Kıbrıs’ta 1963 olayları sonrasında ilk kez iki toplum Avrupa Parlamentosu seçimleri için birlikte oy kullandı. Bu seçimde 6000 bin civarında, Kıbrıslı Türk oy kullandı. Tabi oy kullanamayanlarda bu rakama ilave edilirse sayı daha yukarılara taşınabilir. Bu seçimden bir Kıbrıslı Türk, Niyazi Kızılyürek AKEL’in adayı olarak seçime katıldı ve AP vekili olarak AB’nin yolunu tuttu.
Peki bunlar yaşanırken bizler hiç perdeyi aralayarak, gerisine baktık mı? Perdenin arkasında neler döndüğünü hiç araştırdık mı? İsterseniz perdeyi aralayarak oralara bir göz atalım. Daha öncede yazdım birkez daha yazayım. Kıbrıs, sadece, salt deniz altındaki dolar ile ölçülmeyecek zenginliklere sahip bir ülke değil. Ortadoğu’yu ve bu noktalardaki geçiş yolları üzerinde ‘Batmayan bir uçak gemisi ‘ olarak stratejik birde konuma sahiptir. Bu nedenle sadece bizim ve Türkiye için değil, AB, ABD, Rusya, Çin, İsrail kısacası Ortadoğu ülkeleri için çok önemli bir yerdir.
İşte bu nedenle, ABD, Fransa, İtalya, İsrail, Yunanistan ile Türkiye’nin savaş gemileri bu sularda demir atmış durumda. İşte bu nedenle batmayan uçak gemisinde üst kurma girişimi içerisinde bulunuyorlar. Ve işte bu nedenle bu ülkelerin elçileri, Kıbrıs’ın genelinde pabuç eskitiyorlar.
Peki, sizce Niyazi Kızılyürek’in, AP seçimlerine girmesi bir tesadür mü? Yoksa bir projenin hayata geçirilmesi mi? Bazı düşünce kuruluşlarının raporlarına bakanlar, yabancı gazeteleri biraz takip edenler bunun ‘Bileşik Kıbrıs’ versiyonun, projeye dönüştürülen şekli olduğunu görebilirler. Bugün toplum mühendisleri, Federal Kıbrıs rafa kaldırılsın. Bileşik Kıbrıs temelinde çözüm olsun projesini, dillendirilme çalışması yapıyor. Bazı çevrelerce bu söylemler, sıklıkla dile getiriliyor.
Bakın, bir süredir ‘Bileşik Kıbrıs’ yani United Cyprus modeli üzerinde özellikle ABD bir çalışma yapıyor. Kıbrıs’ın stratejik konumu ve bölgede bulunan para ile ölçülemeyecek zenginliklere sahip olmak için planlar yapıyor. Hatta bir yazımda belirttiğim gibi 66 bankaya sahip finans devi Rothchild ailesi ile ABD’yi idare eden, Pentagon’da (ABD Savunma Bakanlığı) önemli bir güce sahip olan, Lockheed Martin, Northrop Grunnman, United Technologies General Dynamics, Boeing silah tüccarlarının bu nedenle bir birine girdiğini söylemiştim. Ve silah tüccarlarının Ortadoğu’da güçlü bir banka kurmak suretiyle, finans sektöründe de söz sahibi olmak isediklerini belirtmiştim.
Evet sadede gelirsek, geçtiğimiz yıl, Stratejik ve uluslararası araştırma merkezi yayınladığı bir raporunda, ABD’nin kendisi için hem zenginlik hemde stratejik öneme haiz Kıbrıs için, iki bölgeli federasyon tezine özellikle Türkiye tarafından ‘Takoz’ konması nedeniyle, vazgeçtiğini, bunun yerine ‘Bileşik Kıbrıs’ modeline geçiş için çalışmalar yaptığını yazmıştı. Bunun için ABD’nin, düğmeye bastığını, eğitim kurumlarının hazırlandığını belirtmişti. Hatta raporda ABD’nin, Kuzey’in kalkınması için ‘Bileşik Kıbrıs’ modelinden sonra 250 Milyon dolar civarında birde destek sağlanacağı belirtilmişti.
Şimdi biraz nostalji yapalım. Ve eski CIA Başkanı, şimdinin ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun, West Poin’te görevli bir general ile 15 Temmuz darbesine yönelik sözlerini hatırlayalım. Mike Pempeo, 15 Temmuz’da başarılı olamadık. Başarılı olmuş olsaydık, bir gecede Lefkoşa’nın Kuzeyin’e geçip, orayı da alacaktık. Başkentsiz kalan bir ülke ülke olmayacağı için bu işi bitirecektik. Olmadı yapamadık. Ama bu işin peşini bırakmayacağız. Kuzey’deki sesleri yükselterek, netice almaya çalışacağız demişti.
Evet, ABD bu işin peşini de bırakmadı. Yine bir yazımda belirttiğim gibi, Anastasiadis ile anlaşarak ABD’nin Suriye’de savaşan ‘Black Water’ özel birliği, buraya getirmek istedi. Anastasiadis tarafından tahsis edilen topraklar üzerine kurulacak 78 binada bu güç konuşlandırılacak ve ilk etapta 18 bin daha sonrada 50 bin civarında ABD askeri burada kalacaktı. Peki bugüne baktığımızda ABD’ye verilmek istenen üs bunun bir devamı niteliğinde değil mi?
Şimdi AP seçimlerine dönersek, federasyon tezinin çöktüğünü gören ABD, kurulması muhtemel ‘Bileşik Kıbrıs’ için düğmeye bastı. Eğitim sonrasında, Mike Peomeo’nun dediği gibi Kuzey’de sesleri yükseltecek. Kıbrıs’ın zenginliklerini birilerine kaptırtmamak için buralarda belkide eylemler yaptırtacak. ABD kendi iş adamlarına sağlayacağı özel finansmanlarla şirketlerini buralara taşıtacak. Bilişimden, enerjiye, finanstan sağlık sektörüne kadar Amerikan şirketlerini Kıbrıs adası için hazırlamış diyorlar. Ancak ABD, Türkiye’nin burdaki askeri varlığını kolay kolay yok edemeyeceğini ve Türkiye’nin Bileşik Kıbrıs tezini kesinlikle kabul etmeyeceğini de biliyor. Ayrıca, Türkiye’nin kırıntıların yanısıra gazın kokusu ile yetinmeyeceğini de tahmin ediyor. ABD, düğmeye basarak, Bileşik Kıbrıs için Niyazi Kızılyürek’in, Güney’de desteklenmesini sağlayarak, Rumlardan bile oy alarak kazanmasını sağladı.
Peki bu durumda Türkiye bu tehlikenin farkında değil mi? Evet farkında. Türkiye bu tehlike nedeniyle, kendi planını uygulamaya koydu. Kıbrıs’ta mevcut durumdan çıkıp bir çözüm olması, Türkiye’nin bugünkü çıkarlarına uygun değil. ABD’nin bazı sesleri yükselteceğiz söylemine karşın bence 4’lü koalisyon hükümetinin ısrarla bozulmasını istedi. Akıncı, Erhürman ve Özyiğit gibi Çözüm yanlısı, siyasileri ekarte ederek, kendi politikasını sürdürecek olan UBP-HP koalisyon hükümetini kurdurdu. Hatta savunma çerçevesinde, S 400 projesi de bence bu planlar çerçevesine dahil edildi. ABD ile Batının iştahının farkında olan ve dünya parası ödeyerek platformlar alan Türkiye, buralardan kolay kolay vazgeçmez diye düşünenlerdenim.
Kısacası önümüzdeki günler çok şeye gebe. Bizim tarafta çözüm sesleri arasında iki bölgeli ‘Federasyonun’ yanısıra ‘Bileşik Kıbrıs’ modeli de konuşulmaya başlanırken, Türkiye’de buna karşın, kendine bağlı siyasiler ve vatandaşlar ile iki ayrı devlet tezine hız verecek kanaatindeyim. ABD’nin yanında Rusya’yı da hesaba katar ve KKTC’de 35 bin Rus yaşadığına bakarsak, Ada, Bileşik Kıbrıs’ın yanında karpuz gibi Kuzey ve Güney diye de ayrılabilir. Tabi ABD saf dışı edilebilirse.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.