• BIST 9549.89
  • Altın 3005.805
  • Dolar 34.5348
  • Euro 36.0249
  • Lefkoşa 21 °C
  • Mağusa 20 °C
  • Girne 21 °C
  • Güzelyurt 19 °C
  • İskele 20 °C
  • İstanbul 5 °C
  • Ankara 17 °C

HONCA

Ebru VERITY

Banu Avar'la Konuş(ma). Yazar Ömür Kurt. Kültürel Soykırımı anlatan bir kitap. Banu Avar ile geç kavuşmuşuz. Ama peşideyim artık. Sırada iki kitabı daha var okunacak. Hangi Avrupa ve Böl ve Yönet. Banu Avar ile ilgili çarpıcı bir hikayeyi anlatmadan önce kitaptaki bazı incileri aktarmak istiyorum. ** Oltadaki balık Türkiye Nelson A.Rockefeller 1959 - 1973 New York Valisi 1974 - 1977 Amerika'nın 41. Başkan Yardımcısı 1956 yılında ABD Başkanı Dwight Eisenhower'a yazdığı mektupta, Türkiye'yi böyle tanımlıyor. ** 2008 Hollywood yapımı Iron Man isimli filmin daha başında seyirci şu sözcükleri işitir. "Evet barışı severim. Ama o olursa işsiz kalırım." Tony Stark (Filmde ülkesi için teknolojik silahlar üreten bir silah tüccarı, silahlarını Afganistan'da deniyor.) İşin aslı da bu zaten. Zira silah sanayi, Batı ekonomisini ayakta tutan en temel organ. Dolayısıyla, filmde de "Bizim işimiz bu." diyorlar. Saldıracak bir yer yaratmazlarsa işsiz kalırlar. Fakat aynı zamanda kendilerini "yardımsever" göstermek zorundalar ki, zorluk içinde kalan her yer Amerika'yı kurtarıcı olarak bellesin. ** Kültürel bir yok edime bir örnek. "Tabldot" un aslı "Honca" dır. Honca içinde ufak yemek bölmeleri olan bir tepsidir. Her bölmenin üzerinde bir kapak bulunur ve özellikle eski Türk düğünlerinin vazgeçilmez ikram sinisidir. Selçuklu ve Osmanlı zamanarından berikullanılmış olan bu özel tepsi, Avrupa'lılar tarafından alınıp modernleştirilerek !! "Tabldot" adı ile bize pazarlanmıştır. ** Bizim bazı "aydın" larımız, belli bir aşağılık duygusuyla büyüyor! Dayanacakları bilgi noktaları eksik! Batı demeyene aydın denemez, Doğu dersen aptallık edersin, zavallı duruma düşersin. Hep Batı demen lazım ki " aydın" olasın. ** Batı medeniyeti sürüsepet sanat eseri, büyük müzik, önemli teknoloji olduğu kadar, şu üç Allah'ın belası değil midir? Sömürgecilik, dünya savaşları, çevre kirlenmesi Atilla İLHAN Banu Avar bize kimden miras ? Yıllar önce İzmir Kadınlar Hapishanesi'ndeki mahkûm kadınlara akşam dersleri verilmesi kararlaştırılmıştı. Bir gün milli eğitim müdürünün odasına zayıf, ufak-tefek bir genç kız girdi. "Ben bu dersleri memnuniyetle kabul ederim, efendim," dedi. Müdür şaşırmıştı. Karşısındaki genç kız, okuldan yeni çıkmış, üstelik son derece de hassas bir insana benziyordu. Müdür bir kez daha hapishanedeki tipleri gözünün önüne getirdi. Olacak şey değildi! Lakin düşüncesini belli etmedi. "Peki, hoca hanım," dedi. "Bu işle meşgul olacağım. "İki hafta geçmeden, genç kız, soğuk ışıklar altında hapishane koğuşundaki akşam derslerine başlamıştı. İşi bittikten sonra, ince pardösüsünün yakasını kaldırıyor, süngülü nöbetçilerin, zincirli kapıların arasından geçerek sokağa çıkıyor ve hızlı adımlarla evine koşuyordu. Hapishane müdürü de, milli eğitim müdürü gibi, hayretler içinde idi. O kavgacı, o geçimsiz mahlûklar, genç öğretmeni hem sevmeye, hem saymaya başlamışlardı. Kadınlar hapishanesinde ilk defa böyle bir hava esiyordu. Fakat işinde inanılmaz bir başarı gösteren kızın, bir süre sonra acayip bir suçla adliyeye götürüldüğünü görüyoruz. Hakkındaki isnat: Misyonerlik... Gittikçe kabaran dosyalar, hep misyoner öğretmenden bahsediyordu. Neler de neler yapmamıştı ki: Kadınlar hapishanesi derken, Kinder Garten Teşkilatında çalışmalar, çocuklara iyi insan olmak etrafında birtakım telkinler. Bütün bunlar misyonerlik denilen şeyden başka ne idi? İş o kadar dallanıp budaklandı ki, Atatürk meseleyi merak etmişti. - "Bana misyoner öğretmenin dosyasını getiriniz," dedi. Bütün bir gece o dosyayı inceledikten sonra, ertesi günü öğretmen [Sıdıka] Avar'ı yanına çağırttı. Genç öğretmen Atatürk'ün karşısına çıktığı vakit bir yaprak gibi titriyordu. Atatürk, bu ufak-tefek kıza hayretle baktı. - "Misyoner öğretmen sensin, öyle mi?" diye sordu. Avar şaşırmıştı. Yavaşça, "Efendim, ben öğretmen Avar," diye fısıldadı. Atatürk, o zaman genç öğretmene doğru parmağını uzatarak yüksek sesle şunları söyledi: - "Hayır. Sen misyoner Avar'sın. Bana, senin gibi misyonerler lazım." Ondan sonra da Atatürk fikirlerini açıkladı: Bir toplum, daha ziyade aile yoluyla, bilhassa kadın yoluyla kazanılabilirdi. Genç öğretmen Doğu'ya gidecekti. Oradaki genç kızları, hatta bunların arasında hiç Türkçe bilmeyenleri bile toplayacaktı. Onları, bu toplumun potasında yetiştirecekti; sonra bu çocuklan birer ışık huzmesi altında köylere gönderecekti. Sözlerinin sonunda: - "Git, memleketin içine gir, dağ köylerine uzan; orada bizden ışık bekleyen yarının annelerini göreceksin, dedi. Genç öğretmen, içi içine sığmaz bir hâlde Atatürk'ün yanından çıktı. İşte yıllar ve yıllardır Avar, doğu illerinden birinde Kız Enstitüsü Müdürlüğünde bu inanılmaz işle meşguldür. Şimdi Elazığ, Tunceli, Bingöl çevrelerindeki halk, bu ufacık-tefecik kadından bir azize gibi bahseder. Onun hakkında iki yüze yakın mani, masal ve çocukların dilinde sayısız Avar şarkıları vardır. O, yol vermez, geçit tanımaz dağlara at sırtında tırmanır, dağ köylerinden, çoğu esmer köy kızlarını toplar, onları kendi ceketine sarıp okuluna götürür. Avar, Doğu'da gerçekten inanılmaz bir isimdir. Dağ tepesindeki köylere bu masal kadının, öğrenci toplamak için gittiği zaman köylüler: "Kızımı da götür, Avar!" diye atın üzengisine yapışıyorlar. Şehre, Avar'ın okuluna gelen kızı, bir kere de üç-dört yıl sonra görünüz. Ben, bir insan yaratma mucizesini orada gözlerimle gördüm Hikmet Feridun Es Hayat Dergisi 1957 *Sıdıka Avar gazeteci Banu Avar’ın annesidir.  

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları