Lefke Avrupa Üniversitesi (LAÜ) Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Turgut Alas “Bitki Gen Kaynaklarının Tarım ve Gıda Yönünden Önemi” üzerine bilgilendirmelerde bulundu.
“Tarımsal üretimde amaç, gerekli girdileri sağlayarak en yüksek verimi elde etmektir. Tüm gelişmiş tekniklerin uygulanması, hızla artan dünya nüfusunun gereksinimlerini karşılamak ve tarımsal üretim artışını sağlamak için yeni çeşitlerin geliştirilmesi zorunludur. Bu yönden yapılacak çalışmalarda ıslahçının en büyük yardımcısı Bitkisel Gen Kaynaklarıdır. Günümüzde genetik kaynaklar konusu çok sayıda ülkede hükümetlerin yüksek düzeyde dikkatini çekmektedir. Konu uluslararası düzeyde tartışılmaktadır. Genetik kaynaklara karşı ilgi ve duyarlılık büyümektedir. Yıllardır toprak, su ve hava temel doğal kaynak olarak göz önünde bulunduruldu” diyen Alas, ancak yakın bir geçmişte bunlara dördüncü temel doğal kaynak olarak da “genetik kaynakların” eklendiğini ve bitki gen kaynaklarının geçmişte ve günümüzde yapılmış, gelecekte yapılacak bitki ıslahı çalışmaları için son derece önemli olan genetik çeşitliliğin oluşumunu sağlamakta olduğunu ifade etti.
Alas, “Bitki genetik kaynakları yönünden kendine yeterli olmak, bütün ülkelerin hedefidir. Ancak bunu hiçbir ülke tek başına gerçekleştiremez. Bu nedenle uluslararası ve ulusal kuruluşlar (IPGRI v.b.) oluşturulmuştur. Çağımızda tarımsal üretimi arttırmak, yüksek düzeyde stabilize etmek için genetik kaynakların toplanması, saklanması ve kullanımı giderek artan önem ve duyarlılık kazanmış, gelecek için bitki genetik kaynaklarının korunmasında daha fazla gecikilmemesi gerektiği çok açık bir şekilde anlaşılmıştır. Bitki genetik kaynakları, küresel gıda güvenliğinin biyolojik temellerini oluşturmaktadır. Tarihsel olarak serbest dolaşımda olan kaynaklar, son yıllarda genetik biyoteknolojinin gelişimi ve buna paralel artan patentleme imkânları sayesinde ticari meta olarak değerlendirilmeye başlanmış ve serbest dolaşımına yeni ve etkin sınırlamalar getirilmeye başlanmıştır. Büyük meblağlar karşılığında pazarlanan, küresel ticarette önemli bir yer tutan ve işlenmiş tohumlar için hammadde işlevi gören bitki genetik kaynaklarının paylaşımı, gelinen noktada uluslararası bir soruna dönüşmüştür” diyerek ülkemizde de genetik kaynakların mevcut durumu ile ilgili bir değerlendirme yapılmalı ve bitki genetik kaynaklarının küresel adil paylaşımı ile ilgili uzun vadeli stratejik adımların atılması gerekliliğine dikkat çekti.
Alas açıklamasına şöyle devam ederek, “Tarım ve gıda güvenliği; çevrenin korunması, yeterli derecede sağlıklı besin üretimi, tohum mülkiyeti, ithalat-ihracat dengesi, tarımsal ekonomi gibi geniş bir alanı içine alır ve bu konuların her birinin ulusal güvenlik perspektifi ile ele alınmasına ve derinlemesine irdelenmesine ihtiyaç vardır. Tarım ve gıda güvenliği konusunda en hassas başlıklardan birisini hiç kuşkusuz bitki genetik kaynakları oluşturmaktadır. Dünya’da çevre kirliliği ve onun sebep olduğu küresel ısınma nedeni ile canlı yaşamı ve tarımsal üretim tehlike altına girmiştir. İnsanoğlunun yanlış uygulamaları sonucu doğal kaynaklar günden güne azalmaktadır. Gen kaynaklarını toplama, çoğaltma, koruma ve saklama, gıda güvenliği bakımından zorunlu hale gelmiştir. Genetik kaynakların her birinin ekonomik etkisini hesaplamak oldukça zordur, çünkü tarımsal üretime katkıları ve bunun ekonomiye yansımaları çoğunlukla dolaylı ve hesaplanması oldukça karmaşıktır. Buna rağmen bitki genetik kaynakların küresel ekonomik değerleri için çeşitli hesaplamalar yapılmış ve yıllık katkı 13-30 milyar dolar arasında hesaplanmıştır. Bu kadar ciddi ekonomik etkisinin yanında genetik kaynakları stratejik kılan diğer önemli özellik ise tarım sektörünün, dolayısıyla toplumun beslenme gücünün ve gelecek nesillerin de gıda güvenliğinin temelini oluşturmasıdır. Çünkü her bir tohum ırkı özgün genetik özelliklere sahip olduğu için ileride ortaya çıkabilecek tarım sorunlarının çözümünde anahtar rol oynayabilme potansiyeline sahiptir” dedi.
Bugün tüm dünya ülkelerinin imza koyduğu Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nin üç temel prensibinin olduğunu söyleyen Alas, bunları şöyle sıraladı;
1. Kaynakların korunması
2. Sürdürülebilir kullanımı
3. Kaynakların kullanımından doğacak yararların tüm ülkelerce paylaşımı
Ülkelerin bu sözleşme hükümleri çerçevesinde çalışmalar yürütmekte, bitki gen kaynaklarını korumakta ve onların sürdürülebilir üretimini sağlamakta ve diğer ülkelerle bu konuda ortak çalışmalar yapmakta olduklarını belirten Alas, “Bu amaçla ulusal ve uluslar arası projeler ile bu çalışmalarını şekillendirmeye çalışmaktadırlar. Kendi gıda güvenliğini temin etmek üzere tarımsal gelişim projeleri yürüten ülkeler, birçok tarım ürünü ve temel bitki, sebze ve meyvenin ihracatını da gerçekleştirerek, aynı zamanda kendi bölgesinde gıda güvenliğinin sağlanmasına ve dolayısıyla küresel gıda güvenliğine katkıda bulunmaktadır” dedi.
Alas sözlerine şöyle devam ederek “Tarımsal sürdürülebilirlik, gıda güvenliği ve ekonomik kalkınma açısından, ülkeler doğal kaynaklarının (su, toprak ve biyolojik çeşitlilik, vb.) korunması ve sürdürülebilir şekilde kullanılması için önleyici tedbirler almaktadırlar. Bu bağlamda, gıda ve tarım için bitki genetik kaynakları dahil olmak üzere, genel düzeyde biyolojik çeşitliliğin ve özellikle tarımda biyolojik çeşitliliğin ekonomik, sosyal, kültürel ve ekolojik değerlerinin daha iyi anlaşılmasına yönelik uyum programları kapsamında, politikada ve mevzuatta önemli ilerlemeler kaydetmek zorunludur. Bitki genetik kaynaklarının paylaşım sorunu uluslararası ilişkilerin gündemine yavaş yavaş geldiği ve dünya politikasını etkileyen kritik alanların kesişme noktasında bulunduğu için giderek daha karmaşık bir uluslararası sorun haline gelmektedir”dedi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.