Türkiye’de Aydın iline bağlı şirin bir köy var.
Kuyucular köyü.
Şirin ve doğa harikası bir köy ama amiyane tabirle kadersiz bir köy.
Çünkü rant ve paraya doymayan kapitalist sistem buraya da el atmış.
Onlarca doğal zenginliği olan bu köyün zenginliklerinden birisi de yerin altındaki kaynar suyu.
Kapitalist sistem bu suyu fark edince bu köye Jeotermal Enerji Santrali yapmaya karar vermiş ve şantiyesini kurmuş.
Kurmak istedikleri bu santralin doğaya ve canlılara vereceği zarar umurlarında bile değil.
Onlar kazanacakları paraya bakıyorlar.
Ancak köylülerin derdi para, pul değil.
Sadece sağlıklı bir yaşam ve gelecek nesillere sağlıklı yaşama şansı bırakmak istiyorlar.
“Yüzyıllar boyunca sağlıklı nesiller yetiştirdiğimiz, toprağımıza,
havamıza ve suyumuza dokunmayın, zehir saçmayın” diyorlar.
Bunun içinde bir avuç köylü, aylardır direniyor.
Bugün ben de, eylemlerini selamlamak adına köylülerin JES in tam karşısına kurdukları eylem çadırına gittim.
Bu insanları ve yaptıklarını gördükten sonra başaracaklarına yüzde yüz inandım.
Çünkü çocuğundan, yaşlısına kadar tüm köylü inançla ve bilinçle direniyor.
80 yaşındaki neneler ve dedeler de ordaydı, 10-11 yaşındaki çocuklar da.
11- 12 yaşlarındaki bir çocuğun ve 84 yaşındaki bir nenenin inançlı duruşuna hayran kaldım.
Çocuk: “Buraya termal turizm gelecek, buralar çok gelişecek diyorlar ama öyle değil. Ben herkesi çok iyi dinledim, internetten araştırdım. Sıcak suyu yerin altından çıkarıp, kullandıklarını geri toprağın altına basacaklar, borularda biriken kükürt ve tuz toprağa karışacak ve yetiştirdiğimiz her şeyden kanser olacağız.s
Havaya hidrojen sülfür, karbondioksit, amonyak, metan ve bor yayılacak.
Çürük yumurta kokusuna benzer bir koku saracak ortalığı ve biz köyümüzü terk etmek zorunda kalacağız.
Köyümüzde kalsak bile açığa çıkacak kükürtdioksit asit yağmurlarına sebep olacak. Bu yağmurlardan ağaçlar, bitkiler, göller, akarsular etkilenecek.
Bakın şu anda bu santralin hemen kenarındaki Koçak Çayı var ya, şimdi balıkların yumurtlama zamanı ve bu çay hep balık doludur. Ama santral kurduklarında bu çaydaki bütün balıklar ölecek. Bir daha da balık olmayacak” dedi.
Bu yaştaki bir çocuğun bu sözlerine, bu bakış açısına ve bu bilincine hayran olunmaz mı?
Evet çocuğun yaşını aşan bilgiler ama bu kadar bilgiyi bu bilinçle öğrenmiş olması olaya verdiği değerin göstergesi.
Tabi ki bu da direncinin kararlılığına neden oluyor.
Sadece bu çocuk değil, bütün köylü aynı bilinç ve aynı direngenliğe sahip.
Mesela 84 yaşında bir nene vardı.
Daha bir hafta önce ameliyat olmuş.
Bu eylemlerin başladığı ilk günlerde gelen iş makinalarının ve jandarmanın karşısında en önde ve dimdik durmuş bu nene.
“ya seni tartaklasalardı, zarar görseydin ” dedim.
“Ben bu topraklarda hiç hasta olmadan büyüdüm. Çocuklarımı da sağlıkla büyüttüm. Tartaklasalar bedenim acırdı geçerdi, ama bu laneti yaparlarsa torunlarım kanser olacak, sakat kalacak. Hayvanlarım , emek verdiğim tarlalarım zehirlenip bitecek. Yüreğim yanacak. İşte onun acısı geçmez” dedi.
İşte o yüzden diyorum, bu insanlar kazanacak.
Gerçi bir çok çevreci örgüt ve bir çok sivil toplum kuruluşu destekliyor ancak, bu köylüler asıl kendi inançlarıyla kazanacaklar.
Çünkü dernekler ve sivil toplum örgütlerini motive eden zaten köylüler.
Zaten ilk etabı kazanmışlar.
Yargıya taşıdıkları olayın her duruşmasına topluca gidip gelmişler ve “yürütmeyi durdurma kararı” aldırmayı başarmışlar.
Evet sayıları az ama inançları büyük.
Bir eylemde ya da bir istekte katılanların sayısının çokluğunun değil de, katılanların inancının büyüklüğünün asıl güç demek olduğunun en büyük örneği bu olay.
İster bir kişiyle ,isteronbinlerle, başarıya giden en büyük güç, inanç, inanç, inanç…..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.