Çoğumuz çocukluğumuzun ilk yıllarını hatırlamayız. İlk hatırladığımız anılar arasında da uzun zaman aralıkları vardır ve dağınıktır.
Bu durum ebeveynlerin yanı sıra uzun zamandır psikologların, nörologların ve dil bilimcilerin de kafasını kurcalıyordu. Psikoterapinin babası Freud bu durumu 100 yıl önce "çocukluk amnezisi" olarak adlandırmıştı.
Ayrıca bu ilk anıların gerçekten olup olmadığı, uydurmaca mı olduğu merak ediliyordu. Onları tanımlayacak kelimeleri öğrenmeden önceki olayları hatırlamak, hatta kayıp anıları bir gün geri kazanmak mümkün olabilir mi soruları ortaya atılıyor.
Bebekler her saniye 700 sinir bağlantısı kurar ve hızla dil öğrenir. Son araştırmalar bebeklerin daha anne karnında belli şeyleri öğrendiklerini ortaya koyuyor.
Fakat yetişkinlerde bile koruma amaçlı şeyler yapılmadığında bilginin zamanla kayba uğradığı biliniyor. O halde çocukluk amnezisinin yaşamımız boyunca tecrübe ettiğimiz şeyleri unutma sürecinin doğal bir sonucu olduğu ileri sürülebilir.
Alman psikolog Hermann Ebbinghaus'un 19. yüzyılda yaptığı deneyler, öğrendiğimiz şeyleri tekrarlayıp kullanmadığımızda beynimizin yeni öğrendiği bilginin yarısını attığını, bir ay sonra ise bu bilginin sadece yüzde 2-3'ünü hatırladığını göstermişti.
1980'lerde yapılan bir araştırmada ise bilim insanları, doğum ile 6-7 yaş arası döneme ait çok az hafıza oluşturduğumuzu keşfetmişti.
Fakat ilginç olan şey şuydu: Bazı insanlar iki yaş gibi çok daha erken döneme ait anılarını hatırlarken bazıları 7-8 yaşlarını hatırlamıyordu. Ortalama 3,5 yaşından itibaren silik de olsa bazı anılar hatırlanıyor. Ancak bu konuda ülkeden ülkeye iki yıla yakın fark görülebiliyor.
Bu durum ilk dönemlere ait boşluğu açıklamaya yardımcı olabilir mi? Bu soruyu yanıtlamak üzere Cornell Üniversitesi'nden psikolog Qi Wang, Çinli ve Amerikalı yüzlerce üniversite öğrencisinin anıları üzerinde araştırma yaptı. Amerikalıların anıları tipik olarak uzun, ayrıntılı ve benmerkezci iken Çinlilerin ilk anıları daha kısa ve olgulara ilişkin olmanın yanı sıra altı ay gecikmeli oluşmuştu.
Diğer araştırmalarda da benzer bir durum ortaya çıktı. Ayrıntılı ve kendileriyle ilgili anıları olanlar onları daha rahat hatırlıyor. Örneğin "Hayvanat bahçesinde kaplanlar vardı" şeklinde düşünmek yerine "Hayvanat bahçesinde kaplanları gördüm; korktum ama çok eğlendim" şeklinde düşünmek olayı sonradan hatırlamayı kolaylaştırıyor.
Wang daha sonra aynı deneyi çocukların anneleriyle yaptığında benzer bir tabloyla karşılaştı. Yani çocukluğa dair hafızası güçlü olmayanlar ebeveynlerini suçlayabilirdi.
Wang bunu Doğu kültüründe çocukluk anılarına önem verilmemesiyle açıklıyor. "Toplum size o anıların önemli olduğunu söylüyorsa onlara tutunursunuz" diyor. İlk çocukluk anıları en erken yaşta başlayanlar Yeni Zelanda'daki Maorilerdir. Bu kültürde geçmişe özel bir vurgu vardır. Çoğu 2,5 yaşındaki olayları hatırlar.
Kültür ayrıca anılar hakkında konuşma biçimimizi de şekillendirir. Bazı psikologlar bunun konuşmanın gücünü ifade ettiğini söylüyor. Yani anlatım yoluyla anılara bir biçim kazandırılması ve organize edilmesi ve böylece daha kolay hatırlanmasına dikkat çekiliyor. Bazıları ise doğuştan sağır çocukları örnek vererek işaret dili öğrenmeden büyümüş olanların ilk çocukluk anılarına dair bir farklılık olmadığını söyleyerek buna karşı çıkıyor.
Bu durumda çocukluğun ilk dönemlerinin hatırlanmamasının nedenini beynin gerekli donanıma sahip olmamasına bağlayan teori ağırlık kazanıyor. St Jon Üniversitesi'nden Jeffrey Fagen'a göre, beynin hipokampüs olarak adlandırılan kısmı öğrenme ve hatırlamayla ilgili ve küçük yaşta bu kısım yeterince gelişmediğinden herhangi bir olayla ilgili hafıza oluşumu mümkün olmuyor.
Fakat çocuklukta yaşanıp da unutulan olayların daha sonra davranışlarımızı etkilemeye devam etmesi gerçeğinden yola çıkan bazı psikologlar bu anıların bir yerlerde saklı olabileceğini söylüyor. "Bu anıların sonradan erişilemeyen bir yerlerde depolanmış olması mümkündür, ama bunu deneysel olarak ortaya koymak çok zor" diyor Fagen.
Ancak çocukluğumuz hiç yaşamadığımız sahte anılarla da dolu olabilir. California Üniversitesi'nden psikolog Elizabeth Loftus, insanların duydukları bazı şeyleri kafalarında canlandırıp yaşanmış gibi hatırlamasının mümkün olduğunu söylüyor.
1980'lerde gönüllülerle yaptığı deneylerde Loftus denekleri yanlış anıları hafızalarında yaşanmış gibi hatırlamaya yöneltmişti. "Deneklerin üçte biri bunlara inanmış, kendilerine söylenen anıları ayrıntılı bir şekilde hatırladıklarını söylemişti" diyor. Bu hayali anılar konusunda gerçek olaylardan daha emin bir şekilde söz edildiğine tanık olunabiliyor.
Anılarımız gerçek olaylara dayansa bile, daha sonra üzerinde düşünüldüğü zaman yeniden biçimlendirilebiliyor.
Belki de en esrarengiz olanı çocukluğumuzu neden hatırlayamadığımız değil, hatırladığımız anıların ne kadar gerçekçi olduğu sorusudur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.