• BIST 9367.77
  • Altın 2952.122
  • Dolar 34.4839
  • Euro 36.1941
  • Lefkoşa 12 °C
  • Mağusa 15 °C
  • Girne 18 °C
  • Güzelyurt 12 °C
  • İskele 15 °C
  • İstanbul 6 °C
  • Ankara 12 °C

HEM SEÇMEYİ BİLMEDİK HEM DE HEPİSTEDİK !!!

Ayşegül Garabli

Biz yönetici seçmeyi bilmedik ama yönetilmek istedik.

Çevremizdeki sevdiğim insanlara oy vererek onları ödüllendirmek istedik.

Seçerken, “İyidir ve yardımseverdir” dedik.

“Dürüsttür” dedik.

Hatta popülerdir bile dedik ama “ yöneticilik, liderlik,  yapabilir “demedik hiç.

Analiz yapma ya da çözüm üretme yeteneği var mı yok mu, kriz ya da ani gelişen olaylar karşısında hızlı karar verip inisiyatif alıp almadığını sorgulamak aklımıza bile gelmedi.

Konuşma yeteneği var mı yok mu onu bile dikkate almadık.

Ali abimizdi, Ayşe ablamızdı, köylümüzdü, doktorumuzdu ve oy vermesek ayıp olurdu.

Zaten kendi adamımızı seçmeyip de başka bölgeliyi mi destekleyecektik.

Herhangi bir durumda tanıdığımız bize bulunacaktı.

Torpilimiz olur deyip oy verdik.

Tabi bir de çoluk çocuğumuzun geleceği vardı.

Çocuklara aş lazımdı, iş lazımdı.

O yüzden de iş vaatlerine kanıp oy verdik.

Sonra fanatik bir spor kulüp taraftarı gibi  tuttuğumuz partimiz vardı, sözünden çıkmak olmazdı.

O yüzden kimi aday gösterdiğine bakmaksızın vurduk mührü.

Çünkü böyle alıştırılmıştık.

Çocuklarımızın işe girmesi de, işlerimizin yürümesi de alnımıza silah olarak dayatılmıştı.

Mitinglerde ne kadar çok görünürsek, çocuklarımıza iş bulma şansı o kadar artacaktı.

Görünmeyenin de şansı yoktu.

Birileri çocuklarımızı işe almak için oy vermeyi şart koştu, biz de çocuklarımız işe alınsın diye oy vererek besledik bu torpil sistemini.

Oysa biz çoğunluktuk ve seçen bizdik.

Ancak  seçemedik.

Aklımıza  liyakatı istemek gelmedi.

Bir başımıza gördük kendimizi ve tek başına başaramayız çaresizliğine kapıldık.

Dolayısıyla da bir şekilde besledik bu sistemsizliği.

Zaten herkesin bir torpili vardı ve günlük hayata işimiz de dönüyordu.

Milletvekilleri , bakanlar ya da büroklatlar iş takibimizi yapıp, işlerimizi çözüyordu.

Daha fazlası da bize lazım değildi (!)

Misal vekillerimizden, hayatımızı kolaylaştıracak yasalar çıkarması için uğraşmadık hiç.

Aleyhimize yasa çıktığında da biraz karşı çıktık ama nasılsa kılıfına uydururuz düşüncesiyle ısrarlı olmadık.

Kendi ayaklarımız üzerinde duralım dedik ama ne sahip olduğumuz öz değerler bir bir satıldığında ses çıkardık ne de yönetimimiz  Türkiye Hükümetine yavaş yavaş devredilince..

Hem bağımsız olalım dedik, hem de gününde paralarımız ödensin istedik.

Bir seferberliği göze alamadık.

Nüfus yapımızın kontrol altına alınmasında direnmedik.

Kaçak işçileri istemedik ama işlerimizi de onlara yaptırdık.

Belki bu konularda daha direngen olabilirdik.

Belki daha ısrarcı davranabilirdik ancak kendi seçtiklerimize güvenmedik hiç.

Ne garip bir ironi değil mi?

Hem seçip hem güvenmemek.

 Bu konuda seçtiklerimize güvenmemekte haklıydık.

Ancak seçerken koyduğumuz kriterlerde haksızdık.

Birlik olamadığımız için haksızdık.

Asıl önemlisi halk ve seçen olarak güçlü olduğumuzun ve istemekte haklı olduğumuzu bilmediğimiz için, isteklerimizde ısrarcı olmadığımız için haksızdık.

Çünkü sistemsizlik içinde dahi hayatımız devam ediyor diye önemsemedik.

Ne biten eğitimi ne de biten sağlığı “özelden hallederim” diyerek önemsemedik.

Hatta  yönetimi de iş takibi ve torpilden ibaret görerek önemsemedik.

Çünkü daha önce de dediğim gibi, günlük yaşantımız devam ediyordu.

Gerekirse çocuklarımızın geleceğini yurt dışında da kurardık.

Ancak nereden bile bilirdik ki küçücük bir virüsün dünyayı alt üst edeceğini.

Nereden bilebilirdik ki kendimizi bir krizin ortasında bulacağımızı.

Ve şimdi belki de hayatımızın en önemli krizi ile karşı karşıyayız ama bu kriz yönetilemiyor.

Çünkü biz seçerken yönetme becerisi var mı yok mu diye bakmadık ki?

Biz zaten onları kriz yönetsinler diye seçmedik ki.

Seçtiklerimizde , doğru kararlar üretebilme, koordinasyon ve iş birliği yapabilme, toplumun tüm kesimleri ile yükü bölüşebilme , ekonomiyi idare edebilme ve hatta hitap yeteneği ile halkı ikna edebilme ve halkla bütünleşme özellikleri aramadık ki seçtiklerimizde.

Onlar sadece ya partilimizdi, ya bölgelimizdi ,ya dürüst ve saygı duyulandı, ya da  çok popülerdi.

Bu yüzden de bu krizi yönetemediler.

 

Bu güne kadar sorumluluklarını yerine getirmeseler de hep koruduk ve kolladık onları

Tıpkı çocuklarımıza yaptığımızı gibi.

Hatta bu kriz sürecinde bile.

Önlem almadılar, “ellerinden geleni yapıyorlar” dedik.

Kendilerini ifade edemeyip hatta kağıtta yazılanları bile okuyamadılar, “ama çok iyi ve dürüst biridir.” dedik.

Yani sözün özü, seçmekte yaptığımız yanlışları bu süreçte de devam ettirdik.

Seçmekte de, bu süreçteki korumacı tavırlarda da hep Kıbrıslının naifliği hakim oldu.

Ancak bu süreç naifliği kaldırmayacak kadar önemli.

O yüzden de ciddiyet ister.

Tamam tüm vekillerimizi, bakanlarımızı hatta bürokratlarımızı seviyoruz ve dürüstlüklerinden şüphe etmiyoruz.

Ancak ne yazık ki bunlar bu krizi çözmek için yetmez.

Bu süreç her alanda ciddiyet ister.

Beceri ve işbirliği ister.

O yüzden bu insancıl yaklaşımlarımızı bir tarafa bırakıp, Başbakanımızın ve bakanlarımızın toplumun her kesimi ile işbirliği yapıp, yükü paylaşıp bu süreci ciddiyetle yürütmesini sağlayacak doğru mesajları vermemiz gerekir.

Bu süreç ne sevgimizi kanıtlayacağımız ne de kişisel dürüstlükleri ödüllendireceğimiz bir süreç değil.

Hele ki bakanların tek başlarına Don Kişot’luk yapacakları zaman hiç değil.

Bu süreçteki sorumlulukları paylaşmayı da bilecekler, hitap etmeyi de.

Çünkü bir krizin yönetilmesindeki en önemli iki şey ciddiyet ve verilen güvendir.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları