Basın Açıklaması
Bugün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü. 1930 yılında Dominik Cumhuriyeti’ne askeri darbe yapan ve ülkeyi 31 yıl boyunca diktatörlükle yöneten Rafael’e karşı gelenlerden olan Mirabel Kız kardeşler, mücadeleleriyle tarihe yön vermişlerdir. 3 cesur kız kardeş ülkedeki haksızlıklara ve baskıya karşı 1960 yılında “Clandestina Hareketini” başlatıp isyana öncülük etmişlerdir.
Diktatör Rafael ve yandaşları bu harekete tepkisiz kalmamış ve 3 kız kardeş birçok kez şiddete ve baskıya maruz bırakılmıştır. Eşlerinin de destek olduğu kardeşler, baskılara hiçbir zaman boyun eğmemiş ve bunun sonucunda da 25 Kasım 1960’da kocalarını hapishanede ziyaret ettikten sonra dönüş yolunda Rafael’in yandaşları tarafından saldırıya uğramış ve öldürülmüşlerdir. Bu mücadele, 1981’de toplanan Latin Amerikalı ve Karayipli Kadınlar Kongresi’nde onurlandırılmış, onların mücadelesini yaşatmak ve ilerletmek adına 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü ilan edilmiştir.
Yüzyıllardır kadına uygulanan fiziksel, psikolojik, cinsel, sosyal, ekonomik şiddet tüm acımasızlığıyla devam etmektedir. Kadınların ne yapması, nasıl davranması, ne kadar eğitim alacağı, hangi işte çalışacağı, doğurup doğurmayacağı, kaç çocuk doğuracağı, nasıl giyineceği, kiminle evleneceği gibi temel seçimleri, kendilerini “kural ve yasa koyan” olarak gören erkekler tarafından belirlenmektedir. Bilimsel veriler, içinden geçtiğimiz Covid-19 salgını sürecinde dünyada ve ülkemizde kadına yönelik şiddetin arttığını göstermektedir.
Kuzey Kıbrıs’ta kadınların psikolojik şiddete uğrama sıklığı %75-86 arasında iken, fiziksel şiddete uğrama sıklığının %60-64 arası olduğu saptanmıştır. Ataerkil aile anlayışı içinde şiddet, kadını ve çocuğu kontrol etme, korkutma, baskı altına alma ve cezalandırmak için bir yöntem olarak kullanılmakta ve ataerkil devlet yapısı tarafından da normalleştirilmektedir.
Devlet politikaları ile desteklenen ve dünyanın önemli bir bölümünde içselleştirilen ataerkil sistem, binlerce yıldır eşitsizliği, sömürüyü, ayrıcalığı, ayırımcılığı, kadınların insan olarak doğuştan “ikincil” varsayılmasını temel almakta, kadınlara ve erkeklere dünyaya geldikleri ilk andan itibaren hiyerarşik toplumsal roller biçmektedir. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasında büyük bir engel olan bu rollerin ortadan kaldırılması ve eşitliğin sağlanması, ancak eğitim programları ile mümkün olacaktır. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için, ilkokuldan başlayarak şiddetin bir insanlık suçu olduğu öğretilmeli, cinsiyetçi, gerici ve ayrımcı ifadeler ders kitaplarından çıkarılmalı, tüm bireylerin insan haklarına saygılı bireyler olarak yetişmesini sağlayacak eşit, adil, demokratik eğitim alması sağlanmalı, basın yayın araçlarıyla ya da sosyal medya aracılığıyla bu konuda bir toplumsal bilincin oluşması için çalışılmalıdır.
Şiddetin sadece caydırıcı cezalarla ve yasalarla önlenemeyeceğinin farkına varılması gerekmektedir. Kadına yönelik şiddetin önlenmesi, kadının insan haklarının ve konumunun toplumun her alanında güçlendirilmesi ve eşitliğe dair toplumsal bilinç oluşturulmasıyla mümkündür. Bu çerçevede taleplerimizi kadınlar olarak güçlü bir şekilde ortaya koyuyoruz:
- Karar mekanizmalarında, yargıda, eğitimde, sağlıkta, iş yaşamında ve ev içinde, kadın bakış açısı ile Toplumsal Cinsiyet Eşitliği düzeyinin artırılmasını,
- Kıbrıs görüşmelerinde, görüşmeci heyeti içerisinde etkin kadınların daha fazla yer almasını ve barış sürecinin bir parçası olan “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komitesi’nin” çalışmalarını toplumla paylaşmasını,
- Kadını, çocuğu, LGBTQ+ bireyleri şiddetten koruyan ve 2011 yılında meclisimizden de geçmesine rağmen, 2021’de Türkiye’nin tek taraflı feshettiği “İstanbul Sözleşmesi” diye bilinen “Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddeti Önleme ve Bununla Mücadele’ye Dair Avrupa Sözleşmesi”nin Meclis komitelerinde bekleyen maddelerin yasal olarak hayata geçirilmesini,
- TOCED’in (Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesi) işlevselliğinin hayata geçmesini ve kadınların hayatını kolaylaştıracak ve toplumsal yaşama eşitlik anlamında büyük katkı sağlayacağını düşündüğümüz mekanizmaların kurulmasını,
- Lefkoşa dışındaki tüm bölgelerde de “Sığınma Evleri’nin” hayata geçirilerek kadınların yaşamına kolaylıklar getirilmesini,
- Ülkemizde göçmen, mülteci ve sığınmacı olarak bulunan ve de eğitim almak, çalışmak üzere adamıza gelen kadınların emeğinin sömürülmesi, ayrımcılığa ve şiddete uğramasının engellenmesi ile ilgili devlet kurumlarının görevlerini yapmalarını,
- Sosyal Hizmetler Dairesi’nin kadın ve çocuk biriminin geliştirilmesi ve kapasitesinin arttırılmasını ayrıca yıllardır dile getirdiğimiz “ALO 183” ihbar hattının etkin biçimde çalışmasının mutlaka sağlanmasını talep ediyoruz.
KTOEÖS, KTÖS ve KTAMS olarak bizler cinsiyet, yaş, dil, din, ırk ayrımı gözetmeksizin şiddetin her türlüsüne ve insan hakları ihlallerine karşı olduğumuzu,
bu konuda gerekli tüm adımların atılması için dayanışma içinde ve birlikte mücadele etme kararlılığında olduğumuzu belirtiriz.
Saygılarımızla,
KTOEÖS, KTÖS, KTAMS
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.