır. İnsanın diğer varlıklardan farklı olarak sahip olduğu üç unsur vardır ki onlar da, irade, sevgi ve inançtır. Bu üç unsur adeta ayrılmaz bir üçgen gibidirler. İdeal insan, bu üçgen çerçevesinde ve birçok yaşantının bir araya gelmesiyle ortaya çıkabilir. Bir kültür ancak bu üçlemeyi içine sindirdiği ölçüde dünyaya uyum ve güzellik sunabilir.  Geçmiş kültürlerde ve dinlerde yaşamın anlamını bulma arayışı vardı. Bugün dünyanın her yerinde kaos varsa ve hayat yaşanmaz boyutlara ulaşmışsa bunun nedenini teknoloji ve kişisel menfaatlerin bu değerlerin üstüne çıkmasında aramak gerek.

İnsan, dünyadaki varlıkların en akıllısı, en yaratıcısı ve doğaya en çok egemen olabileni diye nitelense de doğa her zaman insandan ve onun yarattıklarında çok daha güçlü, çok daha öndedir. Tarih boyunca bunu deneyimlediği halde insanoğlu, yine de aklını ve yeteneğini doğanın aleyhine kullanmaktan çekinmemiş; akıl sahibi olmanın verdiği avantajla adeta kendini doğayla eşitlemiş ve bu avantajını kullanarak dünyadaki tüm varlıklara egemen olmaya çalışmıştır. İnsanın kendi çıkarı için diğer insanlara, dünyadaki tüm canlı ve cansız varlıklara verdiği ve verebileceği zarar o kadar çok ki, o konuya girmek bile akıllara zarar verecek kadar tehlikeli boyutlara varmıştır artık. Hele son zamanlarda insan eliyle yaratıldığı düşünülen ve hedefi dünya nüfusunu azaltıp onu sadece kendilerinin yaşam alanı haline getirmeye çalışan bir zihniyetin olduğu düşünüldüğü zaman…

Yeni bir yıla girdik. Bundan önceki zamanlarda yaşadıklarımız, bize ya bir şeyler katmış ya da bir şeyleri eksiltmiştir. Dünyada düşünen ve yaşadıklarından ders almasını bilen tek varlık olan insan elbette ki ileriye yönelik hayatını geçmişten daha iyi yaşamanın yollarını aramak ve bunun için de elinden geleni yapmak zorundadır. Bunu sırf kişisel refahı için değil, içinde yaşadığı toplum için de yapmalıdır. Çünkü toplumun iyi düzeyde yaşamadığı, huzursuz bir ortamda kişisel refah da huzur da olamaz.

 

 

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler