Maaşlara zam geldi.
Altı aylık hayat pahalılığı, kamu personeli maaşlarına % 12.11 oranında yansıtıldı.
Yani 1000 TL maaş alan yaklaşık 121 TL artışla 1121 TL maaş aldı.
Maaşı 10 000 TL olan 1211 TL artışla 11211TL maaş aldı.
Arada 1000TLnin üzerinde fark var.
Milletvekili maaşlarına gelen artış ise 1700 TL.
Özel sektörde çalışan bir çok kişinin geçinmek zorunda kaldığı ,daha doğrusu geçinemediği için aç kalıp, sağlıksız koşullarda yaşamaya çalıştığı bir aylık ücreti kadar.
Doğal olarak kamu görevlileri bu adaletsizliğe isyan etti.
Haklılar da.
Ancak asıl isyan edilmesi gereken bu kısım mı olmalıydı?
Birincisi 6 ay içerisinde oluşan hayat pahalılığı bir tek kamu görevlilerini etkilemedi.
Memurundan işçisine, özel sektör çalışanından serbest meslek sahibine, öğrencisinden ev hanımına herkesi etkiledi.
Bu 6 ay içerisinde TL 'nindöviz karşısındaki değer kaybı %25 den fazla oldu.
100 TL ödediğiniz şeye artık 125 TL ödüyorsunuz.
Asıl isyan edilmesi gereken bu değil mi?
Hem verilen artış, oluşan hayat pahalılığının yarısından az, hem de toplumun yalnızca bir bölümüne veriliyor.
Asıl isyan edilmesi gereken adaletsizlik bu değil midir?
Özel sektör çalışanı ile kamu çalışanı, ekmeği aynı fiyata almayacak mı?
Çocuklarının okul masrafı aynı olmayacak mı?
Oluşan HP v.s ile verilen artış arasındaki farkı nereden bulacak kamu çalışanı?
Özel sektör çalışanı ne yapsın?
Banka mı soysun, yasadışı işlere mi girsin?
Hükümet ortaklarından olan bir parti de, kendi partisinin millet vekillerinin bu artışı bağışlayacaklarını açıklamış.
Tamam çok hoş bir davranış ancak bu mu çözüm?
Çeşmenin başında siz olmadıktan sonra herkese % 100 artış bile yapsanız nafile.
Öncelikle bu 4 parti ortaya irade koyarak inisiyatif almalı.
KKTC ekonomisini TC Hükümetlerine teslim etmeden önceki gibi üretime yönelmeli.
TC Hükümetleri ile karşılıklı çıkarlar ortaya konularak iki devlet esasında anlaşmalar yapılmalı.
Türkiye Hükümetleri bile KKTCyi ayrı bir devlet olarak görmüyorsa dünya niye görsün?
Şimdi birileri “bundan önceki hükümetlerde de böyle değil miydi?” diyecek.
Evet ama toplumun büyük bir bölümünü temsil eden bu hükümet, “bunları değiştireceğiz” diye geldi.
“İnisiyatif alıp kendi kendimizi yöneteceğiz” diyerek yetki aldılar bu halktan.
Umut oldular bu halka.
Eğer eski hamam, eski tas olacaksa,
ekonomik seferberlik ilan edilmeyecekse,
partizanlık tam hız sürecekse,
TC ile KKTC arasında sadece kuryelik yapılacaksa,
Sağlıktan, eğitime, ekonomiden, yerel yönetimlere kadar, merkez bankası ile kolluk kuvvetlerine kadar tüm inisiyatif TC hükümetlerinin elinde olacaksa,
Çözüm görüşmeleri çöpe atılacaksa, biz hükümeti neden değiştik.
Hatta Kıbrıs’ın kuzeyinde bir hükümet ve bir meclis olmasına ne gerek var?
Bu halkın umutlarıyla ve duygularıyla daha ne kadar oynanacak ?
Senaryo belli, filmin sonu Kıbrıs Türk Toplumunun bitmesiyle son bulacak.
Bu halka ümit olanlar nasıl böyle bir senaryonun figüranları olmayı kabul edebiliyorlar?
Bu toplum bu 4 partiye var oluş mücadelelerinin baş rolünü verdiler.
Umarım onlar da daha öncekiler gibi tüketilmek istenen bir toplum senaryosuna figüranlık etmezler.
Zira tarih hiçbir zaman figüranları yazmadı ve sessizce yok olup gittiler.
Oysa baş rol oyuncuları hep kalplerde ve zihinlerde kazınıp kaldı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.