Gecikmiş İlkbaharın son günlerindeyiz. Havalar mevsimle uyumlu değil tıpkı bu güzel adaya uymayan olumsuz ruh halleri gibi!..Nisan ayının sonlarına geldiğimiz halde gök gürültülü, sağanak yağmurlu günler yaşıyoruz. Belli ki bu yaz kuraklık olmayacak; çiftçinin, hayvancının yüzü gülecek. Bugün de hava yağmur yağacakmış gibi ama yağmıyor. Lefkoşa’dan Girne’ye yaklaşırken Beşparmak dağlarının görüntüsüne hayran olmamak mümkün değil. Hele dağlarla bulutların kucaklaştığı o şaheser manzaraya!. Eteklere doğru uzanmış bulutlarla, duvaklı bir gelin gibi sanki dağlar. Ama beyaz değil, gri renkli bir duvak bu. Bulutlarla dağlar!. Yüksekten görülen o harikulade deniz!.. Hulasa adanın kartpostal kadar güzel görünümü dingin ve huzurlu bir ruh halini çağrıştırsa da bugün bulutlar kadar griyim. Nedenini çok iyi bildiğim karmaşık duygular içindeyim. Endişeliyim. Çünkü bugün ikinci kez memleketin, toplumun kaderini tayin edecek cumhurbaşkanlığı seçimi var. Geçen Pazar sonuca ulaşamayan seçim bugün iki adayla yeniden tekrarlanıyor.Yarışı kimin kazanacağı mechul!..Bu yüzden endişeliyim. Diliyorum ki yıllardır kısır bir döngüye mahkûm edilen insanımız bu sefer de yalan vaadlere, rüşvete, ulufe dağıtanlara kanıp yanlış karar vermesin. Beş yıl daha geleceğini, kaderini kendi basacağı mühürle karartmasın. ****** Geçtiğimiz Perşembe günü “Ulusal Egemenlik Ve Çocuk Bayramı” idi. Bu anlamlı gün 23 Nisan 1920 de Atatürk önderliğinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin açıldığı; Türkiye Cumhuriyetinin temellerinin atıldığı, egemenliğin tek kişiden ( padişahtan) alınıp halka verildiği ve yarının yetişkinleri olacak çocuklara armağan edildiği bir gündür. Bu yüzden her yıl ilkokullarda, hatta ana okullarda çocuklar bu günü oyunlarla, danslarla bir bayram havası içinde kutlarlar. Ben böyle günlerde geçici olarak ilkokulda öğretmenlik yaptığım yılları ve o yıllardaki öğrencilerimi hatırlarım. Anılar ne zaman gelip dayansa kapıma; söz ve müziği Necip Cemal Adler’e ait o güzel tango takılır dilime: Geçmiş zaman olur ki/ hayali cihan değer/ Bir an acı duyar insan belki/ Sevmişse biraz eğer/ Anlar ki geçenlerin/ Rüyaymış hepsi meğer. Üniversiteden yeni mezun olduğum yıllardı. Liselerde kadrolar doluydu ve ben birkaç yıl ilkokul öğretmenliği yapmıştım. Önceleri pek istememiştim; küçük çocuklara faydalı olamayacağım endişesindeydim. Sonradan anladım ki onlarla geçirdiğim yıllar meslek hayatımın en güzel zamanlarıymış. Tertemiz; masumiyetin simgesi olan o çocuklara bir şeyler öğretebilmek, onlarla vakit geçirmek kadar güzel bir şey yokmuş. Örülmüş veya itinayla taranmış saçları ile sınıfa girişlerini unutmadım. Nasıl unuturum ki; utangaç bakışlarla ellerindeki çiçekleri bana uzattıkları günleri!. Sorduğum sorulara doğru cevaplar verirken gözlerinde gördüğüm sevinci!. Bir “aferin” in onların gün boyu mutluluğuna yettiğini!. Hele bazılarının yanlış bir şey yaptıklarını bilmeden sevgilerini kanıtlamak için evden annelerinin, ablalarının takılarını alıp bana getirdikleri günleri unutmam mümkün mü?. Getirdiklerini ailelerine iade ederken yüzlerinde okuduğum utancı ve yaptıklarının yanlış olduğunu onlara anlatırken gözlerinde boncuk boncuk biriken inci tanelerini hiç unutmadım. Lise öğretmenliği yaptığım yıllarda da o öğrencilerimin bir kısmı yine öğrencimdi. Hatta İstanbul Başkonsolosluğunda ataşe olduğum yıllarda da üniversite öğrencisi olarak onların bazıları yine hayatımdaydı. Hem de sevgi ve saygıları hiç eksilmeden!. Artık yetişkindiler ve ben onların hem unutamadıkları öğretmenleri, hem ablaları, bazılarının da velileriydim. Kaldıkları yurtlardan benim iznimle çıkabilirlerdi. Bazı