Adını dahi duymadığım Vedat Yenerer diye biri.
Gazeteciymiş.
Aynı zamanda da Türkiye medyasında özel bir TV’nin yönetim kurulu başkanıymış.
Gazeteci Vedat Yenerer, beraberindeki heyet ile aralık ayının 22 sinde KKTC ‘ye gelmiş ve Başbakan Hüseyin Özgürgün’ü ziyaret etmiş.
Yaptığı bu ziyareti de, sosyal medya hesabından,
" KKTC'nin cesur yürek Başbakanı Hüseyin GÖRGÜN'ü ziyaret ettik. İşbirlikçi Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın AKP ile birlikte Rumlarla nasıl gizli ve Türklerin haklarını elinden alacak anlaşmayı imzalamaya çalıştığını anlattı" sözleriyle duyurarak Cumhurbaşkanımızı, “ülkesini satmakla” suçlamış.
Bu tavrına tepki gösteren gazeteci Hüseyin Ekmekçiye'de , özel mesaj atarak;
"seni araştırırım, açığını bulurum" diye tehditler savurmuş.
Ne kadar büyük bir araştırmacı gazeteci olduğu, görüştüğü KKTC Başbakanının soyadını dahi doğru bilmediğinden belli olan bu gazeteci (!) aslında temsiliyet hakkımıza, irademize ve gazetecilerimize yani topumuza hakaret etmiş ama kızmamak lazım.
Zira bu hakkı ve bu cesareti O’na, bu ülkenin başbakanı vermiş.
Bir ülkenin başbakanı kendi Cumhurbaşkanına; “işbirlikçi”, “Rumlarla Türklerin haklarını temsil eden bir hain” derse, başkalarının bunları kullanıp yazmasına niye kızalım ki?
Hadi bu gazeteci olduğunu savunan zat, basın yayın kurallarına ve mevzuatına, habercilik etiğine aykırı davrandı yazdı.
Bir halka hakaret etti ve bu konuya tepki gösteren kişiler tarafından gerekli yerlere şikayet edildi.
Peki ya bizim başbakanımız?
O’nun kendisini ve ülkesini temsil eden Cumhurbaşkanına “İşbirlikçi ve hain” deme lüksü var mı?
Halkına hakaret etme hakkı, var mı?
Başbakanın bu tavrı, suç değil mi?
Her şeyden öte, oturduğu koltuğu ve bulunduğu mevkii inkar değil midir?
Eğer bir ülkenin başbakanı, ülkesinin Cumhurbaşkanına ve halkına hakaret ediyorsa, hele ki böylesi ağır bir suçla suçluyorsa, ve bu yaptığı da cezasız kalıyorsa, herhangi bir vatandaşa da başbakana hakaret etme hakkı doğmaz mı?
Bu nasıl bir “Devlet yönetme” anlayışıdır.
Eğer ki, Sn. Özgürgün, ülkenin başbakanı olarak, sonsuza kadar yaşatacağını söylediği KKTC’nin, bir “işbirlikçi” ve “hain” tarafından yönetildiğini iddia edip, ülkenin en önemli merciinde bulunan kişiyi “onursuzlukla” suçluyorsa ve hiçbir yasal yola başvurmadan sadece “mahalle dedikoducuları” gibi gazetecilere demeç vermekle yetiniyorsa sadece suç işlemekle kalmayıp, sonsuza kadar yaşatacağını söylediği KKTC’nin varlığına ve geleceğine de ihanet etmiş olmuyor mu?
Böyle mi yaşatacak KKTC’yi?
Elinde delilleri varsa neden yasal yollara baş vurup, bu gidişatı durdurmuyor?
Yoksa da, böyle bir demeç ve bu şekildeki onursuz iddialar, bir ülkenin başbakanına yakışıyor mu?
Hoca yellenirse, cemaat kendisinde sı*ma hakkı bulmaz mı?
Sn. Hüseyin Özgürgün, bu demecinden sonra Sn. Cumhurbaşkanı ile ilgili ne yapar bilmem ama eğer ki, KKTC’ye inancı sözde değilse ve bulunduğu mevkii inkar etmiyorsa, bu halka bir özür borcu olduğu kesin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.