Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, “CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun da adaylığı konuşuluyor, anketlerde ismi soruluyor. Ancak Kılıçdaroğlu’nun adaylığı ile ilgili Alevi olması dolayısıyla soru işaretleri dile getiriliyor, kazanamayacağı ifade ediliyor. Sizce bu Türkiye’de bir sorun mu? Tartışılması gereken bir durum mu?" sorusuna, "Bu her zaman Türkiye’de gündeme geldi. Bu konu önemsiz diyemeyiz. Ama bu konuda Sayın Kılıçdaroğlu’nun sergilediği performans her babayiğidin sergileyebileceği bir performans değil. Bunu baştan söylemek lazım. Özellikle de son ifadesi, çok önemli…" yanıtını verdi.
Karamollaoğlu, Gazete Duvar'dan Nergis Demirkaya'ya konuştu.
Karamollaoğlu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun muhafazakâr dünyayla helalleşme sözlerini, “Devrim mahiyetinde sözler” olarak değerlendirdi. Karamollaoğlu, cumhurbaşkanı adayına ilişkin olarak da "Kazanmasında tereddüt olmayacak bir adaya ihtiyaç var" dedi.
Karamollaoğlu sorulara şu yanıtları verdi:
-Muhalefet cephesinin popüler sorusu, “Millet İttifakı’nın adayı kim olacak?” Siz aday olmayacağınızı ilan ettiniz? Bu soruyu size de yöneltelim.
Sayın Kılıçdaroğlu en sonunda bunu net olarak ifade etti. Seçim kararı alınmadan bu konuda fazla söz söylemek faydalı değil, ama şunu da belirtti; “İstanbul, Ankara belediye başkanlarının Cumhurbaşkanı adayı olmasına rıza göstermiyorum. Siz orada seçimi kaybettiğiniz an belediyeleri iktidara teslim etmiş olursunuz” dedi. Mantıklı bir yaklaşım. Herkesin kafasında mutlaka birtakım isimler vardır. Ancak, kazanmasında tereddüt olmayacak bir adaya ihtiyaç var. Herkesin ittifak edeceği, tabanın da ittifak edeceği, seçimde kazanacak bir aday. Çünkü sistem değişmeyecek, bu sistemin değişmesi yapılacak olan seçimlerde bugünkü muhalefetin başarılı olması ile mümkün.
-CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da isim açıklamıyor ama adayda bulunması gereken özelliklerle ilgili bir tanım yaptı. Siz de “Kazanabilecek bir aday” dediniz ama bir cumhurbaşkanı adayı sizce başka hangi özellikleri taşımalı?
Mühim olan birçok özellik sırlanabilir ama neticede kamuoyu yoklamalarıyla da teyit edilebilecek olan, kazanmasında tereddüt görülmeyen bir başkan adayına ihtiyaç var. Orada en ufacık tereddüt, kendi içine kapalı bir partizan düşünme olursa, bu iş yürümez. AK Parti, parti olarak yüzde 50’lere yakın oyu olan bir partiydi. Cumhurbaşkanının popülerliği yüzde 50 üzerindeydi. Orada bir tereddüde mahal yok. Ama muhalefete baktığınızda en yüksek görünen yüzde 25 ile CHP. Arkasından İYİ Parti... Onun için orada mutlaka daha kapsamlı düşünmeye ihtiyaç var.
-CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun da adaylığı konuşuluyor, anketlerde ismi soruluyor. Ancak Kılıçdaroğlu’nun adaylığı ile ilgili Alevi olması dolayısıyla soru işaretleri dile getiriliyor, kazanamayacağı ifade ediliyor. Sizce bu Türkiye’de bir sorun mu? Tartışılması gereken bir durum mu?
Bu her zaman Türkiye’de gündeme geldi. Bu konu önemsiz diyemeyiz. Ama bu konuda Sayın Kılıçdaroğlu’nun sergilediği performans her babayiğidin sergileyebileceği bir performans değil. Bunu baştan söylemek lazım. Özellikle de son ifadesi, çok önemli…
-“Muhafazakar dünyayla helalleşmemiz lazım…” ifadesi…
Bunu Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı'nın ifade etmesi, devrim mahiyetinde bir düşünce. Sayın Kılıçdaroğlu’nun bugüne kadar sergilediği performansta benim söylemlerime ihtiyacı yok, herkes biliyor ve görüyor. Kendisi de çok açık ve net bir şekilde, “biz eski CHP değiliz” diyor.
-Dindar kesimle mesafe kapanıyor mu? Güven veriyor mu?
Ne kadar bütün kesimleri kapsar ona bir şey diyemem ama bu karşılık buluyor. Bu önemli bir düşünce, önemli bir gelişme bence. Bu itibarın bu şekilde sağlanmasında Sayın Kılıçdaroğlu çok önemli bir rol oynuyor. Sayın Cumhurbaşkanı da bunu görüyor. Gördüğü için de hedefinde sadece Kılıçdaroğlu var.
-Anketler iktidar partisinde oy düşüşünü gösteriyor ama başörtüsü başta olmak üzere kazanımları kaybetme korkusuna dair endişeler dile getiriliyor. Bu endişeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Endişe yoktur diyemeyiz. Bu endişenin özellikle artması için de bir gayret var. Bunu artırarak, kutuplaşmayı sağlamak, böylece kopan seçmene ‘Sakın ha! Bak hata yaparsanız eskiye döner. Bugünkünden daha kötü bir hale gelebilirsiniz’ kanaatini doğurmaya çalışıyorlar. Ben artık Türkiye’nin bu noktaya dönmeyeceğini düşünüyorum. Ama bütün buna rağmen yine de buraya dönülmeyeceğini teyit edecek bazı adımların atılması da faydalı olabilir diye düşünüyorum.
“Helalleşme” sözü gibi açıklamalar anlamında mı?
Burada Meral Hanım’ın açıklamaları, bizim açıklamalarımız, DEVA ve Gelecek Partisi’nin açıklamaları var. Eğer Millet İttifakı olur, tüm bunlar da olursa zaten çoğunlukta olacak manasına gelir. O zaman da tersine gelişme olmaz. Bu noktada vatandaşa adeta bir teminat vermek veya teminat olacak adımları atmak gerekir diye düşünüyorum.
-İttifak kurarsanız, o protokolde yer alacak güvencelerden biri mi olur?
Protokol ile ilgili şunu söyleyeyim. Ben geçen seçimde olduğu gibi, bu seçimde de ittifakın bir koalisyon gibi düşünülmemesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü ittifak, bu sistemi değiştirmeye yönelik adımları atacak bir ittifak olacak.
-Benim bir iddiam var. Bu yeni ittifakın “Parlamenter Sisteme Dönüş İttifakı” olarak adlandırılacağını düşünüyorum…
Bunu söylemek mümkün. Tekraren söylüyorum, bu bir koalisyon değil. Koalisyonlar icra için iş başına gelirler. Bu seçime yönelik ittifak. Seçimden sonra herkes kendi yoluna gider, bunu önleyecek bir şey yok. Seçimde bu ittifakı yapanlar bir araya geldikleri için seçimden sonra onun icra tarafını gerçekleştirirler. Başarılı olurlarsa Parlamento'da çoğunluk olacaklar demektir.
-Seçim kazanılırsa yürütme organı nasıl şekillenir?
Yürütme organının şekillenmesi diye bir şey yok. Yürütme organında Cumhurbaşkanı seçilecek kişi, tek yetkili o’dur. Anayasaya, kanunlara göre yetki onundur. Tamamen onun tavrına göre şekillenecek. Evet, önceden oturulur, ‘Bizim tasnif ettiğimiz cumhurbaşkanı seçildi. Genel başkanlar yardımcı olsun, bakanları aramızdan belirleyelim… O zaman bu koalisyona dönüyor. Bunları sıralamaya başladığımız zaman bu bir koalisyon oluyor.
-Peki muhalefet seçimi kazanırsa o geçiş süreci nasıl olacak?
Geçiş süreciyle ilgili herkesin bir fikri olabilir. Ama burada esas olan, geçiş sürecinde Cumhurbaşkanlığı makamına oturacak kişinin güvenilir olmasıdır. Tek aranan özellik o. Yani yapılan bu ittifaka muhalif bir tavır sergilemeyecek. Bu da karakterle ilgilidir.
-Sadece karaktere güven yeter mi?
Tamam da siz imza atsanız ne yazar?
-İlhan Kesici’nin bir sözü var, ‘O koltuk evliyayı çıldırtır’ diye…
Ben de onu diyorum. Siz oturdunuz, evliyalık makamını da size layık gördüler, ne olacak? İmza da atsa hiçbir hükmü yok. Cumhurbaşkanı'nın niteliği bir numaralı meseledir. Cumhurbaşkanı –Allah saklasın- ihtiraslı biri olursa, 'Ben 4 sene yönetirim, gitmeden önce sizin istediğiniz değişiklikleri yaparım isterseniz' dese, bu olmayacak bir şey değil. Onun için Cumhurbaşkanlığı makamına tensip edilecek, halk tarafından da seçilirse Cumhurbaşkanı, bu dediklerimizi kendi inisiyatifiyle yapabilecek noktada olacak. Diyecek ki, 'Ben tek başıma karar vermek istemiyorum. Madem ki siz beni aday gösterdiniz, esas hedefiniz de bu değişikliği yapmak, oturalım; bu değişiklikleri nasıl yapacağımıza karar verelim' diyecek. İmza altına alınsın dediğiniz hususları tamamen Cumhurbaşkanı kendisi diyecek. Siz protokol yazsanız da yazmasanız da bu yetkileri Cumhurbaşkanı'na zaten veriyorsunuz.
-Akşener tam da böyle düşünmüyor sanki…
Ben onu bilmem. Ne olursa olsun Cumhurbaşkanı'nı siz imzalarınızla kontrol altına alamazsınız. Bir tarafta Anayasa’nın ona tanıdığı imkânlar, güç var; bir yandan da protokol der ki, benim size itirazımız yok; Meclis'te birlikte çalışalım. Bütün bu çalışmaları yapalım ama acele etmeyin, bitti gitti! Tüm bunlara dikkat ederek bir adayın belirlenmesi gerek. Benim aday kanaatim şu: Tekrar aday olmayı düşünmeyecek birisi olmalı. Çünkü ihtiras doğurur ister istemez."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.