hafta sonlarını birlikte geçirirdik. Şimdilerde onlar meslek sahibi oldular. Anne, baba oldular. Ben emekli oldum. Yine de izimi bulan o öğrencilerim hâlâ beni arıyorlar, geliyorlar ve tam bir vefa örneği sergiliyorlar. Hatırlanmak, unutulmamak!.. Hayatta bundan daha büyük mutluluk olabilir mi?. Bazılarıyla öyle enteresan anılarım var ki, bir tanesini anlatmadan yazımı bitirmeyeceğim. Öğrencilerimden biri halen İstanbul’da yaşıyor. Kariyer sahibi, iki üniversite bitirmiş, üçüncüsüne devam ediyor. Ayrıca bir üniversitede de öğretim görevlisi. Kızını en iyi şekilde yetiştirmeye çalışan bir anne ayni zamanda. Kıbrıs’a geldiği sayılı günlerde bana hep uğrayan, ben İstanbul’a gittiğimde hep arayan ilkokul öğrencim. Bir seferinde onunla Beyoğlu’nda buluşup derin sohbetlere, eskilere daldığımız bir gün aniden bir şey hatırlamışçasına “ O çocuk ağacın arkasında niye saklanıyordu?” diye beni çok şaşırtan bir soru sordu. Şaşırdım!. Etrafıma bakındım ne ağaç vardı ne de çocuk. Hayretle yüzüne baktım. Anladı şaşkınlığımı. Meğer İlkokuldan beri merak ettiği bir şeyi soruyormuş bana bunca yıldan sonra. Neydi biliyor musunuz? Ben o yıllarda çocuklar derslerden sıkılmasınlar, değişiklik olsun diye ve en çok da onların yaratıcılığını ortaya çıkarmak gayesi ile karatahtaya renkli tebeşirlerle resimler çizer; onlardan bu resimlerin ne düşündürdüğünü yazmalarını isterdim. İşte öyle bir gün de tahtaya çizdiğim resimde kocaman bir ağacın arkasına saklanmış bir çocuğu da resmetmiştim galiba. Her öğrenci kendi düşünceleri doğrultusunda bir şeyler yazmıştı kompozisyon gibi. O ne yazmıştı bilmiyorum. Beni hayrete düşüren; aradan bunca yıl geçmesine rağmen onun bir resmi bile unutmaması ve benim o resim hakkındaki düşüncemi merak etmesiydi. Öğretmenlik sorumluluk gerektiren kutsal, onurlu bir meslek!. Malzemesi insan olan ve o malzeme ne kadar özveri ile sevgiyle yoğrulursa insanlığın geleceğine o denli iyi yön verecek olan bir meslek. Ben yetiştirdiğim öğrencilerimle gurur duyuyorum. Onlarda olumlu izler bıraktığıma inanıyorum. Onların beni unutmadığını biliyorum. Benim de onları unutmadığımı bilmelerini istiyorum.
Hiç Unutmadım
- 18:20 - Google'ın "Willow" çipi insanlık için ne ifade ediyor?
- 17:18 - 2024'te hangi iklim rekorları kırıldı?
- 15:23 - Ay bilinenden yüz milyonlarca yıl daha yaşlı olabilir
- 14:16 - Havalimanında unutulan saati çaldı!
- 14:08 - Hükümete Çağrı: Ekonomiye Odaklanın, Yasaklardan Kaçının
- 14:07 - Gece Kulübü’ne silahlı saldırı: Zanlılara ek tutukluluk
- 14:05 - Sendikalar taleplerini iletti... Toplantıya ara verildi!
- 14:04 - Trodos’ta kar ve fırtına alarmı: Pazar gününe kadar dikkat!
- 14:03 - Ön izin vaadiyle akrabalarını dolandırdı... Tutukluluğu devam edecek!
- 14:02 - Karar verildi: 2 Ay hapis yatacak sonra sınır dışı edilecek!
- 14:02 - Uyuşturucu ile yakalandı, kurye olduğunu itiraf etti!
- 13:28 - İş araçları Meclis önüne geldi, arbede yaşandı...
- 12:42 - DAÜ, Dünya Paramedikler Günü’nde Dr. Semra Çelikli ile Çevrim İçi Seminer Düzenledi
- 12:39 - Sadık Gardiyanoğlu: Asgari ücret toplantısı ocak ayında yapılacak
- 12:18 - DAÜ’de Prof. Dr. Esin Konanç Anısına “Dijital Çağda Fikri Mülkiyet Hakları” Paneli
- Atatürk'ün ilk kez yayınlanan fotoğrafları
- Atatürk’ün az bilinen fotoğrafları
- Beş bin yıllık problem: İyi karpuz nasıl seçilir
- Karpuz kilo yapar mı?
12345678
Tüm Hakları Saklıdır © 2014 Detay Kıbrıs | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : +90 392 444 79 79 - +90 533 851 38 51 Faks : haber@detaykibris.com
Tel : +90 392 444 79 79 - +90 533 851 38 51 Faks : haber@detaykibris.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.