Çocukluğumun en büyük eğlencesiydi, Hacivat ile Karagöz.
Karagöz, Hacivat’ın tepesine bir yumruk indirerek; Hacivat’ı tepeledikçe salonda kopan kahkaha tufanı hala kulaklarımda.
Kuklacı, istediği mesajları, Hacivat ve Karagöz aracılığı ile ulaştırırdı seyirciye.
Hiç kimsenin umurunda değildi; perdenin gerisindeki el.
Seyirci, eğlenmenin peşindeydi.
Kuklacı ise kazanacağı paranın.
Her iki taraf da menfaatine bakardı ve herkes durumundan gayet memnundu.
Sanırım, çocuklukta kazanılan davranışlar kolay kolay terk edilemiyor.
Ya da çocuklukta yaşanılanların, beyinlere kazıdığı etkiler, bir kolayına unutulmuyor.
Bakın “Koordinasyon Ofisi açma anlaşması” ile ilgili yaşananlara.
Çocukluğumuzda seyrettiğimiz, perde oyunlarından bir farkı var mıydı?
Kuklacı.
Kuklalar.
Oyunu reddedenler ve oyuna gülenler.
Hatta oyunu reddedenlere gülenler.
Yıllardır KKTC’de ortaya konulan oyunlarda olduğu gibi karakterler hep aynı.
Kuklalar da aynı, kuklacı da.
Değişen sadece seyredenler.
Tıpkı eski günlerdeki gibi.
Tıpkı çocukluğumuzdaki gibi.
Nasıl ki, biz çocuk aklımızla, Hacivat ve Karagöz’e gülerken, birileri de geleceğimizi çalmakla meşguldü ve biz bunun farkında bile değildik.
Şimdi de, biz birbirimizi ikna edip hatta eleştirmekle meşgulken, geçirilen yasalarla, özelleştirme ile ,toplumun yapısını değiştirmeyi hedefleyen eğitim sisteminin getirilmesiyle, çocuklarımızın geleceğinin çalındığını fark etmedik bile.
Şimdi ise oyunlar perdeye yansıtılmıyor, direkt oynanıyor artık.
“Koordinasyon ofisi açma” oyununda olduğu gibi.
Oyun açık açık oynandı.
Koordinasyon ofisi açma anlaşmasının onaylanma süreci bitti.
Kuklacının kuklalarını oynatıp, alacağını alıp, başka bir oyuna kadar perdesini kapatıp gitmesi gibi, koordinasyon olayında da, oynayanlar oynadı, oyunu ortaya koyanlar da alacaklarını aldı ve gittiler.
Oyunu ortaya koyanı da, oynayanı da, anlarım.
Zaten her ikisi de amaçlarını açık seçik ortaya koyuyor.
Oyuna karşı çıkanları da anlarım.
Çünkü onlar da, kuklalarla uyutulup, geleceklerinin ellerinden çalınmasına karşı çıkıyorlar.
Ama bu oyunlara karşı çıkanlara karşı çıkanları anlamak mümkün değil.
İnanın ki ne istediklerini anlayabilmiş değilim.
Vay efendim, koordinasyon ofisinin açılmasına karşı çıkmak saçmalıkmış, çünkü zaten idare bizim elimizde değilmiş.
Karşı çıkılacaksa top yekun karşı çıkılmalıymış.
İyi de kardeşim, siz top yekun bu sömürüye karşı çıkalım diye bekledikçe bu hale geldi bu ülke.
Kanseri reddetmekle kanserin tüm vücuda yayılmasına ve kronik hale gelmesine izin verdiniz.
Eğer ki, her dayatılan pakette aynı söylemde bulunmayıp, direnseydiniz parça parça yok olacaktı ve bu denli kökleşmeyecekti bu sorun.
Evet ne yazık ki, sol kesimin bir kısmı, “TC nin adadaki varlığının tamamen reddedilmesi gerektiği” gerekçesi ile koordinasyon ofisinin açılmasına tepki koymuyor hatta karşı koyanlarla adeta dalga geçiyor.
Oysaki, bu davranışları, gerekçelerini daha da kuvvetlendiriyor.
O yüzden, bu kesimi, onaylayanlar kadar suçlu buluyorum.
Zira bu davranışları ile hem sömürgeyi kuvvetlendiriyorlar, hem de kendi geleceklerine sahip çıkmak için mücadele veren onca güzel yürekli gencin direncini kırıyorlar.
Oysa bu ülkenin en çok ihtiyaç duyduğu şey değil midir, mücadele gücünün tekrardan canlanması?
Bu mücadeleyi küçümseyenler değil mi, her fırsatta “halkın tepkisizliğinden” yakınanlar.
Öyleyse bu ruhu canlandırmaya çalışan gençlere neden köstek oluyorlar?
Neden bu tutumlarıyla, tepki koydukları faşizme aslında destek veriyorlar?
Umarım bu tavırlarından vaz geçip, bir kıvılcım başlatan gençlere katılarak, bu mücadeleyi hep beraber yangına çevirirler.
Bu mücadelede yüreği demokrasi ve özgürlük için çarpan yurtseverlere omuz verirler.
Biliyorum çok zor bir mücadeleye girişti gençler ancak, mücadele etmeden de, hiçbir şey kazanılmaz.
Kutluyorum gençleri.
Hepsini tek tek alınlarından öpüyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.