• BIST 9367.77
  • Altın 2952.122
  • Dolar 34.4839
  • Euro 36.1941
  • Lefkoşa 12 °C
  • Mağusa 15 °C
  • Girne 18 °C
  • Güzelyurt 12 °C
  • İskele 15 °C
  • İstanbul 6 °C
  • Ankara 12 °C

İki Kesimlilik Taraflarca Nasıl Algılanıyor?

Cenk DİLER

Dünkü yazımda çok kısa olarak, BM parametresi haline gelmiş olan İki Kesimlilik İlkesi’ni, Doç. Dr. Tufan Erhürman Hocanın kitabından sizlere özetlemeye çalışmıştım. Bugünkü tanımlamaları ise; Prof. Dr. Kudret Özersay ve Doç. Dr. Ayla Gürel’in 2006 yılında birlikte hazırladıkları, “ Kıbrıs’ta Mülkiyet ve Siyaset” adlı PRIO Raporu’ndan yorum katmadan inceleyerek özetlemeye çalıştım.

  • Mülkiyet meselesi ile olası bir çözümün iki temel parametresi – Kıbrıslı Türkler bakımından ‘iki bölgelilik ilkesi’, Kıbrıslı Rumlar bakımından ise ‘insan haklarına saygı ilkesi’ – arasında kurulan mutlak bağlantıdan oluşmaktadır.
  • Bir uzlaşı elde edilebilmesi için en başta yapılması gereken, bu iki temel ilkenin ne anlama geldiği hususunun daha esnek ve geleceğe bakan yeni bir yaklaşımla her iki tarafça da tekrar gözden geçirilmesidir
  • Kıbrıs Rum tarafı, 1974 rakamlarına göre şu anda Kıbrıs Türk tarafı denetimindeki kuzeyde özel mülk kapsamında bulunan toplam arazinin %78,5’inin Kıbrıslı Rumlara ait olduğunu hesaplarken, Kıbrıs Türk tarafı bunu %63,8 olarak hesaplamaktadır. (Yani ne acıdır ki henüz rakamlarda bile uzlaşılamamıştır).
  • 1974’te adanın her iki tarafında Kıbrıslı Türklerin özel mülkü olan arazi miktarı için Kıbrıs Türk tarafının verdiği tahmini rakamlar (kuzeydeki tüm özel mülkiyetin %33’ü, güneydekinin ise %22’si), Kıbrıs Rum tarafınca verilenlerden (kuzeyde %21,1, güneyde ise %13,9’u) oldukça yüksektir.
  • Mülkiyete ilişkin taleplerin çözümü için Kıbrıslı Türklerin yakın zamana kadar tercih ettiği formül ‘global takas ve tazminat’ olagelmiştir.
  • 1975 Viyana Anlaşması’nın Kıbrıs Türk tarafına göre yorumu; Kıbrıslı Türklere göre söz konusu anlaşma, Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk nüfusların adayı bölen hattın kuzeyi ve güneyi arasında değiş-tokuşunu öngören bir anlaşmaydı. Bu raporda Kıbrıs Türk tarafının bu yorumunun tek yanlı ve çarpıtılmış olduğu ileri sürülmektedir.
  • Mülkiyet meselesi, adada siyasi bir çözüm olmaksızın geçen onlarca yılın etkisiyle doğal olarak daha da karmaşıklaşmış, muazzam bir teknik ve hukuksal bilmeceye dönüşmüştür. Meseleyle bağlantılı insanların sayısı, mülklerin satış veya miras yoluyla el değiştirmesi veya devredilmesi ya da inkişaf dolayısıyla nitelik değiştirmesi sonucunda zaman içinde kaçınılmaz olarak katlanarak artmaktadır. 
  • Kıbrıslı Türkler mülkiyet meselesinin ‘iki-bölgelilik temel ilkesine’ uygun olarak çözümlenmesi gerektiği görüşündedirler. ‘İnsan haklarına saygının’ garanti edilmesini kabul etmekle birlikte, ‘iki- bölgeli’ düzeni korumak için gereken ölçüde bu hakların kullanımının sınırlandırılmasını istemektedirler. Onlara göre bu ilke, Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum nüfusların bugünkü yerleşim düzeninin olabildiğince korunacağı anlamına gelmektedir. Kıbrıslı Türkler bunun, en azından 1977’den beri iki tarafın üzerinde uzlaştığı esas olduğunu ileri sürmektedirler. 
  • Kıbrıslı Rumlar ‘iki-bölgelilik’ kavramının, her biri kendi (Rum veya Türk) toplumunun idaresinde iki ayrı bölgeden oluşan bir düzen ötesinde başka bir şey gerektirmediğini düşünmektedirler. Kıbrıslı Rumlar, ‘iki-bölgelilik’ kavramının herhangi bir Kıbrıslı Rum’u daha önce sakini olduğu Kıbrıs Türk bölgesinin dışında bırakacak düzenlemeleri gerektirdiği fikrine özellikle şiddetle karşı çıkmakta ve mülkiyet sorunun ‘insan haklarına saygı temel ilkesi’ zemininde çözümlenmesinin şart olduğunu savunmaktadırlar. Buna göre, yerinden edilmiş tüm bireyler, herhangi bir ‘iki-bölgeli’ düzenlemeden bağımsız olarak, evlerine ve mülklerine yeniden sahip çıkma ve geri dönme hakkına sahip olmalıdırlar.
  • 1974 olaylarının ardından, Kıbrıs’ta yerinden edilmiş kişilerin hem Kıbrıslı Rumları hem de Kıbrıslı Türkleri içerecek şekilde toplamı yaklaşık 200,000 idi. Bu, adanın o zamanki nüfusunun yaklaşık yüzde otuzuna karşılık gelmekteydi (636,000).
  • Bu bölgelerdeki Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türklerin toprak mülkiyetine ilişkin olarak, her iki tarafça doğru olarak kabul edilen rakamlar bulunmamaktadır. Kıbrıslı Türk araştırmacılar, genellikle Kıbrıs Rum arazi kayıtlarının (1963’ten bu yana) güvenilir olmadığı gerekçesiyle, toprak mülkiyetine ilişkin Kıbrıs Rum tahminlerini sorgulamıştır. Ayrıca bu araştırmacılar, geçmişte (özellikle Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 1960’ta kuruluşundan önce) Evkaf ve miri arazilerin Rumlar tarafından gasp edildiğini iddia etmektedirler.
  • Kıbrıs Rum tahminlerine göre, adanın kuzey kesiminde 1.463.382 dönüm arazi Kıbrıslı Rumlara aittir. Bu, kuzeydeki toplam arazinin yüzde 60,6’sına, toplam özel mülkiyetin ise yüzde 78,5’ine karşılık gelmektedir.
  • Adanın her iki yanında Kıbrıslı Türklere ait özel mülkiyete ilişkin Kıbrıs Türk tahminleri, Kıbrıs Rum tahminlerinin epeyce üzerindedir: kuzeyde özel mülk olan arazinin yüzde 33,1’i, güneyde özel mülk olan arazinin ise yüzde 22,8’i (bunlara karşılık gelen Kıbrıs Rum tahminleri, sırasıyla, yüzde 21,1 ve yüzde 13,9’dur).
  • Tarafların mülkiyet sorununa ilişkin maksimalist taleplerini BM Genel Sekreteri Kofi Annan Nisan 2003’te aşağıdaki gibi özetlemişti: “Kıbrıs Rum tarafı, mülkiyet haklarına tam saygı temelinde ve böylece, hangi toplumdan olursa olsun, yerinden edilmiş tüm kişilerin mülklerini geri alma hakkına sahip olacağı bir çözümden yanaydı. Kıbrıs Türk tarafı, mülkiyete ilişkin hak iddialarının bir global takas ve tazminat planı dahilinde tasfiye yöntemiyle, yani, hangi toplumdan olursa olsun, yerinden edilmiş hiç kimsenin mülkünü geri alma hakkına sahip olmayacağı bir şekilde halledilmesi gerektiğinde ısrar etti.”
  • Yine BM Genel Sekreteri: “Kıbrıs Türk tarafı, herhangi bir kurucu devlette kimin ikamet tesis edeceğine karar verme konusunda o kurucu devletin sınırsız yetkiye sahip olmasını istedi – onların ‘iki-bölgelilik’ anlayışı buydu. Kıbrıslı Rumlar, ... temel insan hakları ve AB müktesebatı ilkelerinin herhangi bir Kıbrıs yurttaşının adanın herhangi bir yerine yerleşmesine olanak tanınmasını gerektirdiğini, herhangi bir sınırlamanın yalnızca ilk bir kaç yıl için kabul edilebilir olduğunu öne sürdü – onlara göre ‘iki-bölgelilik’, sadece Kıbrıslı Rumların ve Kıbrıslı Türklerin yönetiminde iki ayrı bölge anlamına gelmekteydi.”
  • ‘İki-bölgelilik’ ilkesi, uzun zamandır, Kıbrıs’ı bir federal devlet çatısı altında yeniden birleştirmenin kabul edilen temeli olagelmiştir. Kıbrıs’taki iki taraf arasında varılan 1977 ve 1979 doruk anlaşmaları, gelecekteki federal Kıbrıs’ın ‘iki-bölgeli’ olacağını kayda geçirmişti. Aslında iki-bölgelilik, BM Güvenlik Konseyi’nin 649 sayılı (1990) kararıyla resmen, gelecekteki bir Kıbrıs çözümü için BM-onaylı bir parametre haline geldi. Bu karar, ‘... 1977 ve 1979 doruk anlaşmalarına uygun olarak anayasal bakımdan iki-toplumlu, toprak bakımından iki-bölgeli bir federasyona’ atıfta bulunmaktadır.
  • ‘Global takas ve tazminat’ formülü, daha Şubat 1976’da Viyana Görüşmelerinin beşinci turunda Rauf Denktaş’ın sunduğu bir belgede önerilmişti. Bu formül bir tür ‘global ödeme anlaşması’ (‘lump-sum agreement’) anlamına gelip, güneydeki Kıbrıs Türk mülklerin tamamının kuzeydeki Kıbrıs Rum mülklerinin tamamıyla yönetimler arasında takas edilmesi ve 1974 öncesindeki Kıbrıs Türk zararlarını da dikkate alarak, mülklerin değeri arasındaki fark için tazminat ödenmesini içermektedir.
  • 2 Ağustos 1975 tarihli III. Viyana Anlaşması taraflara ne ifade ediyor?

Bu anlaşma, o tarihte güneyde bulunan Türklerin (10,700 kişi) istedikleri takdirde, UNFICYP’nin yardımıyla kuzeye taşınmakta özgür olduklarını, kuzeyde yaşayan Kıbrıslı Rumların (10,000 kişi) ise orada kalmaya devam etmekte özgür olduklarını ve normal bir hayat sürmek için ihtiyaç duydukları olanakların kendilerine verilmesini öngörmekteydi. Ayrıca, kuzeydeki Kıbrıslı Rumların ‘kendi istekleriyle ve herhangi bir baskıya maruz kalmaksızın’ güneye taşınmalarına da izin verilecekti. Buna ek olarak, ‘ailelerin yeniden birleşmesine öncelik’ verilmesi ve bunun ‘şu anda Güneyde bulunan birçok Kıbrıslı Rum’un Kuzeye naklini de içerebileceği’ kararlaştırılmıştı. Anlaşmanın uygulamadaki sonuçları çok iyi bilinmektedir. Anlaşmadan sonraki birkaç ay içinde güneyde kalan Kıbrıslı Türklerin sayısı 130’a indi. Kuzeydeki Kıbrıslı Rum nüfus da azaldı ancak bu tedrici bir şekilde oldu. 1990’ların başlarına gelindiğinde kuzeyde kalan Kıbrıslı Rumlar yalnızca 500 kişi kadardı.

