Bu yazı aylar önce yayınlandı, ancak o günden bugüne birşey değişmediği, hatta daha kötüye gittiği için bir daha yayınlanmasında fayda var...Hiç değişmeden buyrun...
Şahsen dinci terörün ve dinci teröristlerin ne kadar kudurmuş olabileceğinin ilk örneğini Sivas'ta Madımak öteli katliamında gördüm.
Öğrencilik yıllarımızda Ankara Bahçelievler'de bizim sokakta eczanesi olan bir babanın eczacılık okuyan iki kızı vardı, yaşıtlarımızdı, hemen hergün yolda karşılaşır ve selamlaşırdık.
Madımak'ta kudurmuşlar sürüsü tarafından diğer 33 kişiyle birlikte 2 Temmuz 1993'de katledildiler.
Bir taraftan "en büyük asker bizim asker" sloganı atarken diğer taraftan masum insanları cayır cayır yakanlar, Aziz Nesin'in bu şeytanın artığı karacahil sürüsünü kastederek "geri zekalılar" demesine içerlemişlerdi...
Sözde Sünni Müslüman olan ve Alevileri hedef alan bu kudurmuş katiller sürüsünün büyük çoğunluğu adalet önünde hesap vermedi, adalet önüne çıkarılanlar da tam bir adalet komedisiyle paçayı ya hepten sıyırdı, ya çok ucuz kurtuldu, ya firar etti ve bir daha yakalanamadı, verilen cezalar da kadük oldu gitti veya açılan davalar zaman aşımına uğradı, sonuçta hepten düştü.
Olan pırıl pırıl insanlara ve sönen ocaklarına oldu...
Sözde Allah ve din yolunda insanları katleden bu şeytan dölleri aslında, buram buram kötülük, harislik ve hıyanet kokan bir başka varlığın da simgesidirler.
O varlık, bu şeytan döllerini yaratan, koruyan, kollayan, kendi çıkarları uğruna meydana süren, "onlar ve biz, onlardan ve bizden olanlar" diye millet içinde ayrımcılık yaratan, ortalığı kana bulamalarına zemin hazırlayan iki paralık siyasetçi müsveddeleri zümresidir.
Sadece bizde ve Türkiye'de varlık göstermezler, dünyanın her yerindedirler, cehaletten ve ellerinde tuttukları iktidar gücünden beslenmektedirler ve her nasılsa iktidarı da hep ellerinde tutmaktadırlar.
Nasıl mı?
Pırıl pırıl iki arkadaşımızı ve aralarında çocukların da bulunduğu 33 insanı vahşice katleden şeytan döllerinin savunmalarını bakın o zamanlar kimler üstlenmişti:
Bir zamanların Refahyol iktidarının Adalet Bakanı olan Şevket Kazan bu şeytan dölü artıklarının artıklarının avukatlarının arasında başı çekenlerdendi.
Tescilli katil sürüsünü savunan bir adalet bakanı örneği ve dünyada tek örnek!!!
Bu katiller sürüsünü savunan ve sayısı elliyi bulan, ancak aktif olarak savunmaya katılan 26 kişilik avukat ordusunun büyük kısmı ya Refah Partisi üyesi, ya da üst düzey yöneticisiydi ve bunlar ilerleyen yıllarda AKP ve Saadet Partisi'ne katıldılar, bazıları milletvekili ve bakan oldular, bazıları ise Anayasa Mahkemesi Üyesi...
Birkaçı ise bu katiller sürüsünü savunmayı vicdanlarına sindiremediği için davadan çekilmişti, anti parantez belirtelim.
Geçelim bir kalem...
7 Temmuz 2005 tarihinde Londra'ya gitmek üzere sabah sekiz trenine binecektim, hadi bir saat daha uyuyayım da bir sonraki trenle gideyim dedim, gözümü açtığımda saat 8 trenine binseydim, tam da inmeyi planladığım metro istasyonunda başıma gelecekleri karşımdaki televizyondan gördüm.
Birkaç canlı bomba kılığındaki radikal İslamcı fanatik, Londra metrosunu cehenneme çevirmişti...
İngilizler bunların kimler olduklarını anında tespit etti, hangi örgütlerin uzantıları olduğunu da kısa süre sonra açıkladı...
Saldırı, doğrudan El Kaide bağlantılıydı, hani şu ABD'nin Afganistan'da kurdurduğu ve şimdilerde ABD'nin Afganistan'da sözde düşmanı ama Suriye'de ABD'nin sağlam desteğinde aktif olan örgüt...
Geçelim bir kalem...
11 Eylül 2001 tarihli ve tarihe 9/11 İkiz Kuleler Saldırısı Amerika'nın kalbinde, tüm pencereleri kapalı olan iki uçak ile New York'u vurdular.
Kulelerde çalışan dört binden fazla Yahudi'nin hiçbiri o gün işe gitmedi ve tümünün de hayatı kurtuldu.
Saldırılar çalışma saati başlangıcında kulelerdeki toplam nüfus 70 bine ulaşacağı saatte değil de, işe başlama saatinden makul bir süre önce gerçekleştirildi ve böylece zayiat da olabildiğince az tutuldu, ancak ABD'nin Doğu'daki hedeflerine saldırması için gereken kozu sağlayacak şov da müthiş oldu, Hollywood filmlerini aratmadı doğrusu...
Saldırı El-Kaide bağlantılıydı, El-Kaide'nin başında Bin Laden vardı, Ortadoğu'daki en büyük inşaat ve petrol şirketlerinden biri olan Bin Laden aile şirketinin ABD ayağındaki en büyük ortağı ise Bush aile şirketiydi, ve saldırı sırasında ABD Başkanı Bin Laden şirketinin ortağı George W. Bush idi, saldırıdan hemen sonra, aradan 24 saat bile geçmeden, Bush iktidarı Bin Laden aile üyelerini özel uçakla ABD dışına çıkardı ve İngiltere'ye gönderdi, ordan da ortalık yatışana kaar Suudi Arabistan'a, Suudi Arabistan Elçiliği'ni de hemen özel korumaya aldı...
Bu arada, saldırıyı kimlerin düzenlediği de tüm tedbirler alındıktan günler sonra açıklandı...
Saldırıdan altı ay önce Silverstein Grubu adlı bir şirket kuleleri 3.2 milyar dolara satın aldı, saldırıdan bir hafta önce de, sigorta kapsamına terör saldırısı da dahil olmak üzere, 7 milyar dolara sigorta ettirilen kuleler sayesinde kule sahiplerinin bir anda devasa bir serveti oldu...
Silverstein şirketlerinin esas sahibi Larry Silverstein'in Bush ailesiyle iyi ahbaplıkları olduğunu söylemeye elbette gerek yok.
Silverstein Group sahibi Larry Silverstein'in kulelerin güvenliğiyle ilgili olarak anlaşma yaptığı Securacom (şimdiki adı Stratasec) firmasının yönetim kurulunda George W. Bush'un kardeşi Marvin Bush vardı...
Dahası, saldırıları gerçekleştiren uçakların kalktığı Dulles Uluslararası Havalanı ve yine saldırıları gerçekleştiren uçaklara sahip olan United Airlines (Birleşik Havayolları)'nın da güvenliği Bushların kontrolünde olan güvenlik şirketi tarafından korunuyordu...
Bu güvenlik firması, aynı zamanda, Körfez Savaşı'ndan beri Bush ailesiyle çok sıkı ilişkileri olan Kuwait-Amerikan Şirketi (Kuwait-American Corp.) tarafından da finanse ediliyordu ve şirketin yönetim kurulunda Kuveyt kraliyet ailesi üyesi Mishal Yousef Saud al Sabah da vardı.
Bu güvenlik firması, hem uçakların hem de binaların güvenliğini ala da güzel başardı...
Ne ilginç, değil mi?
Aradan 14 yıl geçtikten sonra ise, Bin Laden aile üyelerini taşıyan bir özel uçak, bu yıl İngiltere'de bir araba pazarına çakıldı ve bu "zavallı muhteremler", elim bir "uçak kazası" sonucu öldüler, İngiliz polisi ise ölenlerin isimlerini açıklamadı...
Bu da bir "son kullanım tarihi geldi, teferruata gerek yok" meselesiydi herhalde!!!
Allah rahmet eylesin!!! (desek mi acaba???)
Geçelim bir kalem...
Böylece, akıl oyunları devam ededursun, ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi başladı ve sonuç olarak, Kuzey Afrika, Batı Asya ve Ortadoğu bir ateş, kan ve ölüm çemberine alındı...
2000'li yılların başında Türkiye'de iktidara gelen AKP'nin o zamanki başkanı ve TC Başbakanı olan Recep Tayyip Erdoğan da Türkiye'nin BOP projesinde eşbaşkan olduğunu gururla açıkladı...
ABD, Türkiye de dahil olmak üzere müttefikleriyle birlikte, İkiz Kulelere saldıran El Kaide ile Afganistan'da savaşırken, aynı El Kaide'nin uzantısı El Nusra ve IŞİD'in Ortadoğu'daki oluşumunu harıl harıl destekliyor ve bugünkü vahşi canavarı yaratıyordu...
Danışıklı dövüş meselesi, son kullanım tarihine kadar canavarı yarat ve besle, son kullanım tarihi gelince de tertiple, cehennemin dibine gönder, yerine işine başka türlü yarayacak başka bir canavar yarat, ya da canavarı ikinci kullanım zamanı gelinceye kadar sindir ama hepten yok etme...
Geçelim bir kalem...
İkiz Kuleler saldırılarından sonra bir türlü dinmek bilmeyen Ortadoğu kaosuna çekilen Türkiye ve AKP iktidarı, Türkiye üzerinde oynanan oyunlardan bihaber, ya da bilerek, bu oyunun tam ortasına balıklama daldı...
Daldı dalmasına da, günün sonunda bu bataklığın ortasına kafa üstü çakılacağının ihtimal dahilinde olduğunu hiç hesaplamadı ve çakıldı, kaldı.
Türkiye batağa saplanırken, bu arada, ABD ve müttefikleri, Tunus, Libya, Mısır gibi ülkelerde ortalığı yakıp yıkarak istediklerine ulaştılar, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt ve Suudi Arabistan gibi ülkelerde zaten herşey istedikleri gibi tıkırında gidiyordu...
Rusya'nın Libya, Mısır gibi ekonomik ve askeri ilişki açısından son kaleleri bir bir yıkıldı.
Geriye bir tek Suriye kalmıştı.
Ancak Rusya, İran'ın da yardımıyla son kalesini ABD tezgahına yedirmedi, bıçak kemiğe dayandığında müdahale etti ve ABD'nin planlarını suya düşürdü.
BOP projesinde hesapsız kitapsız hayallerle eşbaşkan olmaya kalkışan ve ABD'nin aklıyla Suriye'nin içine akın eden çapulcu sürüsüne destek sağlayan Türkiye'deki iktidar ise başına belanın daniskasını sardığıyla kaldı.
Şeytanın artıklarının yaratılmasında, beslenmesinde ve büyütülmesinde rol oynayan Türkiye, bu şeytan artıklarının dönüp de kendisini vuracağını her ne hikmetse hesaba katamadı.
Kaostan kaçan milyonlarca Suriyeli Türkiye'ye doluştu, insanlık trajedileri yaşanmaya başladı, yüzbinlerce sivil hayatını kaybetti, onbinlerce çocuk vahşi şekilde katledildi, sayısı tam olarak bilinmemekle birlikte onbinlerce kadın en vahşi ve kudurmuş hayvandan daha da kudurmuş olan radikal islamcı teröristlerin tecavüzüne uğradı ve katledildi, yaşanan kaos sadece Suriye'nin ve çevresindeki ülkelerin değil, Türkiye'nin de sosyal, kültürel, ekonomik ve politik dengelerini altüst etti, tahammül sınırlarını çoktan aştı, Türkiye kalbinde terörün en vahşi yöntemleriyle vurulmaya açık hale geldi...
Geçelim bir kalem...
Doğu Akdeniz ve Ortadoğu coğrafyasında yaşanan bu felaketler zinciri döndü ve Türkiye'de küllenmiş olan, ancak Türkiye'nin güneydoğusunda bir Kürt devleti kurulması hedefini hep sıcak tutan ve Kürtlerin ayrılıkçı tutumlarını destekleyen ABD politikaları sayesinde Türk-Kürt kavgası yeniden alevlendi.
AKP'nin son genel seçimde istediği sonucu alamaması, tek başına iktidar olamaması neticesinde aniden terör hortladı ve adına PKK denilen ve hayatında eline Kaleşnikof'tan başka "iş aleti" almamış olan Kürdistan İşçi Partisi, "işi gücü bırakıp - (herhalde bu iş-güç meselesini okuyunca gülersiniz) ", silahı kaptı ve Türk Ordusu ile polisini vurmaya, bombalamaya, şehir savaşı yapmaya başladı.
AKP döneminde Türk Ordusu'nun en üst kademesinin topyekün darbeci ve terörist ilan edilmesi ve bir hukuk kepazeliğiyle içeri atılmasıyla, ordunun prestijinin beş paralık edilmesiyle birlikte yıllar yılı kendini geliştiren ve güçlendiren PKK, boyunu aşacak ve her iki taraftan da anlamsız yere kan dökecek, TBMM'ye girmeyi başarmış ve Kürt kökenli TC vatandaşlarını temsil eden HDP'nin de siyasi etkinliğini ciddi zarara uğratacak hesapsız kitapsız işlere kalkıştı.
Belli ki PKK'nın silahlı gücü silahın gücünü hukuğun ve siyasetin gücüne kaptırmak niyetinde değildi...
Yetmedi, adına IŞİD denen ve bir dönem Türkiye tarafından beslenen, kanlı katilleri Türkiye'deki hastanelerde tedavi gören ve basında boy boy fotoğrafları çıkan çapulcular sürüsü, gün geldi yollarını şaşırdı, veya yoldan çıktıkları için yolları kasten şaşırtıldı, gidip Türkiye'nin Musul'daki konsolosluğunu bastılar ve 49 çalışanı rehin aldılar.
