Sağlık Bakanı 40 küsur gündür “pozitif vaka yok” diyor.
Sonra öğreniyoruz ki günlük yapılan testler “hızlı test” denilen testler.
Meğerse PCR testleri yalnızca semptom gösterenlere ve hızlı testi pozitif çıkanlara yapılıyormuş.
Derken bir çok kişiye zatureve akciğer ile ilgili teşhisler konduğunu duyduk.
Her ne kadar iç işleri bakanı, geçen yıla göre ölümlerin artmadığını söylese de, evde kapalı olduğumuzdan dolayı trafik kazalarının, iş kazalarının olmayışı dikkate alındığında ölümlerde artış olduğunu gözlemledik.
Bütün bunlar covid-19 dan dolayı mıydı, değil miydi bilmedik.
Eminim ki ülkedeki covid- 19 un gerçek durumunu hükümet de bilmiyor.
Dün de Türkiye’de yayın yapan Haber Türk kanalı bir haber yayınladı.
Haberde, bir ambulans uçakla KKTC’den Türkiye’ye iki covid -19 hastası götürüldüğü söylendi.
Gerçi bizim yetkililerimiz götürülenlerin covid-19 hastası olmadığını, başka hastalıktan dolayı götürüldüğünü açıkladı ama ilgili kanal verdiği haberi değiştirmedi.
Belki gerçekten de farklı bir neden ile götürüldüler ancak hala daha kafalarda soru işaretleri var.
Acı olan da insanların artık kendi yetkililerine güvenmiyor olması.
Siyasete karşı güvenin yok olmuş olması.
Hükümet bir yandan kendi ülkesinde işsiz, aşsız bırakıp güneyde çalışmaya mahkum ettiği insanları için, “ 1 ay boyunca evlerine dönemeyecekler” kararı alırken, diğer yandan ülkeye “özel izin” adı altında yabancıları serbestçe alıp, karantina şartı bile koymuyorsa, siyasete ya da siyasilere güven kalır mı?
Yine de bütün bu olup bitene rağmen kötü günler yaşamıyoruz ve bu virüsü etki altına aldığımızı umut etmek istiyoruz.
Bu işin kontrol altına alınmış olmasına inanmak istiyoruz.
Ancak şansımızı çok fazla zorlamanın da alemi yok.
Çünkü bu virüs dünyada yok olmuş değil ve en ufak bir ihmalde korkunç sonuçlar yaratabilir.
Dolayısıyla Türkiye’de normalleşmenin hemen ardından vakaların hızla artması söz konusuyken 1 Temmuz tarihinde karantina şartı da kaldırılarak kapıların açılmasının alemi ne?
Bunu yapmak, virüse ve salgına davetiye çıkarmak demek değil midir?
Kaldı ki, Türkiye’de normalleşmenin etkileri gerçek anlamda 10 gün sonra görülecek.
Belli ki bu koşullarda vakalar bu günkünden çok daha fazla sayıda olacak.
Öyleyse bu koşullarda , ülkeye girişlere izin verilmesi ve karantina kararının kaldırılması kararı intihar demek değil midir?
Bir zamanlar KKTC’nin açılımı için
“Kendi Kendini Tüketen Cumhuriyet” ifadesini kullanmıştım.
Hükümet yanlısı bazı kişiler karşı çıkıp, “bu koşullarda hükümet ne yapsın?” demişlerdi.
İşlerini yapsınlar efendim işlerini.
İlime, bilime ve üretime dayalı kararlar alıp sadece işlerini yapsınlar.
Biz farklı bir şey beklemiyoruz.
Misal, halk aylarca kendisini koruyup, virüsü salgın haline getirmedi.
Şimdi sırf birileri “Açıl susam açıl” diyor diye kapıları açıp, karantina kararını kaldırıp, önlemleri yok sayarak bu halkın sağlığını tehlikeye atmasınlar.
Bu karar Kendi Kendini Tüketmek değil de nedir?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.