• BIST 9916.22
  • Altın 2962.961
  • Dolar 35.2472
  • Euro 36.7735
  • Lefkoşa 12 °C
  • Mağusa 10 °C
  • Girne 12 °C
  • Güzelyurt 10 °C
  • İskele 10 °C
  • İstanbul 11 °C
  • Ankara 7 °C

Kocaman dudaklar, şişirilmiş yanaklar, mimiksiz yüzler… Algı neden kayar?

Estetik sektörünün en büyük sorunlarından biri algı kayması. Basitçe yakışmadığını fark etmeden, ısrarla abartılı işlemleri yaptırmak anlamına geliyor. Algı kayması hem hasta hem de hekimde görülebiliyor.
Kocaman dudaklar, şişirilmiş yanaklar, mimiksiz yüzler… Algı neden kayar?

Dolgu, botoks gibi enjekte edilebilir maddelerin işin içine girmesi, işlemlerin çok kolaylaşması ve cerrahiye göre ucuzluğu giderek daha fazla insanın estetik talebine yol açıyor. Ancak ‘Bunu kendine neden yapmış, gerçeği söyleyecek dostu da mı yok?’ diye düşündüren, bariz ve hatta tuhaf estetik uygulama örneklerini sıkça görüyoruz. Kocaman dudaklar, yastık gibi şişirilmiş yanaklar, mimiksiz bırakılmış kendilerine bile yabancı ama birbirine benzeyen yüzler…

Herkes istediğini yaptırmakta özgür elbette. Ancak değişiklikler o kadar doğallıktan uzak ki sanki başka bedenlerden taşınmış gibi duruyor. Daha iyi gözükmek için yaptırılan bu işlemler nasıl oluyor da amacın dışına bu denli çıkabiliyor?

‘İmaj bombardımanıyla beyin yıkanıyor’

Kozmetik ağırlıklı çalışan cilt hastalıkları uzmanı Dr. Sadiye Kuş, bu durumun yakın zamanda ‘algı kayması’ olarak tanımlandığını anlatıyor. Algı bozukluğuna zemin hazırlayan bazı faktörler var. Sosyal medya ve çevrede abartılı sonuçlara maruz kalmak normal algısını değiştiriyor. Normalden uzak olana doğru kayılabiliyor. Ya da işlemlere göz alışıyor ve daha fazlasını yaptırmaya devam ettikçe normalden uzaklaşılıyor.

Kuş, hastanın artistik bakış açısının gelişmemiş olmasının da etkili olduğunu düşünüyor: “Güzellik anlayışı gelişmemiş olabiliyor. Çok beğendiği internet ünlüsü (influencer) ya da artist, estetik işlemlerle alien’a (uzaylı) dönüşmüş olabilir. Ama rol modelinin alien’a dönüştüğünün de farkında değil, onu güzel, hoş zannediyor. Bulunduğu toplulukta, arkadaşları arasında anormal estetik sonuçlar normalleştirilebiliyor. Diğer yandan bir imaj bombardımanına maruz kalıyor. Beyin yıkanıyor. O dudakları, bedeni normal zannediyor. Kendi normalini, eski halini unutabiliyor. Daha daha isteyip kendini bozabiliyor.”

Sadece yüz değil

Bazılarında bir psikiyatrik hastalık olan beden dismorfik bozukluğu da aşırı taleplere yol açan faktörlerden biri. Bu ciddi bir beden algı sorunu.

Kişi kendini çirkin, kusurlu, eksik hissediyor. Fiziksel özellikleri ve görünüşüyle aşırı derece uğraşıyor. Her 100 kişiden ikisinde görülüyor. Kozmetik işlem yaptıranlardaysa sıklığı daha yüksek, yüzde 8-15. Kuş, “Muhtemelen onlar bize daha çok başvuruyorlar” diyor.

‘Hekim hastayı kendinden korumalı’

Peki hekimler bu işlemleri yapmaya nasıl ikna oluyorlar? Hastanın talebi, arzusu yeterli mi?

İngiliz Dr. Steven Harris, iki ayrı kongrede 51 hekimle beden algı bozukluğuyla ilgili bir anket yapmış. Çalışmaya göre hekimlerin yüzde 16’sında beden algı bozukluğu bulunduğunu düşündüren sonuca ulaşmış.   

Kuş, hekimlerin de normal anatomiyi tam kavramamış olabileceğini, günlük yaşantılarında doğal olmayan görüntülere maruz kala kala güzellik algılarının bozulabileceğini söylüyor: “Böylece güzellik adına doğal olmayan sonuçlar ortaya çıkabiliyor. Hekim olarak güzellik algımızı korumanın yanında bir önemli görevimiz daha var; Hastayı kendinden korumak. Ne kadar bizi zorlasalar hatta başımızdan atmakla itham etseler de ‘o istedi’ deyip doğru bulmadığımız işlemi yapmamalıyız. Bizim beden algı bozukluğu olan bir hastayla karşı karşıya gelme olasılığımız yüksek. O yüzden değerlendirmede onu da anlamaya çalışmamız gerekiyor.”

‘Sırf hasta istiyor diye yapılmamalı’

Hasta merkezli yaklaşımın çok önemli olduğunu belirten Kuş şöyle devam ediyor:  “Hasta ne istiyor? Kendini ne olursa daha iyi hissedecek. Bunu iyice duymalıyız. Bundan sonra hekimin değerlendirmesi geliyor. Gerçekte neye ihtiyacı var? Yaptırmak istediği işleme ihtiyacı var mı? Öncelikli mi? Daha önemli ve anlamlı başka şeyler var mı? Sonrasında bunları harmanlayıp hastaya aktarmak gerekiyor. Eğer isteği, normal anatomisini bozacak, güzellikten uzaklaştıracak bir işlemse bunu ona anlatmalıyız. Sırf hasta istiyor diye de bu işlemi yapmamak gerekiyor. Yüzdeki belirli bir bölgeye odaklanmak, oranın aşırıya kaçarak tedavi edilmesi ve doğallıktan uzaklaşılmasına yol açıyor. Hekim olarak görevimiz hastamızın yüzünü sadece bir nokta olarak değil bir bütün olarak algılamasını sağlamak. Onlar durmayı bilmezse, durdurmayı bilmek.”

Anne testinden geçen işlem doğal

İngiltere’de toplam 1430 kişiyle yapılan bir araştırmaya göre hastaların yüzde 84’ü yüzlerindeki tek bir bölgeye odaklanıyor. Ya nazolabial çizgiyi (burun kenarından, dudak köşesine uzanan iki çizgi) ya gözaltındaki oyuğu ya da dudaklarını beğenmiyor, dert ediyor.  Bunların yüzde 15 ise yapılı görünmek istiyor. Geri kalanı doğallık istiyor.

Kuş, tek bir bölgeye odaklanmanın genellikle doğallıktan uzaklaşmaya sebep olduğunu söylüyor: “Yüzü bütün olarak görmek lazım. Bizim bir görevimiz de hastaya, ‘Sen bir bölgeden ibaret değilsin, nazolabial oluğun derin olabilir ama yorgun görünmeni engellemek sana daha iyi sonuç verecek’ diyebilmek. Anne bile yapılan işlemi anlamamalı. ‘Anne testi’ diyorum ben buna. Annemiz ‘Sen bir şey yaptırmışsın’ değil de ‘İyi görünüyorsun, uykunu mu aldın’ diye soruyorsa işlem olmuş demektir.”

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler