Yakın Doğu Üniversitesi’nde Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın katılımıyla düzenlenen “Kıbrıs’ın Deprem Gerçeği ve Yapılması Gerekenler” panelinde KKTC’nin depreme nasıl hazırlanması gerektiği ile ilgili kapsamlı bir yol haritası oluşturuldu
Yakın Doğu Üniversitesi İnşaat ve Çevre Mühendisliği Fakültesi ev sahipliğinde düzenlenen “Kıbrıs’ın Deprem Gerçeği ve Yapılması Gerekenler” paneli birçok akademisyen, oda başkanları, deprem uzmanları ve sivil savunma yetkilileri ve Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın katılımı ile Yakın Doğu Üniversitesi Büyük Kütüphane Prof. Dr. Ümit Hassan Cumhuriyet Salonu’nda yapıldı.
KKTC’nin depremle mücadelesinde yol haritası oluşturmak hedefiyle düzenlenen panelin açılış konuşmalarını Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Yakın Doğu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tamer Şanlıdağ, KTMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Gürkan Yağcıoğlu, Yerbilimleri Odası Başkanı Oğuz Vadilili ve Yakın Doğu Üniversitesi İnşaat ve Çevre Mühendisliği Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüseyin Gökçekuş yaptı.
Açılış konuşmalarının ardından, oturum başkanlığını Prof. Dr. Hüseyin Gökçekuş’un yaptığı ilk oturumda Yakın Doğu Üniversitesi’nden Prof. Dr. Salih Saner “Kıbrıs Yöresi Deprem Kuşakları”, Yerbilim Mühendisleri Odası Oğuz Vadilili “Kıbrıs ve Deprem”, Lefke Avrupa Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. İsmail Safkan “Kıbrıs’taki Binaların Deprem Tehlikesi”, Yakın Doğu Üniversitesi’nden Doç. Dr. Behçet Öznacar “KKTC’nin Afet Yönetimi”, KKTC Sivil Savunma Teşkilatı Başkanlığı Hareket Eğitim Şube Müdürü Yusuf Eker “KKTC Afet Müdahale Planı Işığında Deprem Değerlendirilmesi” ve KKTC Sivil Savunma Teşkilatı Başkanlığı İskele Bölge Müdürü Cemal Betmezoğlu ise “Sivil Savunma Teşkilatı Başkanlığı Afetle Mücadele Operasyon Prosedürleri” konularını ele aldı.
Yakın Doğu Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Salih Saner başkanlığında gerçekleştirilen ikinci oturumda ise KKTC Cumhurbaşkanlığı Deprem Komitesi Başkanı da olan Yakın Doğu Üniversitesi Deprem ve Zemin Araştırma ve Değerlendirme Merkezi Başkanı Prof. Dr. Cavit Atalar “Kıbrıs Depremleri ve Zeminleri”, İnşaat Mühendisleri Odası Genel Sekreteri ve ODTÜ KKK Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Abdullah Ekinci “Kuzey Kıbrıs Zeminleri ve Deprem Etkisi Altında Davranışları”, Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi’nden “Dr. Hilmi Dindar Kuzey Kıbrıs İçin Deprem-Zemin Etkileşiminin Jeofizik Yerinde Ölçümlerle Değerlendirilmesi”, Yakın Doğu Üniversitesi’nden Doç. Dr. Rifat Reşatoğlu “Betonarme Yapılarda Gözlenen Kusurlar, Hasar Türleri ve Nedenleri”, ODTÜ’den Prof. Dr. Zehra Çağnan “Kuzey Doğu Akdeniz Deprem Tehlikesinin Güncel Olasılıksal Deprem Tehlikesi Çalışmaları”, Yakın Doğu Üniversitesi’nden Öğr. Gör. Hüdaverdi Tozan “Mevcut Binaların Deprem Performansının Belirlenmesi, Güçlendirme Kararları ve Yöntemleri” ve Yakın Doğu Üniversitesi’nden Dr. Mahdi Azizi ise “Yapılarda Titreşim Kontrol Sistemlerinin Kullanılması” konularını ele aldı.
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar: “Rum lider Nikos Hristodulidis’le bir araya geldim. Kendisine deprem konusunda iş birliği yapmayı önerdim.”
Kıbrıs’ın Deprem Gerçeği ve Yapılması Gerekenler panelinin açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, “Yaşadığımız depremlerde birçok acıyı aynı anda yaşadık. On binlerce insanı kaybettik. Gazimağusa’dan şampiyon meleklerimizi kaybetmemiz hepimizi derinden sarstı. Hepimizin tekrar başı sağolsun” dedi.
Cumhurbaşkanı Tatar, “Böylesine önemli bir panelin düzenlenmesi herkes için yararlı olacak. Cumhurbaşkanlığı olarak, farklı komitelerimizin de desteği ile Prof. Dr. Cavit Atalar’ın başkanlığında depremle ilgili çalışmaları aktif olarak sürdürmekteyiz” ifadelerini kullandı. Depremin önlenebilir bir doğal afet olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Tatar, “Artık hiçbir şekilde taviz vermek yok. Hızla gelişen teknoloji ve bilimi doğru şekilde kullanarak gerek binalar gerek zemin etüdü gerek ise yapı malzemeleri hızla kontrol altına alınmalı. Bizler kendi tedbirlerimizi alarak insanlarımızı korumak zorundayız” dedi.
“Gelecekte bir depremle karşı karşıya kalırsak bunun zararlarının en aza indirilebilmesi için nelerin yapılması gerektiğini bilim, ilim ve kurumsal hafızayla belirlememiz gerekiyor” diyen Cumhurbaşkanı Tatar, “Geçenlerde, Rum lider Nikos Hristodulidis’le de bir araya geldim. Kendisine deprem konusunda iş birliği yapmayı önerdim. Depremin, geçmiş yıllarda Güney Kıbrıs’ta daha etkili olduğu göz önünde bulundurulacak olursa, bir birimize nasıl yardımcı olabiliriz diye düşünülmesi gerektiğini dile getirdim” açıklamasını yaptı.
“Binalarımızın depreme dayanıklılık kontrollerine, öncelik okullar olmak üzere başladık. Bu ülkede, Kıbrıs Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, kurum ve kuruluşlar, yıllardan beri Şehircilik Dairesi ve belediye personeli, inşaatların denetiminde büyük rol oynamıştır” diyen Cumhurbaşkanı Tatar, “Yakın Doğu Üniversitesi’ne de düzenledikleri panel için teşekkür ederek “Çalıştay sonunda yapılacak olan değerlendirmeler ve öneriler hayata geçirilecektir” dedi.
Prof. Dr. Tamer Şanlıdağ: “Ülkemizde yaşanabilecek olası bir deprem felaketini, en az hasarla atlatabilmek için; adamızın jeolojik yapısını ve taşıdığı deprem riskini doğru tespit etmemiz gerekiyor.”
Yakın Doğu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tamer Şanlıdağ konuşmasına “Türkiye’de yaşanan ve 11 kenti etkileyen depremlerin üzerinden dün itibariyle tam olarak bir ay geçti. Son yapılan resmi açıklamalara göre 46 binin üzerinde insanımız hayatını kaybetti. Kuzey Kıbrıs’ımızdan ülkemizi temsil etmek üzere Adıyaman’a giden gencecik çocuklarımız, aileleri ve öğretmenleri ile depreme farklı kentlerde yakalanan pek çok vatandaşımız da bu elim felakette maalesef hayatını kaybetti. Bir kez daha, hayatlarını kaybeden insanlarımıza Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum” sözleri ile başladı.
KKTC’nin taşıdığı deprem riski ile mücadele için bir yol haritası oluşturulmasına katkıda bulunmak için bir arada olduklarını söyleyen Prof. Dr. Tamer Şanlıdağ, “Doğru zemin analizleri ve bilimsel bir yapı mühendisliği ile yaşanabilecek maksimum büyüklükteki bir depreme dayanıklı yapıların inşa edilmesi, mevcut yapıların analizlerinin yapılarak, güçlendirme gereksinimlerinin belirlenmesi ve güçlendirme işlemlerinin tamamlanması önümüzdeki en önemli hedef olarak karşımızda duruyor” ifadelerini kullandı.
Depreme karşı ayakta durabilmek için tüm kurum ve kuruluşlara görevler düştüğünü söyleyen Prof. Dr. Şanlıdağ, “Ülkemizde yaşanabilecek olası bir deprem felaketini, en az hasarla atlatabilmek için; adamızın jeolojik yapısını ve taşıdığı deprem riskini doğru tespit etmemiz gerekiyor. Depreme dirençli yapılar ve alanlar oluşturarak, güçlü bir afetle mücadele organizasyonu kurulmasına rehberlik etmemiz gerekiyor” dedi.
Bilimin, farklı birçok bakış açısını bir araya getirerek ilerlediğini söyleyen Prof. Dr. Şanlıdağ, “Bugün, Yakın Doğu Üniversitesi ev sahipliğinde gerçekleştirdiğimiz Kıbrıs’ın Deprem Gerçeği ve Yapılması Gerekenler panelinin; karşı karşıya olduğumuz riskleri ve bu risklere karşı alınması gereken önlemleri, geniş bir yelpazede değerlendirerek, ülkemiz adına yararlı bir yol haritası oluşturmak üzere önemli bir adım olduğuna inanıyorum” dedi.
Gürkan Yağcıoğlu: “Deprem doğal bir olaydır. Ancak depremin felakete dönüşüp dönüşmemesi bizlerin neye ne kadar önem vererek önlem aldığımızla doğru orantılıdır.”
KTMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Gürkan Yağcıoğlu ise “Kıbrıs’ın Deprem Gerçeği ve Yapılması Gerekenler” panelinin önemine değinerek “Artık bazı gerçekleri konuşarak yüzleşmemizin zamanı geldi” sözleriyle konuşmasına başladı.
“Deprem doğal bir olaydır, bir felaket değildir. Depremin felakete dönüşüp dönüşmemesi bizlerin neye ne kadar önem vererek önlem aldığımızla doğru orantılıdır” diyen Yağcıoğlu, “Doğal bir olay, tek bir hata ile felakete dönüşmez. Uzun ve sistematik bir şekilde yapılan hatalar zinciri ancak bu şekilde ağır sonuçlar getirir” dedi.
“Gerekli tüm kurumların ve yapılan tüm projelerin denetimden geçmesi gerekiyor. Disiplin ve sorumluluk içinde önüne geçilemeyecek hiçbir sorun yoktur” diyen Yağcıoğlu, kaçak kat ve yapıların sadece kayıp olarak döneceğini söyledi.
Yağcıoğlu, “Bir an önce üstümüze düşen görevleri yapmamız gerekiyor. Mevcuttaki binalarımızın kontrollerinin yapılması gerekiyor. Bizler, 1974’den önce yapılan binaların riskli olduğunu dile getirdik” dedi. Bina kontrollerine de başladıklarını söyleyen Gürkan Yağcıoğlu, okullarda yürüttükleri deprem kontrolleri ile ilgil ide bilgiler aktardı. “Başbakanlığımız, duyarlı bir tavır sergileyerek ülkemizdeki okulların deprem risklerinin belirlenmesi için odamızı yetkilendirdi. Okullarımızda ilk taramamızı yaptık. Olmasını beklediğimiz gibi sıkıntılı okul binalarımız mevcut. Şu anda risk sıralaması yapıyoruz. Sonrasında ileri tetkik çalışmalarına başlayarak laboratuvar testlerinin ardından güçlendirilmesi ya da yeniden yapılması gereken okulları belirleyeceğiz” ifadesini kullandı.
Oğuz Vadilili: “Yıllardır etkili bir yapı denetimi şarttır dedik. Maalesef bu söylediklerimiz ancak 6 Şubat’tan sonra toplumda karşılık bulabildi. Depremleri felaket olarak yaşamak istemiyorsak yapı denetimini bir an önce yasal mevzuat haline getirelim.”
Yerbilim Mühendisleri Odası Başkanı Oğuz Vadilili konuşmasına “6 Şubat hepimiz için çok acı bir gündü. Ancak bu acı gün, göz göre göre geldi. 2021’de Türk Mühendis ve Mimar Odası ile Jeoloji Mühendisleri Odası, bütün yetkili kurumlara sunduğu raporda, Kahramanmaraş Pazarcık merkezli bölgede 7.4 büyüklüğünde bir deprem olabileceğini ve hazırlıklı olunması gerektiği uyarısı yaptı. Bu acı gün, kader değildi. Bundan dolayı kimseye de yerbilimciler olarak hakkımızı helal etmiyoruz.1999 depremi bir milat olacak dendi, şimdi 6 Şubat 2023 depremi için aynı şey söyleniyor. Hayır milat olmasın. Çünkü bunu milat kabul edersek bir sonraki depremde de aynı durumu kabul edeceğiz” sözleriyle başladı.
Vadilili, “Gerekli önlemleri almazsak depremlerin bizlere yaşatacağı kayıplar devam edecek. Yer bilimcileri olarak elimizdeki verileri takip ederek ülkemizi ve milletimizi bazı konularda uyarmaya çalışıyoruz” dedi. Bilime inanmak gerektiğini vurgulayan Başkan Oğuz Vadilili, “Bizler yer bilimcileri olarak olabilecek sorunları ya da tehlikeleri ülkemize ve devletimize bildiriyoruz. Bu konuyla ilgili gerekli çalışmaları da ara vermeden yapıyoruz. Örneğin, 2018 yılında İnşaat Mühendisleri Odası ile birlikte zemin etüt protokolü çerçevesinde ülkede depreme dayanıklı binaların yapılabilmesinin ilk aşaması olan zemin etütlerini standart hale getirdik. Bununla birlikte etkili bir yapı denetimi şarttır dedik ancak maalesef bu söylediklerimiz ancak 6 Şubat’tan sonra toplumda karşılık bulabildi” ifadesini kullandı.
“Toplum olarak şunu anlamamız gerekiyor ki, biz yer bilimciler felaket tellalları değiliz. Bizler, yaşanabilecek riskleri bilim çerçevesinde toplumun ve yetkililerin önüne koyan insanlarız. Bir kez daha söylemek istiyorum. Yapı denetimi şarttır. Eğer bu ülkede depremleri felaket olarak yaşamak istemiyorsak yapı denetimini bir an önce yasal mevzuat haline getirelim” diyen Oğuz Vadilili “Bizler, her zaman yapı denetiminin zorunlu ve gerekli olduğunu vurguladı. Eğer depremden korkmadan yaşamak istiyorsak, yapı denetiminin güçlendirilmesi gerekiyor. Bunun için de Kıbrıs Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği ve ilgili diğer kurumlar kendi yasal düzenini tamamlamış durumdadır en yakın zamanda da hükümete tüzüğük onayı için sunulacaktır ” ifadelerini kullandı. Paneli takip eden Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’a da seslenen Oğuz Vadilili, “Tedbir ve kontroller artık depremden sonra gündeme gelmesin. Olması gerektiği gibi depremden önce gerekli tüm denetimler ve tedbirler alınsın. Bunu deprem paniği ile değil halkın güvenli konutlarda yaşama hakkının bir gereği olarak görmemiz gerekiyor. Binalar kontrol edilsin. Bizler mühendisler olarak gereken katkı ne varsa yapacağız” dedi.
Açılış konuşmalarının ardından panelin birinci oturumunda “Kıbrıs ve Deprem” konusunda sunum yapan Yerbilim Mühendisleri Odası Başkanı Oğuz Vadilili, Kıbrıs haritası üzerinde deprem bölgeleri ile ilgili bilgiler aktardı. “Trodos ve Beşparmak Dağları, kayalık zemin olduğu için doğal olarak depremden en az etkilenecek kısımlardır. Adanın Kuzeyinde Mesarya Ovası Bölgesi ve kıyı kesimler ise depremden daha fazla etkilenecek bölgeler olarak görülüyor. Bu bölgeyi Güney’e genişlettiğimizde Limasol ve Larnaka kıyılarını da ekleyebiliriz” dedi. Kıbrıs’ın tam anlamıyla bir deprem adası olduğunu vurgulayan Oğuz Vadilili, “Kıbrıs yayı dediğimiz dalma batma zonu, adanın batısı ve güney batısındaki 35-40 derece eğimiyle son derece aktif durumdadır. Baf bölgesi bu noktada önemlidir. Ölçüm yapılabilen dönemde bu yay üzerinde 6 ve üzeri büyüklükte 9 deprem kaydedilmiştir. Dalma-batma zonunun güney doğu ve doğu segmentini oluşturan Limasol – Larnaka deniz alanı ve Hatay üçlü kavşak arası kısmında ise eğim 20-25 derecesine sahip. Bu eğim farkından dolayı bu kısımdaki depremler ölçülebilen son 100 yıllık dönemde önemli depremler olarak kayıtlara geçmemiştir. Ancak tarihte geriye gittiğimizde paleosismoloji bilgisi ile bu bölgede de çok büyük depremlerin yaşandığı bilgisini görüyoruz. Dolayısıyla, son 100 yıllık verilere bakarak bu bölgede risk düşüktür demek tehlikeli sonuçlar yaratabilir ” ifadelerini kullandı.
Maden Tetkik ve Arama’nın (MTA) 2013’te hazırladığı diri fay haritadasından da bahseden Oğuz Vadilili, “MTA’nın oluşturduğu harita, kuvaterneri yani 2.58 milyon yılı kapsıyor o tarihlerden itibaren yüzey kırığı oluşturan faylar baz alınmıştır. Jeolojinin temel kurallarından biri der ki, bir fayda yüzey kırığı oluşmuşsa burada yaşanan deprem zaman içerisinde tekrarlanacaktır” dedi. KKTC’yi karada kesen, Girne -Misis zonunun sekmenti durumunda olan Değirmenlik Fayı ve buna paralel gelişen Dardere fayı olduğunu da söyleyen Vadilili, “Bu faylar da kuveterner faylarıdır. Belki tekrarlanma periyotları binlerce yıl alıyor ama bunları da diri fay olarak değerlendirmek gerekmektedir” dedi.
Mevcut haritalarda Kıbrıs’ta ölçülen depremlerin, güney bölgesinde daha büyük söyleyen Oğuz Vadilili, “Kıbrıs adası için depremin ivme haritalarının tekrardan gözden geçirilmesi gerekiyor. Bu konu oldukça önemlidir. Örneğin adamızın Mağusa Körfezi ile Hatay-Suriye arasındaki bölgedeki faylar uzun zamandır deprem oluşturmamıştır. Bu tip faylar, sismik boşluk olarak adlandırılır ve tekrarlama periyodunu tamamladığında büyük depremler üretebilir. Bundan dolayıdır ki haritalar hazırlanırken Kıbrıs yayı batıdan doğuya bir bütün olarak kabul edilmelidir. Paleosismoloji den faydalanılmadir. Kıbrıs bir deprem adasıdır” ifadelerini kullandı.
Konuşmasının sonunda, Türkiye’deki depremlerde hayatını kaybedenler için başsağlığı dileyen Vadilili, “Başımız sağ olsun. Meleklerimizi asla unutmayacağız ve unutturmayacağız” dedi.
Prof. Dr. Hüseyin Gökçekuş: “Zaman kaybetmeden sismik risk kaymasının yeniden değerlendirilmesi gerekiyor. Böylelikle hangi bölgelerin riskli olduğu daha net bir şekilde belirlenebilir.”
Panelin açılışında yaptığı konuşmasına, “Düzenlediğimiz bu panel ile Kıbrıs’ın deprem gerçeği karşısında yapılması gereken her şeyi konuşup belirlemeyi amaçlıyoruz” sözleri ile başlayan Yakın Doğu Üniversitesi İnşaat ve Çevre Mühendisliği Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüseyin Gökçekuş, “Türkiye’de yaşanan depremlerde birçok kayıp verdik. Soydaşlarımızı, candaşlarımızı kaybettik. Kuzey Kıbrıs’tan çocuklarımızı kaybettik. Canımız hala yanıyor. Bu yaraları hep birlikte saracağız” dedi.
Prof. Dr. Hüseyin Gökçekuş, “Türkiye’nin ciddi bir deprem bölgesi olduğunu biliyoruz. Fakat yakın zamanda meydana gelen deprem ile tüm ezberler bozuldu. Aynı anda, birden fazla kırık oluşması ve kısa zaman aralıklarıyla yüksek şiddetli depremlerin olması hiç kimsenin beklediği bir durum değildi” ifadelerini kullandı.
Kıbrıs adasının da deprem gerçeği ile karşı karşıya olduğunu söyleyen Prof. Dr. Gökçekuş, Kıbrıs’ın tarihine baktığımızda önemli depremler yaşandığını ve bölge olarak Salamis, Baf, Mağusa ve Larnaka’nın etkilendiğini vurguladı. Prof. Dr. Gökçekuş “Kıbrıs için deprem olmaz diyemeyiz ve olduğu zaman ise yıkıcılığını bilemeyiz. Zaman kaybetmeden birçok farklı bilim dalından birçok uzmanı biraraya getirerek, sismik risk kaymasının yeniden değerlendirilmesi gerekiyor. Böylelikle hangi bölgelerin riskli olduğunu daha net bir şekilde belirlenebilir” dedi.
Yapıların depreme karşı dirençlerinin analiz edilmesi gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Gökçekuş, “Fakültemiz bünyesinde çalışmalarını sürdüren Yapı Malzemeleri ve Zemin Mekaniği Laboratuvarı’nı kamunun ve halkın kullanımına da açtıklarını hatırlattı. Prof. Dr. Gökçekuş, “Mevcut yapıların sağlamlığını değerlendirmeye Yakın Doğu Üniversitesi kampüsünde bulunan binalarla başladık. Karot makinesi ile yapılardan aldığımız numuneleri laboratuvar ortamında basınç testlerinden geçirerek dayanıklıklılığını ölçüyoruz. Donatı tarama testi ile de binaların kolon ve kiriş gibi taşıyıcı elemanlarında kullanılan donatı çubuklarının çap ve sıklığını, herhangi bir kırma işlemi yapmadan, çok hızlı bir şekilde tespit ediyoruz. Zemin analizlerini de yaptıktan sonra bütün verileri ilgili bilgisayar yazılımları ile analiz ederek binaların güçlendirilme gereksinimlerini belirliyoruz” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Salih Saner: “Kıbrıs deprem bölgesindedir. Ancak KKTC, Türkiye normlarına göre üçüncü derece deprem kuşağıdır.”
Panelde, “Kıbrıs Yöresi Deprem Kuşakları” konusunu ele alan Yakın Doğu Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Salih Saner konuşmasına “Deprem bir dalgadır, yıkıcı bir enerji dalgasıdır” sözleri ile depremi tanımlayarak başladı.
Dünyayı oluşturan levhaların birbirine kenetli olmadığını ve bunun için de zaman zaman oynadığını söyleyen Prof. Dr. Saner, depreme neden olan faylarla ilgili bilgi verdi. Fayların bilimsel olarak dörde ayrıldığını söyleyen Prof. Dr. Saner, “Faylar; aktif, yatkın, potansiyel aktif faylar ve aktif olmayan faylar olarak dörde ayrılır. Depremde bizim için asıl önemli olan aktif faylardır. Aktif fayları haritalarken eğer 50 km genişliğinde bir bant çizilirse orası birinci derecede bir deprem kuşağı oluşturur” dedi. Sadece genişliğin baz alınmadığını da ekleyen Prof. Dr. Saner, “Depremlerin ne kadar sıklıkta ve hangi frekansta olduklarının gözetlenmesi, depremin derinliği, dalma batma zonun belirlenmesi gibi etkenleride önemlidir” dedi.
100 yıllık bir deprem aralığını incelediğini ve oluşturduğu haritada 4.0’dan daha büyük depremleri işaretlediğini söyleyen Prof. Dr. Saner, “Bu haritadaki depremlere baktığımda KKTC bölgesinde daha az deprem var. Doğu Anadolu fayı olarak gelen hat Limasol, Baf ve Girit’e doğru uzanıyor. KKTC’den 200 km uzaklıkta kalan bu hat Kıbrıs’ın birinci derecedeki deprem hattıdır” dedi.
Kahramanmaraş depreminden sonra Kıbrıs’ın durumunu da değerlendiren Prof. Dr. Saner, “Kıbrıs’ta 6 Şubat’tan itibaren, özellikle adanın doğusunda karada ve denizde artçı olarak değerlendirebileceğimiz büyüklükleri 2,0’nin altında çok sayıda hissedilmeyen küçük depremler saptandı” ifadesini kullandı. Prof.Dr. Saner, “6 Şubat’tan sonra günlük yapılan gözlemlerde, bölgemizdeki deprem sayılarının Şubat sonunda normale, yani en düşük sayıya düştüğü görülüyor. Bu da yakın bir zamanda bir deprem olasılığının ortadan kalktığı göstergesi olarak yorumlanabilir” dedi.
“Kıbrıs deprem bölgesindedir” ifadesini kullanan Prof. Dr. Saner, “Ancak Türkiye normlarına göre KKTC, üçüncü derece deprem kuşağıdır. Dolayısıyla panik yapmak yerine alınacak önlemlere odaklanmalıyız” ifadesini kullandı.
Yrd. Doç. Dr. İsmail Safkan: “2000’li yılların başından itibaren yapılan binalar önceki dönemde yapılanlara göre daha güvenli.”
Panele, “Kıbrıs’taki Binaların Deprem Tehlikesi” başlıklı sunumu ile katılan Lefke Avrupa Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. İsmail Safkan, “Depremler can kaybına sebep olmuyor, can kaybına sebep olan yanlış yapılarımızdır” dedi.
Depremlerin doğal bir süreç sonunda yaşandığını söyleyen Yrd. Doç. Dr. Safkan, “Deprem ile ilgili az bilgiye sahibiz. Çünkü gelişen teknoloji ve çalışmalar son yüz yıldır aktif bir şekilde hayatımızda. Oysa ki; beklenen yüksek ölçekli depremler ortalama beş yüz yılda bir gerçekleşen depremlerdir” ifadelerini kullandı. 1970’li yıllardan itibaren deprem yönetmeliğinin olduğunu fakat uygulanmadığını söyleyen Yrd. Doç. Dr. İsmail Safkan, 2000 öncesi yapılarda da deprem yönetmeliğinin çok fazla dikkate alınmadığı tespitini yaptı. Yrd. Doç. Dr. İsmail Safkan, Kıbrıs’ın çeşitli yerlerinden elde edilen verilerle yapılan çalışmalara değinerek, “Verilere bakıldığında 2000’li yıllar öncesindeki tuzlu beton agregasına bağlı olarak betonarme elemanların deprem performansının düştüğü gözlemlenmişir. 2000’li yılların başından itibaren yapılan binalar önceki dönemde yapılan yapılara göre daha güvenli” dedi.
Yrd. Doç. Dr. Safkan, sunumunda Kıbrıs’taki yapıların deprem kırılganlık eğrileri ile ilgili detaylı bilgiler aktararak, yapıların yaş ve kat sayılarının deprem tehlikesi özelliklerini açıkladı.
Doç. Dr. Behçet Öznacar: “Afet tehlikesinin ve risklerinin makro ve mikro ölçekte yeniden belirlenmesi, geliştirilmesi ve afet senaryoları ile haritalarının hazırlanması gerekiyor.”
Yakın Doğu Üniversitesi’nden Doç. Dr. Behçet Öznacar ise panelde “KKTC’nin Afet Yönetimi” konulu bir sunum yaptı. Risk yönetimi ve kriz yönetimi olmak üzere afet yönetiminin iki aşamada ele alınması gerektiğini söyleyen Doç. Dr. Behçet Öznacar, “Afet ve risk yönetimini; zarar azaltma, hazırlık, müdahale ve iyileştirme olarak dört ana başlıkta toplayabiliriz. Afet öncesinde yapılması gereken risk yönetimi de afet yönetiminin önemli bir parçasıdır. Bu yönü ihmal ediyoruz. Yasalarımızın da, bu bakışla yeniden düzenlenip iyileştirilmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Doç. Dr. Behçet Öznacar, “Afetler önemli ekonomik kayıplar da yaratıyor. Dolayısıyla risk azaltma aşamasında bu durum da göz önünde bulundurulmalıdır. Sigorta bu anlamada önemli bir araçtır. Herhangi bir duruma karşı tedbir amaçlı sigortalama olayı maddi olarak bize destek sağlayacaktır. Afet sırasında ya da afet sonrasında kurulacak iletişimin doğru ve sağlıklı yapılması da bu açıdan oldukça önemlidir” dedi. “Hazırlık aşamasında ise doğru bir planlama, eğitimler ve tatbikatlar önceden bazı durumlara daha hazırlıklı olmamızı sağlayacaktır” diyen Doç. Dr. Öznacar, müdahale ve iyileştirme aşamasında ise doğru yapı ve doğru yapı kontrol sistemi ile birçok binanın sağlıklı bir şekilde korunabileceğini söyledi.
Doç. Dr. Behçet Öznacar, “Afet tehlikesinin ve risklerinin makro ve mikro ölçekte yeniden belirlenmesi, geliştirilmesi ve afet senaryoları ile haritalarının hazırlanması gerekiyor. İhtiyaç duyulan bilimsel teknik araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin yeniden planlanması, afet anında uygulanacak yasal mevzuatın, kurumsal yapılanmalarının, yapı ve deprem yönetmeliklerinin yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Bu konular hakkında eğitimler verilmesi de şarttır” dedi.
Sivil savunma yapısının olası savaşlara göre oluşturduğunu da söyleyen Doç. Dr. Behçet Öznacar, sivil savunma ile ilgili yasal mevzuatın doğal afetleri de kapsayacak şekilde yeniden ele alınması gerektiğini vurguladı.
Yusuf Eker: “Yakın zamanda gördük ki uluslararası yardımın da doğru ve sistematik bir şekilde yönlendirilmesi gerekiyor.”
KKTC Sivil Savunma Teşkilatı Başkanlığı Hareket Eğitim Şube Müdürü Yusuf Eker ise konuşmasına “Bugün sizlere, onay süreci tamamlanan fakat alt planlama süreci devam eden KKTC Afet Müdahale Planı’nımızdan bahsedeceğim” sözleri başladı.
KKTC Afet Müdahale Planı’nın tarihçesine değinen Yusuf Eker, “KKTC’de afet yönetimi sisteminin ilk adımı 1983 ve sonrasında atıldı. Ancak o zamanlar sadece kriz yönetimi üzerinde yoğunlaşabiliyorduk. 2016’da ise zarar azaltma, hazırlık, müdahale ve iyileştirme olarak tüm kademeleri içeren bir plan yürütmek üzere Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Komitesi oluşturuldu” dedi.
Oluşturulan komitenin başlıca görevlerine değinen Yusuf Eker, bu görevleri KKTC’de oluşabilecek muhtemel afet ve acil durum anında kurumlar arası iş birliği ve koordinasyonun sağlıklı bir şekilde sağlanabilmesi, oluşan olaylara minimum süre içerisinde müdahale edilebilmesi, halkın ihtiyaçlarına hızlı ve etkili bir şekilde çözüm bulabilmesi ve afet öncesi ya da sonrası ülkenin kaynaklarının doğru bir şekilde kullanılabilmesini sağlamak şeklinde sıraladı. Eker, “Afet türlerine göre Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı, Sivil Savunma Teşkilatı Başkanlığı, PGM İtfaiye Müdürlüğü ve Orman Dairesi Müdürlüğü olarak müdahale ekipleri ayrılıyor. Aslında bizler deprem, sel ve su baskınları gibi olaylarda; karada kurtarma yapacak ekipleriz. Konuyla ilgili verilecek eğitimler, tatbikatlar, müdahale ya da müdahaleye yönelik yapılacak hazırlıklar ve arama kurtarma çalışmaları konusundan sorumluyuz” dedi.
2021’in Kasım ve Aralık aylarında birçok paydaş kurumla bir araya gelerek KKTC’de oluşabilecek afet ve acil durumlara karşı KKTC Afet Yönetimi Sistemi’nin işleyişini düzenleyecek ulusal bir müdahele planı oluşturduklarını söyleyen Yusuf Eker, “Bu plan, 25 Mart 2022 tarihinden itibaren yürürlüktedir. Fakat şu an için uygulanabilir bir durumda değil. Çünkü, bir çerçeve plan olduğu için hangi afette nasıl müdahale edilebileceğini anlatan bir plan değildir. Henüz bakanlık, kurum ve kuruluşlar düzeyindeki planlamalar da tam anlamıyla tamamlanmadı. Fakat tüm hızıyla süren hazırlıklar eminim ki en kısa sürede tamamlanacaktır” ifadelerini kullandı.
KKTC’de büyük bir afetle karşılaşılması ve eldeki kaynakların yeterli olmaması durumunda en yakın destek alınacak kurumun AFAD olduğunu söyleyen Yusuf Eker, “Yakın zamanda gördük ki uluslararası yardımın da doğru ve sistematik bir şekilde yönlendirilmesi gerekiyor. Bunlara bağlı kalarak bizler de bazı uygulamalar ve bir takım hazırlıklar yaptık. Elimizdeki verilerle bazı ihtiyaçlar çıkardık” dedi. Doğal afetlerin felakete dönüşmesindeki en önemli faktörün tedbirsizlik olduğunu söyleyen Yusuf Eker, “Bizler her zaman için en kötüsüne hazırlıklı olmak için çalışıyoruz. Fakat bizimle beraber diğer müdahaleci kurumlarımızın; gerek araç gereç, gerekse kişi sayısı olarak güçlendirilmesi gerekiyor. Umarız ki hiç müdahale etmemiz gereken durumlar yaşamayız” ifadelerini kullandı.
Cemal Betmezoğlu: “Türkiye’de yaşanan depremde, hazırda bulundurduğumuz eylem planımızı harekete geçirerek hızlı bir şekilde reaksiyon aldık.”
Türkiye’de yaşanan Kahramanmaraş depreminin yardım ekibinde de bulunan KKTC Sivil Savunma Teşkilatı Başkanlığı İskele Bölge Müdürü Cemal Betmezoğlu ise “Arama Kurtarma Şube Müdürlüğü olarak 13 afet acil durum görevi yapıyoruz. Asli olarak deprem, sel baskını, arazide kaybolan vatandaşların aranması noktasındaki görevlerin yanı sıra trafik kazaları, yangınlar, denizde boğulmalar gibi konularda da diğer ekiplere destek veriyoruz” ifadelerini kullandı.
Her afet acil durumunun kendi içerisinde farklı uygulamalar ve tecrübeler gerektirdiğini söyleyen Betmezoğlu, “Böylesine geniş bir yelpazede görev yapan bir yapı, devamlılığın sağlanarak sürekli eğitim ve hazırlık içerisinde olunmayı gerektirir. Sivil Savunma Teşkilatı Başkanlığı olarak her afet acil durumu için bir eylem planımız vardır ve bunlar dosyalar halindedir. Kimin nerede, nasıl ve hangi malzemeyle organize olacağına dair sistematik ve planlı bir şekilde ilerlemekteyiz” dedi.
Cemal Betmezoğlu, “Türkiye’de yaşanan depremde de yine bu hazırda bulundurduğumuz eylem planımızı harekete geçirerek hızlı bir şekilde reaksiyon aldık. Bu sayede Sivil Savunma Teşkilatı Başkanlığı ve diğer kurumlarla sistematik bir şekilde zaman kaybetmeden 24 saat geçmeden yardımda bulunabildik. Ardından karadan yardımlarımız da dahil oldu ve hızlı bir şekilde yardıma çalışmalarına başladık. Bu, gurur duyarak söyleyebileceğimiz şeylerin başında geliyor” dedi.
Cemal Betmezoğlu, “Tüm bölge müdürlüklerimiz KKTC’deki okullarda öğrencilere deprem öncesinde ve sonrasında neler yapılması gerektiği hakkında bilgiler veriyor. KKTC’nin olası bir deprem yaşaması durumunda Sivil Savunma Teşkilatı olarak hali hazırda olan eylem planlarımız da hazırdır. Geliştirmeye yönelik çalışmalarımız ise tüm hızıyla devam etmektedir” dedi.
Prof. Dr. Cavit Atalar: “İmar planları, pek çok alandan uzmanın bir araya gelerrek hazırlaması gereken mikro bölgelendirme haritalarına göre gözden geçirilmelidir. Ayrıca, yapı güvenliğine dair güçlü bir standart oluşturmalıyız.”
KKTC Cumhurbaşkanlığı Deprem Komitesi Başkanı da olan Yakın Doğu Üniversitesi Deprem ve Zemin Araştırma ve Değerlendirme Merkezi Müdürü Prof. Dr. Cavit Atalar ise konuşmasına Türkiye’de yaşanan depreme değinerek yaşadığı üzüntüyü dile getirerek başladı. “Bundan sonra böylesine büyük acıların yaşanmaması için ne gibi önlemler alabiliriz bunları tartışacağız. İnanıyorum ki bizler hep birlikte bu zorlukların üstesinden geleceğiz” diyen Prof. Dr. Cavit Atalar, Yakın Doğu Üniversitesi’nin zemin ve deprem konusunda önemli çalışmalar yaptığını ve uluslararası konferanslara ev sahipliği yaptığını söyledi. “2014’ten Deprem ve Zemin Araştırma ve Değerlendirme Merkezi’miz ile de aktif olarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz” diyen Prof. Dr. Atalar, “Depreme karşı ne yapmamız gerekiyor diye sorarsak; Jeofizik mühendisi, jeoteknik mühendisi, inşaat mühendisi, mimar gibi pek çok disiplinden uzmanların bir araya gelerek, jeolojik yapı ve zemin değerlendirmelerini yapacağımız mikrobölgelendirme çalışmaları yapılmalıdır. Sonrasında imar planları da bu çalışmanın sonuçlarına göre gözden geçirilmeli ve yapı güvenliğine dair güçlü bir standart oluşturmalıyız” dedi.
Tarihte, Kıbrıs’ta kurulan pek çok krallığın yıkılmasında depremin önemli bir etkisi olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Atalar, dünyada meydana gelen depremleri harita üzerinde göstererek Kıbrıs’ın da yer aldığı coğrafyada deprem sayısının yoğun olduğunu söyledi. Prof. Dr. Cavit Atalar, depreme hazırlıklı olunabilmesi için yapıların deprem yönetmeliğine uygun yapılması gerektiğini ve bunların denetimlerinin de yapılması gerektiğini vurguladı.
Öğr. Gör. Hüdaverdi Tozan: “Ayrıca yapılacak gözlem ve ölçümlerle yapı stoku hakkında çok daha fazla bilgi toplamalıyız.”
“Mevcut Binaların Deprem Performansının Değerlendirilmesi, Güçlendirilme Kararları ve Yöntemleri” başlıklı sunumunu gerçekleştiren Yakın Doğu Üniversitesi İnşaat ve Çevre Mühendisliği Fakültesi Öğr. Gör. Hüdaverdi Tozan ise 2015’te yürürlüğe giren “KKTC’deki Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkındaki Yönetmenlik” hakkında bilgiler verdi.
Öğr. Gör. Hüdaverdi Tozan, “Şu an yürürlükte bulunan yönetmenlik ışığında binalarımızı nasıl iyileştirebiliriz diye bakacak olursak binaların zemin özellikleri, bina geometrisi, korozyon etkisi gibi özelliklerinin araştırılması gerekiyor. Ayrıca yapılacak gözlem ve ölçümlerle yapı stoku hakkında çok daha fazla bilgi toplamalıyız” dedi.
Doç. Dr. Rifat Reşatoğlu: “KKTC’de en yaygın yapı sistemi betonarmedir. Hatta taşıyıcı sistemin neredeyse tamamı betonarme yapılardan oluşmaktadır. Betonarmenin, alternatif birçok malzemeye göre üstünlüğü olduğu gibi bazı dezavantajları da var.”
Yakın Doğu Üniversitesi İnşaat ve Çevre Mühendisliği Fakültesi’nden Doç. Dr. Rifat Reşatoğlu ise “Betonarme Yapılarda Gözlenen Kusurlar, Hasar Türleri ve Nedenleri” hakkında bilgiler verdi. Doç. Dr. Rifat Reşatoğlu, “KKTC’de en yaygın yapı sistemi betonarmedir. Hatta taşıyıcı sistemin neredeyse tamamı betonarmeden oluşmaktadır. Betonarmenin alternatif birçok malzemeye göre üstünlüğü olduğu gibi bazı dezavantajları da vardır” dedi. İnşaat sektöründe farklı birçok meslek grubunun aynı anda çalıştığını söyleyen Doç. Dr. Reşatoğlu, “Bir inşaatın yapımında yatırımcıdan başlayarak, mimar, mühendis, meslek odaları, yerel yönetimler, ustabaşı, işçisi derken pek çok meslek grubu bir arada çalışıyor. Dolayısıyla bunlardan birinde bir aksama olması durumunda, sıfır hatayla yapı üretmek neredeyse imkansızdır. Bu yüzden zemin incelemesi sonrası, taşıyıcı sistemin seçimi ve yapı inşaatının her aşamasının etkili bir şekilde denetlenmesi büyük önem taşır” ifadelerini kullandı. İnşaat mühendisinin görevinin kendisine verilen mimarideki en uygun taşıyıcı sistemini oluşturmak olduğunu da söyleyen Doç. Dr. Rifat Reşatoğlu, “Bunun için ise ilk koşul iyi bir mimaridir” ifadelerini kullandı.
Betonarme taşıyıcı sistemlerin; salt çerçeveli sistemler, perde çerçeveli ve salt perdeli sistem olmak üzere üçe ayrıldıkları bilgisini veren Doç. Dr. Rifat Reşatoğlu, “Depreme dayanıklı yapı tasarımında sağlanması gereken üç koşul vardır bunlar ise rijitlik, dayanım ve olmazsa olmaz sünekliktir” dedi. Doç. Dr. Rifat Reşatoğlu, “Sünek yapı, hasar gören yapı demektir. Hasar görüp ayakta duran yapı demektir. Bunu ise doğru ve düzenli yapı sistemi seçimi ile sağlayabiliriz. Beton normalde sünek değildir. Betonu bizim projeye uygun sargılayarak sünek hale getirmemiz gerekir” ifadelerini kullandı. Betonarme yapılardaki kusurlardan da bahseden Doç. Dr. Rifat Reşatoğlu, uygun olmayan taşıyıcı sistemler, zeminden kaynaklanan sorunlar, yapım hataları ve donatı detaylarının yetersiz olmasından kaynaklı kusurların önemli ölçüde deprem riski yarattığı uyarısını yaptı.
Yrd. Doç. Dr. Abdullah Ekinci: “Alüvyon zeminlerin depremlerde yarattığı en temel sıkıntı sıvılaşmadır.”
İnşaat Mühendisleri Odası Genel Sekreteri ve aynı zamanda ODTÜ KKK Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Abdullah Ekinci de panelde, “Kuzey Kıbrıs Zeminleri ve Deprem Etkisi Altında Davranışları” başlığı altında yaptığı sunumunda KKTC zemini ve depremin zeminlerde neden olduğu sıvılaşmaya dair bilgiler verdi.
Yrd. Doç. Dr. Abdullah Ekinci, “Alüvyon zeminler, taşıdıkları sıvılaşma riski nedeniyle deprem açısından en riskli zeminlerdendir. Yapının, hasar görmeyecek kadar sağlam olsa da, dayanıklılığını kaybedip yana yatmasına neden olur. Bu nedenle, ülkemizdeki Alüvyal katmanlı zeminlerin özellikle mercek altına alınması gerekir” dedi.
Tarihi bulguların bu konuda önemli ipuçları verdiğine dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Abdullah Ekinci, “Kendi tarihimize baktığımızda, Salamis Antik Kenti’nin depremler nedeniyle yarısının sular altında kaldığı olgusu tarihte mevcutttur” dedi.
Yapılan araştırmalar ve mevcut verileri KKTC’de alüvyon zeminlerin Tuzla ve Long Beach bölgesinde yoğunlaştığını söyleyen Yrd. Doç. Dr. Abdullah Ekinci, “İnşaat Mühendisleri Odas, bu konuyla ilgili daha önce bir çalışma yapıştı. Bizler de benzer bir çalışmayı Tuzla ve Long Beach bölgesine uyguladık. 6.5 büyüklüğünde ve 0.3g yer ivmesine sahip bir deprem senaryosu oluşturuldu. Bu parametrelerde, Tuzla bölgesinde yüksek sıvılaşma riski olduğu belirlendi. Long Beach’te de benzer bir tablonun olduğunu saptadık” dedi. Sıvılaşma sorunu için zemin iyileştirme yöntemlerine başvurulabileceğini söyleyen Yrd. Doç. Dr. Abdullah Ekinci, bu yöntemlerin sert zemine kadar kazık temeller uygulanması ya da yükleme işlemi olabileceğini söyledi.
Kullandıkları zemin katman sisteminin problemli bölgeleri belirlediğini söyleyen Yrd. Doç. Dr. Abdullah Ekinci, Kalecik ve Gaziveren bölgesinin de bu açıdan risk taşıdığını ve bu bölgelerde yapı denetlemenin çok daha önemli olduğunu vurguladı.”
Prof. Dr. Zehra Çağnan: “Doğu Anadolu ve Ölü Deniz fayları daha büyük depremler yaratabilecek faylardır.”
Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Zehra Çağnan ise panelde “Kuzey Doğu Akdeniz Deprem Tehlikesinin Güncel Olasılıksal Deprem Tehlikesi Çalışmaları” hakkındaki sunumu gerçekleştirdi. Türkiye’de yaşanan Kahramanmaraş merkezli depremlerin büyük etkiler yarattığını hatırlatan Prof. Dr. Zehra Çağnan, bu depremin etkilerinin biraz daha süreceğini vurguladı.
Prof. Dr. Çağnan, “7.8 ve 7.6 büyüklüğünde yaşanan iki depremin ardından, henüz iki hafta geçmeden Hatay’da üçüncü bir deprem daha oluştu. Bu deprem sonrasında ise yapılan bazı açıklamalar ve bulgular bir sonraki depremin Kıbrıs’ta etki edeceğini işaret etti” dedi.
Dr. Çağnan, KKTC’de depreme dirençli şehirler yaratmak için atılan adımlardan bahsederek düzenlenen deprem tehlikesi haritalarını paylaştı. Kıbrıs için ilk kez 1973 yılında bir deprem tehlikesi haritası tasarlandığını söyleyen Dr. Zehra Çağnan, oluşturulan haritalarda deprem sonrasındaki şiddetin baz alındığını belirtti. Daha sonra ise 1997, 2003 ve 2009 yıllarında elde edilen verilerin geliştirilerek ve ivme değerleri değiştirilerek tekrar haritalar oluşturulduğunu söyledi.
Sunumunda deprem üzerine çeşitli çalışmaların verilerini ve sonuçlarını karşılaştıran ve yorumlayan Dr. Zehra Çağnan, “European Scene Hazard Model 2020 çerçevesinde Kıbrıs’ı inceleyecek olursak Misis Girne ve Larnaka’nın diri faylar olarak belirlendiğini söyleyebiliriz” ifadelerini kullandı. Dr. Zehra Çağnan, Doğu Anadolu ve Ölü Deniz faylarının daha büyük depremler yaratabileceğini de belirtti.
European Scene Hazard Model 2020’nin deprem tehlikesi haritasını ve Kıbrıs Türk Deprem tehlikesi haritasını karşılaştıran Dr. Zehra Çağnan, “European Scene Hazard Model 2020 haritası güncel ve doğru değerler içeriyor. 475 yıllık ivme değerlerine bakarak Kıbrıs Türk Deprem tehlikesi haritası ile karşılaştırdığımızda öngörülen değerlerin hemen hemen aynı olduğunu görüyoruz” ifadelerini kullandı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.