Pazar günü liderler takvimlenen 10 görüşmeden altıncısını gerçekleştirdiler.
Dün ise yani 17 Ekim’de de yedincisi gerçekleşti.
24, 26 ve 31'Ekim tarihlerinde de müzakereler var.
Onlar da aradan çıkınca takvimlenen 10 görüşme tamamlanmış olacak.
Yapılan 7 görüşmede sağlanan ilerlemeler olduğu gibi,bir takım anlaşmazlıkların da olduğu Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı tarafından dillendirildi.
Cumhurbaşkanı Akıncı, silah kullanma yetkili federal polis ve Soruşturma Komitesi %50 sayısal eşitlik uzlaşısı olduğunu açıkladı.
Bunların yanında önemli uzaşılar olduğu da belirtti.
Yasal ikamete %20 sınırı,
Mülkiyet hakkına düzenleme,
Silahlı federal poliste %50 ile tam eşitliğin sağlandığı vs..
Pazar günkü görüşmeden sonra Cumhurbaşkanı Mustafa AKINCI, yasal ikametgahta en çok %20 tavanı ve mülkiyet hakkını Kurucu Devletin regüle etme uzlaşısını da açıkladı:
Bütün bunlardan da anlıyoruz ki liderlerin önceden takvimlenen müzakere günlerinde süreç bir takım sıkıntılara rağmen olumlu ilerliyor.
Ve/ fakat bu durum adanın her 2 tarafında çözüm karşıtlığı yapan kesimlerde büyük rahatsızlık uyandırdı.
Milliyetçilik üzerinden başlatılan faaliyetler de haliyle yoğunlaştı.
Bugün bu grupların gerek Kuzey’de gerekse Güney’de nasıl bir etkiye sahip oldukları konusunda açıkçası fikir sahibi değilim.
Yani azınlık bir kesimi mi etkileri altına alıyorlar? Yoksa hatırı sayılır kalabalıkları mı kontrol altında tutuyorlar konusu gerçekten bilinmeyen bir konu.
Bunu anlamanın tek yolunun ise, tabi o da eğer gerçekleşirse olası bir referandum sonrası çıkacak sonuçlara bakmakla olacak.
Bunu bekleyip hep birlikte göreceğiz.
Lakin anlam veremediğim nokta şu.
Bugün için müzakerelere dair kesin ifadeler kullanılmamasına rağmen, yani ortada henüz net bir antlaşma metni olmamasına rağmen konuyu mevcut haliyle ele alıp değerlendirmek bana çok gerçekçi gelmiyor.
Çünkü henüz ortaya çıkan bir şey yok.
Ve hiçbirimiz bu konuda sağlıklı bir öngörüye sahip olamayız.
Ha plan ortaya çıkar, mutabakat metni kesinlik kazanır ve halkların bilgisine getirilir, işte o zaman süreç başlar.
Zaten bunun için halklara yeterli bir zaman tanınacağı ifade ediliyor.
Yani ortaya eğer bir mutabakat metni çıkarsa herkesin okuyup anlayabileceği, anlayamadığı konularda da başkalarından destek alıp idrak etmeye çalışacağı bir sürenin olacağı anlaşılıyor.
İşte o zaman gelinen noktayı varılan uzlaşıları daha somut verilerle değerlendirme şansına sahip olacağız hepimiz de.
Fakat buna rağmen gerek çözüm yanlılarının gerekse çözüm karşıtlarının henüz ortada böyle bir metin yokken olumlu ya olumsuzluklar üzerinden yaratmaya çalıştıkları algı faaliyetlerini doğru bulmuyorum.
Zira müzakerelerden şu ana kadar çıkan sadece olumlu ilerlemelerin sağlandığı uzlaşıların arttığı fakat buna karşın ise anlaşılmayan, ya da sorun olmaya devam eden konuların da henüz sürdüğü yönündedir.
Hal böyle iken nereye “evet” ya da nereye “hayır” denilebilir ki?
Ortada hiç bir şey yok.
Dolasıyı ile bu süreci sabırla geçirmemiz gerekiyor.
İçinde bulunduğumuz ve her geçen gün yaşadığımız emsallerle sürdürülemez olduğuna inandığım mevcut yapının ortadan kaldırılmasını ve evrensel değerler ölçeğinde bir karşılık bulacağımız insani değerlerimizi yitirmeden uluslararası hukukun içinde yer alacağımız ve adada siyasi eşit haklara sahip olacağımız bir yapının tesis edileceği günleri yürekten arzu eden birisi olarak her şeyin iyice anlaşılıncaya kadar sabırlı olmamız gerektiğine inanıyorum.
Buna ister temkinli olmak deyin.
İster garantici.
İster kötümser.
Hiç fark etmez.
Zira görmeden bilmeden adım atmanın ve bu bilinmeyenin üzerinden olumlu ya da olumsuz ahkam kesmenin doğru olmadığına inananlardanım.
İşte tam da bu sebepledir ki, sabırla inançla ve iyi niyetle, önyargılardan arınarak müzakerelerin seyrini ve yürünecek yolun niteliğini görmek lazım diyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.