Her insan bir terk ediştedir, en çok ta sevginin...
Sevgilerin de, aşkların da, daha önce ait olduklarıve sonrasında geldikleri yerler vardır.
Kimlikleri...
Varoluşları...
Mücadeleleri...
Sevginin, aşkın; kalpten kalbe dolaşması bir yitiriliş,
Sırasında bir hüzün,
Sırasında bir özgürlük,
Sırasında ise bir göçtür; içimizden göçen...
Bazen bizim koyvermemiz,
Bazen elimizden bir su tanesininn kayganlığı ile kayıp gitmesi misali...
Kırık kalpler cumhuriyetine böylece bolluk ve bereket yağar...
Şaka bir yana, aşkın, tutkunun ve insanın kendini başka bir insana adayacak şekilde sevmesi; bir şekilde her an bu göç mevsiminin de başlayabileceği sinyali; buna rağmen her defasında denizin o derin, lacivert, masmavi berrak sularına, kendini atacak kadar heyecan ile kalbinde kelebeklerin uçuşmasının vereceği o dayanılmaz mutluluğu hissetmeyi isteyecek kadar her şeyi de göze almak...
Anlatabiliyor muyum? Aşkın göç edişi, gelişi ve kalpte kalışı, sonrasında tekrar göç edişinin trajik komik ve güzel bir hikayesi bu...
Sevginin bir kalpten bir kalbe gitmesi bir hazan mevsimidir.
Hazan mevsimi sonbahardır.
Sonbaharda bir hüzün var, bir burukluk vardır...
Yine de bu göç edişler sanırım çoğu zaman insanı iyileştirici bir etkiye sahip olur.
Kırılan kalp, yitirilen sevgi, göç sonrası vardığı limanda iyileşir. Bazen birlikte büyür, iyileşir ve yeniden birlikte aşk yeşerirler.
Uzun zamandır aşk ve sevgi hakkında bu kadar derin düşünmemiştim.
Bunu 9 gün sonra kutlayacağım doğum günüme yad ediyorum.
“Yaşamak iyi şey” diye geçirdi aklından. “Keşke her şey bir düş olsaydı. Balığı hiç tutmamış, yatağımda eski gazetelerin üstüne uzanmış uyuyor olsaydım.”“ İnsan yenilmek için yaratılmadı” dedi dokunaklı bir sesle; “Ademoğlu mahvolur ama yenilmez”...Ernest Hemingway...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.