Bu noktadan sonra, kendini besleyen "ana kaynağa" karşı nankörlük eden IŞİD çapulcularına karşı Türkiye tavır aldı ve Türkiye'de bir biri arkasına intihar saldırıları düzenlenmeye, bombalar patlamaya başladı, Türkiye'nin doğusu, batısı, ortası kan gölüne döndü...
Ancak ne ilginçtir ki, dünyanın en iyi istihbarat örgütleri arasında sayılan ve yeri geldiğinde yılanı girdiği her delikten bulup çıkarabilecek güce sahip olan Türkiye istihbaratı bu saldırıların önlenmesinde yetersiz kaldı.
Bombaların patladığı, intihar saldırılarının gerçekleştiği yerlerde, her ne halse, hiçbir polisiye tedbir yok (istemesen ordusuyla, panzeriyle karşında duran polisler başka işlerle meşguldü (!) herhalde), gösterilere katılan grupları temsil eden bayrakların haricinde bir tek Türk bayrağı da yoktu, ölenler ise tamamen duygusal yaklaşımlarla düzenlenen gösterilere katılanlardı...
Ve her ne halse, saldırıları düzenleyen Aziz Nesin'in "geri zekalıları", Türkiye'nin anlı şanlı milli istihbaratı arkalarından nal toplarken(!), bombalayacakları bu gösterilerin nerede, hangi şartlarda yapılacağıyla ilgili sağlam bilgi alıyor ve elini kolunu sallaya sallaya bu cehennemi yaratıyordu...
Herhalde, katlettikleri insanlarla birlikte bin parça olduktan ve uçkurları da toz duman olduktan sonra cennetteki "hurilerle" iyi vakit geçiriyorlardır...
Kısacası, AKP seçimde tek başına iktidar olamayınca, hemen hem PKK hem de IŞİD vurmaya başladı ve Türkiye, tarihinde bugüne kadar gördüğü en şiddetli terör saldırılarına sahne oldu, tıpkı Irak ve Suriye'de olduğu gibi, terör saldırıları Türkiye'de de gündelik hale geldi...
Ve tam da en büyük can kaybının yaşandığı, yüzden fazla insanın katledildiği en büyük terör saldırısından hemen sonra, siyasilerin birbirlerine acımasızca verip veriştirdikleri, siyasetin dingilinin tam olarak koptuğu bu ortamda, geçici hükümetin Başbakanı Ahmet Davutoğlu konuyla ilgili açıklama yaparken laflarının arasında, "...Seçmen AKP'yi tek başına iktidar yapsaydı bu sorumluluğu da AKP olarak üstlenecektik..." deyiverdi...
Tam bu sırada, Aziz Nesin de mezarından fırlar ve...
"Yaaaa, aynen o dediğinizden, anlatın da heyecanlı oluyor..." deyiverir...
Bu arada, bizim Kıbrıs denen memleketçiğimizde, bir taraftan, hala toplu mezarlar aranıyor, bir kuyudan çocuklarıyla birlikte Rumlar tarafından hunharca öldürülmüş bir Türk ailenin kalıntıları, diğer bir çukurdan Rumlar tarafından öldürülüp, arabasıyla birlikte gömülmüş birinin kalıntıları, diğer bir çukurdan annesiyle ve akrabalarıyla birlikte gözü dönmüş Türkler tarafından katledildikten sonra ağzında emziğiyle gömülmüş altı aylık bebekler çıkarılıyor...
Diğer taraftan ise, iki tarafın gözü dönmüşleri bütün utanmazlık ve arlanmazlıklarıyla "o onu öldürdüydü, bu bunu öldürdüydü, o bize saldırdıydı, bu bize saldırdıydı..." diye bös bös bönürüyor, leş gibi ırkçılık kokan laflar ediyor ...Hala ve hala!!!
Bu kadar laf döktükten sonra, Lafı daha fazla uzatmayım, epeyce uzun oldu, anlayan anlar...
İki paralık siyasetçi müsveddeleri ve onları o koltuklara taşımak için üç kuruşluk menfaati için değil kendi anasının ve kardeşinin ve de çocuğunun, tüm dünyanın yanmasına bile göz yuman canı ciğeri beş para etmeyenlerdir, anlamayacak olanlar...
Ve bir de özür...Böyle meseleler öyle bir sayfada anlatılmaz, mecburen uzaktan yakından tüm detaylara özetle de olsa girilir, ki olayların boyutları ve dünyayı kasıp kavuran bir avuç sahtekarın tezgahları ve kullandıkları tezgahtarlar ancak öyle anlaşılır...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.