Geçen yıl bir hafta kadar İstanbul'da Validebağ Öğretmen evinde kalma şansım oldu.
Hani şu hafızalarımızdan silinmeyen "Hababam Sınıfı" serisinin çekildiği yer.
Kocaman bir koruluğun içerisinde eşsiz bir güzellik.
İnsana huzur veren bir yer.
Buranın bir özelliği de öğretmenleri konuk etmenin yanı sıra "Öğretmen huzur Evi" olarak da kullanılması. Konuk olarak kaldığınız odanın bahçesine çıktığınızda minik minik bir hayli balkon görüyorsunuz.
Kimisi çiçeklerle donatılmış, kimisinde ise bir ya da iki koltukla küçücük masalar var.
Bir kişilik ya da iki kişilik düzenlenmiş minik minik evler sanki.
Kimi odada yalnız kalan ,kimisinde ile eşi ile birlikte kalan yaşlılar var.
Okuma salonlarından tutun da oyun ya da spor salonlarına kadar her şey düşünülmüş.
Adeta minik ve huzurlu bir köy.
Kocaman koruluğun içerisinde çay bahçeleri ve cafeler de var ve halka açık. Tıpkı restaurant olarak kullanılan O meşhur Hababam sınıfının çekildiği okul gibi.
Bu huzurlu yeri gördüğüm gün kararımı verdim.
Yaşlılık yıllarımı böyle bir yerde geçireceğim.
Ve doğa harikası Kıbrıs'ta neden böyle bir yer yok diye içerlemedim de değil hani.
Bir çoğumuzun evinde yaşlısı var ve bir bakıcı ile eve hapsolmuş durumda.
Ya da basmakalıp huzurevlerinde toluca adeta gün sayıyorlar.
Hele bir de kimsesiz olanlar var ki, onların durumunu anlatmaya gerek yok.
Tek başlarına bir göz odada yaşamakla yaşamamak arası hayat sürenler.
Komşusu kapısını çaldığında insan yüzü görenler.
Ya da birinin insafına denk geldiğinde yaşadıkları yerden kilometrelerce uzaktaki bir sağlık kuruluşuna ilaç yazdırmaya gidenler.
Bakıma muhtaç ama sadece iyilik sevenlerin insafına terk edilenler.
Aslında bunları yazmak ne kadar acı ama ne var ki gerçeğimiz de bu.
Sosyal Devlet olarak bu devletin görevi.
Ama bu imkansızlıklar içerisinde sadece devletin inisiyatifine bırakmak doğru mu diye de düşünüyorum.
Bu ayrıca bizim de vicdan sorumluluğumuzda değil mi?
Çok büyük bir projeyi imkanların yetmeyeceğini bile bile, devlete yüklemek aslında "olmasa da olur" ya da "olduğu kadar" demekle eş anlamlı değil mi diye içimde bir savaş yaşadım.
Sonuçta Sağlık Bakanlığının başlattığı bir projeye destek olmanın vicdan borcum olduğuna karar verdim.
Evet sevgili dostlar, Güzelyurt Kalkanlı'da ağaçların içerisinde yıllardır atıl durumda olan bir Otel vardı.
Sağlık Bakanlığı bu oteli hem kimsesiz yaşlıların kalacağı belki de arzu eden başka yaşlıların da yararlanacağı, barınmaktan öte, sağlık hizmetlerini de, sosyal hizmetleri de yaşlıların ayağına götüreceği bir Yaşam Evi olarak donatmaya karar vermiş.
Bu beni çok mutlu etti.
Mutlaka ki, bakanlık üzerine düşeni yapıp gerekli olan her şeyi sağlayacaktır.
Ama neden sadece imkanlar ölçüsünde donatılan bir yer olsun?
Neden bizler de 1 TL ya da 3 TL, hiç fark etmez, katkı koyarak, yaşlılarımız için çok daha güzel imkanlar sağlanmasına vesile olmayalım.
Kim bilir belki de gelecekte biz kalacağız orada, neden ya gelecekteki huzurumuzu ya da şu anki manevi huzurumuzu yaratmayalım.
Hepsinden öte neden bundan önce tekrar canlandırdığımız kaybolan birlik duygumuzu daha da pekiştirmeyelim?
Sözün özü, ben çocuklara olduğu gibi yaşlılarımıza da duyduğum minnet duygusu ile Sağlık Bakanlığı tarafından açılan Kalkanlı Yaşam Evi bağış kampanyasına gücümün yettiğince, elimden geldiğince katkıda bulunacağım.
Sizin de bu kampanyadan haberiniz olsun istedim.
Eğer sizler de az ya da çok demeden katkı koymak isterseniz,
Kooperatif Merkez Bankası Fon Bağışı 10_304_6169033 numaralı hesaba yapabilirsiniz.
Haydi dostlar!
Bu ülkede yapılan güzelliklere hep birlikte omuz verip, yanlışlıkların karşısında da yine hep beraber dimdik durarak bu ülkeyi güzelleştirebiliriz.
Çocuğuyla, genciyle, yaşlısıyla, kadını ve erkeği ile bu memleket bizim .......
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.