Show TV’nin araştırma gereği duymadan, buralarda yetkili kurumların başındaki birisinden görüş ve açıklama almadan yaptığı, yayını izledim. Polis nezareti altında bir zanlının intihar etmesi, tabi ki hoş karşılanmaz. Bunun altında öküzün altında buzağı arandığı gibi absürt bir arama yerine tarafsız Müfettişlerin yapacağı araştırma sonrasında verdikleri rapor araştırılır. Bunlar olmadan, Show TV gibi Türkiye kanallarının önde gelen bir televizyonunun suçlayıcı bir dil ile yaptığı yayın ancak düşmanlık yaratır.
Tabi Show TV’den ve bazı Türkiye’nin önde gelen televizyon kurumlarından da KKTC’de son zamanlarda meydana gelen tacizlerin, soygunların, çoğalan haraç çetelerinin kaynağını da araştırmaları beklenir. Daha da ötesi, Çetin Sadeli gibi bunlara ‘Gorkma’da araştır denilmesi gerekir.
Neyse, bu ön yargılı kanallardan araştırma beklemek anamızdan öpücük beklemek ile eş anlam taşır kanaatindeyim. Ancak, bir zanlının, karakolda gözlem altındayken intihar etmesi de birçok eksik noktamızı da gözler önüne serdi. Örneğin karakollara özellikle tutukluların konduğu, hücreler ile sorgu alanlarına, polisi zan altından kurtarmak için kamera konması sanırım artık şart oldu. Bunun dışında, bir zanlıdan ihtar altında gönüllü ifade alınırken, Avukatının da orda olması şartı da getirilmeli. Daha da ileri gidersem bir zamanlar hemen şehrin her tarafına koyuyoruz denilen Mobeseler de çok geç olmadan şehirlerde daha önce tespit edilen noktalara ivedi olarak konmalı derim.
Mobeselerin konması ile ilgili olarak gönüllü yaparım diyen iş adamına lafazanlık yapılarak mobeseleri biz koyarız denmesinin üzerinden asır geçti. Lafazanlık diz boyunu geçmesine karşın mobeseler bürokrasinin yarı yolunu bile henüz aşamadı.
Polis zan altında deniyor. Peki,6 gün eylem ve grevler nedeniyle evine gidemeyen ve yorgunluktan oturduğu yerde uyuma moduna giren polisin bu noktada haklılığını kim teslim edecek dersiniz? 24 saat nöbet tuttuktan sonra, eylem ve grev var ama ne yapalım polis eksikliği var denilerek göreve devam ettirilen, huzur dağıtması gerekirken, huzursuz edilen polisin yaşadığı trajediye ne diyelim?
İntihar olayında polis döve döve öldürdü şüphesi yaygınlaştı. Ahbe efendiler, bu güne kadar uyuyacağınıza, karakollara özellikle hücrelere, resepsiyon ve yemeklerden keserek, birer kamera koysaydınız polis bu şüphe altında kalırmıydı? Hadde kameraları anladık, sorma gir hanına döndürdüğünüz KKTC For Ever’in kapı ve pencerelerini biraz olsun kapatsanız kadı günah mı yazardı? Haaa ananızdan dolayı korkudan bunu yapamıyorsanız istifa müessesesi diye bir müessese var ve lütfen onu işletin. Ah be Arif hocam birden seni hatırladım.
**
Günlerdir Girne Bölgesinde yaşayan vatandaşlarımız, ses kirliliğinden şikâyet ediyor. Bize gönderdikleri mesajlarda yardım istedikleri için bu durumu bizlerde günlerce yazdık ve çizdik. Ancak 95 yaşındaki ihtiyarın pipisini dünyanın en ağır eşyalarını kaldıran vincin kaldıramadığı gibi bu efendileri, yapıştıkları koltuklardan bir türlü kaldıramadık.
Turizm diyorlar tamam. Ama sanırım turizmin de bir raconu var. Kumar oynamaya gelen turistlerin gece saat 03.00’lara kadar bangır bangır gökyüzünü tırmalayan ses düzeni altında eğlenmesi veya eğlendirilmesi sanırım vatandaşa olan saygının diz boyunu değil 2 metrelik boyunu da aşar. Ve o noktada vatandaşı, vay beytambal galsın, böyle turizm, noktasına getirir
**
Bana göre bakanların aldığı sınıf karnesi arasında, geçer not alan 3-4 bakandan birisi Tolga Atakan’ın karnesidir. Kısa bir süre önceydi, Ulaştırma Bakanı Tolga Atakan, seyrüsefer ruhsatını çıkartmayana da sigorta çıkartılmayacak kararını alacaklarını belirtmişti. Son derece yanlış bir karara imza atmaya ve seyrüsefer dışında yolları, sigortasız araçların süslemesine ramak kala sanırım bu karar şimdilik bekletiliyor.
Peki, kafası makine düzeni içerisinde çalışan Tolga Atakan, bunu yapacağına çok basit işlemler ile bu sorunu çözemez mi? Mesela, seyrüsefer ruhsatını ödemediği için kayıttan düşen araçları, tekrar incelemek ve onlar ile ilgili araç fiyat tespitinin yapılacağına, geçmiş seyrüsefer ruhsatları ele alınarak, tekrar kayıt altına alınması, işi basite indirgemez mi?
Mesela vatandaş, aracının muayene edilmesinden sonra, aracın fiyatını tespit için Araç Kayıt Dairesine gidip, belirlenecek olan fiyatından korkması yerine, geçmiş 3 yıllık seyrüsefer bedelini ödeyerek,aracının seyrüseferini çıkartması daha uygun olmaz mı? Bu durum bürokrasiyi de ortadan kaldıracağı için işlemler hızla ilerleyip yollarda seyrüseferi çıkartılmamış araçlardan temizlenmiş olacak.
Yok bürokrasi yine kol gezip iş yokuşa sürülecekse, Tolga Atakan, araçların arkasından nasıl çözeceğiz bu kadar problemi diye daha çok bakacak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.