  • Kıbrıs Türk tarafı, söz konusu anlaşmayı ‘1975 Viyana Nüfus Mübadelesi Anlaşması’ veya ‘Gönüllü Nüfus Düzenlemesi Anlaşması’ olarak anmaktadır ve bu metni esasen ‘güneyde yaşayan Kıbrıslı Türklerin, eğer isterlerse, kuzeye taşınmasına izin verecek ve kuzeyde yaşayan Kıbrıslı Rumların da, yine arzu etmeleri halinde, güneye taşınmasına izin verecek’ bir anlaşma olarak kabul edegelmiştir. Oysa Kıbrıslı Rumlar aynı anlaşmadan ‘III. Viyana (İnsani) Anlaşması’ olarak söz etmektedir. Onlara göre bu anlaşma, gereken şekilde uygulansaydı, ‘20.000 Kıbrıslı Rum ve Maronitin işgal altındaki Karpaz Yarımadası’nda ve Maronit köylerinde kalmasına ve normal bir hayat sürmesine olanak verecekti.
  • Bu anlaşmayla ‘iki toplumun hukuki ve iki-bölgeli statüsü tesis edilmiş’ ve böylece ‘güneyde mahsur durumdaki Türklerin Kuzeye geçme özgürlüğü ve Kuzeyde yaşayan Rumların Güneye taşınma özgürlüğü toplumlararası görüşmeciler tarafından kabul edilmişti. ’Dolayısıyla, bu anlaşma ‘hem Klerides [1975] ve Makarios [1977] tarafından ve hem de daha sonra 1979’da Kipriyanu tarafından kabul edilmiş olan, iki toplum için iki-bölgeli bir çözümün esas temelidir’.
  • Kıbrıs Türk tarafının bu anlaşmayı kabul edilmiş iki-bölgelilik ilkesinin ve dolayısıyla mülkiyet düzenlemeleri bakımından yapılması gerekenlerin ‘hukuki’ temeli olarak yorumluyor olması, açıkça ve tam anlamıyla yanıltıcıdır. Öyle görünüyor ki Kıbrıs Türk tarafı bu anlaşmayı, Türkiye ve Yunanistan arasındaki 1923 Lozan Mübadele Antlaşması benzeri bir metin olarak anlamayı tercih etmiş ve biraz da bu nedenle olsa gerek, ‘Nüfus Mübadele Anlaşması’ olarak adlandırmıştı.

… Ne var ki, Klerides ve Denktaş arasındaki Ağustos 1975 tarihli Viyana Anlaşması’ndaki (mülklerle ilgili herhangi bir hüküm içermeyen) düzenlemenin, 1923 Lozan Mübadele Antlaşması ile karşılaştırılamayacağı aşikârdır. Aslında Kıbrıs Türk tarafının bu anlaşmaya dair yorumunun zorlama olduğunu kavrayabilmek için hukuk uzmanı olmaya gerek yoktur.  Kıbrıs Rum çözüm tekliflerinde yer aldığı biçimiyle, Kıbrıs Rum tarafının emlak konusundaki çözüm formülünde iki unsur öngörülür: (a) Kıbrıs Türk tarafınca büyük toprak tavizleri verilmesi ve böylece çok sayıda Kıbrıslı Rum’un Kıbrıs Rum yönetimi altında kendi orijinal evlerine ve mülklerine tekrar yerleşebilmesi; (b) üç özgürlük olarak anılan hakların, yani dolaşım özgürlüğü, yerleşim özgürlüğü ve mülkiyet hakkının adanın tamamında uygulanması. ‘Üç özgürlük’ unsuru, hala yerinden edilmiş durumda bulunan tüm insanların evlerine ve yurtlarına geri dönme hakkını ve aynı zamanda mülkiyet haklarının şartsız iadesini kapsayacak şekilde yorumlanmaktadır.

  • Kıbrıslı Rumların çoğunluğu Annan Planı’nı neden reddetti?

Önerilen mülkiyet düzenlemelerini, yerinden edilmiş kişilerin ‘tamamen ve kısıtlanmamış iadeye ilişkin vazgeçilemez hakkının’ reddedilmesi olarak algıladı; çünkü bu düzenlemeler, yerinden edilmiş kişilerin mülkiyet haklarının kullanılmasına belirli kısıtlamalar (ör., sınırlı iade) getirmekteydi. Plan’daki mülkiyet rejimi, uluslararası hukuk normlarına, Avrupa konvansiyonlarına ve AB müktesebatına aykırı, utanmaz bir hükümler dizisi olarak görüldü. Yukarıdaki açıklamalarla İKİ KESİMLİLİK İLKESİ’ni açıklamaya devam ediyoruz. Bilen bilmeyen AV TÜFEKLERİNİ kuşanıp, çözümü ve barışı FAŞİZAN açıklamalarla bertaraf etmeye çalışmaktadır. Bunların derdi. Rum tarafından nemalandıkları PEŞKEŞLERİ saklama çabasıdır. Toplumu zerre kadar düşündükleri yoktur. Bilgi kirliliği yaratanların karşısında bu halk, bilgilenerek, sağlam ve dimdik durmalıdır. DOĞRU BİLGİ bombardımanına DEVAM!!!  

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları