Yüksek Mahkeme Başkanı Narin Ferdi Şefik, “mahkeme kararlarının uygulanmamasına” değinerek, “Kuvvetler ayrımı ve yargı bağımsızlığının korunması için Mahkeme kararlarının uygulanmasına önem gösterilmelidir” dedi.
Şefik, örnek olarak; “Girne Üniversitesi isminin kullanımı, Karpaz’da izinsiz inşa edilen bazı yapılarda ekonomik faaliyetin durdurulması ve izinsiz yapılan inşaatların yıkılması emri; Girne Karaoğlanoğlu’nda deniz önündeki otel inşaatında izne dahil olmayan ve katlarda inşaat faaliyetlerinin durdurulması emrini” göstererek, “Mahkeme kararına itaatsizlik Fasıl 154 Ceza Yasası madde 137 altında 2 yıllık hapis cezası öngören bir suçtur” diye konuştu.
Mahkeme kararlarına müdahale edilmesinin yargının rahatsız olduğu başka bir konu olduğuna da vurgu yapan Şefik, mahkeme kararlarına ilk müdahalenin “Şartlı Tahliye Tüzüğü” ile yapıldığını ifade etti ve “Şartlı Tahliye Kurulunda karar verenlerin bağımsız kişiler olması gerekir, aksi takdirde kararlar yargıya müdahale olarak kabul edilir. Bilhassa kararların siyasi olduğu söylemleri bu kurula olan güveni azaltır” dedi.
Şefik, Lefkoşa Kaza Mahkemesi ve Yüksek Mahkeme için mevcut yapının artık yeterli olmadığına da işaret ederek, Yüksek Mahkeme için ayrı bir binaya gereksinim olduğunu bildirdi.
Yüksek Mahkeme Başkanı Narin Ferdi Şefik, 2016 – 2017 Adli Yılın açılış töreninin açılış konuşmasını yaptı.
Şefik, törene katılan Türkiye Cumhuriyeti Anayasa, Yargıtay ve Uyuşmazlık Mahkemelerinin Başkanları ile Anayasa Mahkemesi üyelerine teşekkür etti.
Şefik, ayrıca Türkiye’de 15 Temmuz’da gerçekleşen demokratik düzeni ortadan kaldırmaya yönelik darbe girişimi ve bunun neticesinde gelişen tüm olumsuzluklara rağmen bugün yanlarında olup kendilerine destek verdikleri için de teşekkürlerini sundu.
“YARGIDAKİ SORUNLARI AKTARMAK İÇİN BİR FIRSAT…”
Adli yılın açılış konuşmasını; “hukuk devleti, adil yargılama, insan hakları kavramları ile süslemeyip, yargıdaki sorunları aktarmak için bir fırsat olarak kullanmayı tercih edeceğini” söyleyen Şefik, ifade edeceği sorunlara çare üretildiği takdirde yargının daha etkili çalışacağına inanç belirtti.
Yargının görevinin; “Mahkemeye intikal eden konularda adaleti sağlamak, halkın adalete güvenini pekiştirmek” olduğunu vurgulayan Şefik, bunun da, adaleti sağlamakla görevli yargıçlara uygun çalışma ortamı sağlamak ve maddi olarak tatmin etmekle mümkün olacağını kaydetti.
Şefik, uygun çalışma ortamı için; günün koşullarına uygun bina, güçlü ve yeterli yargıç sayısı, yeterli sayıda yetişmiş personel ve teknolojik donanım altyapısının şart olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
“Maalesef randımanlı bir şekilde adalet sağlamak için uğraş veren yargıda bu noktalarda pek çok eksiklik vardır. Geride bıraktığımız 2015-2016 adli yıl içerisinde mahkeme kadrolarında pek çok değişiklik olmuştur. Eski Yüksek Mahkeme Başkanımız ve bir üyemiz yaş haddinden emekliye ayrılmış, bir üyemiz istifa ederek Ombudsman olarak atanmıştır. Engin tecrübelerinden yoksun kaldığımız bu meslektaşlarımızdan boşalan yerler Yüksek Adliye Kurulu tarafından terfi veya tayinlerle ivedilikle doldurulmuş ve yılbaşı itibarı ile mahkemelerimiz daha randımanlı bir çalışma düzenine girebilmiştir.
Yüksek Mahkemenin ağırlıklı olarak oluşturduğu Yüksek Adliye Kurulunun yargıç seçimi, tayini ve terfiler konusuna değinmek isterim. Her ne kadar Yüksek Adliye Kurulunun çalışma yöntemi ve yargıç tayin ve terfilerinde en uygun adayı, en objektif bir şekilde seçme çabamızı, izah etmeye çalışmışsam da, halen Yüksek Adliye Kurulunun tayin ve terfilerinde ‘objektif kriter bulunmadığı’ ve dolayısı ile hatalı tayinler yapıldığı söylemlerini sürekli olarak duymaktayız. Bu söylemleri kabul etmiyorum.
Bu konuda tartışmaya açık olduğumu, ilgilenenlerin katkı koymakta serbest olduklarını, ifade etmek isterim. Farklı ve yeni fikirlere açık olduğumu burada belirtmekte fayda görürüm. En iyi ve en uygun adayın Yargıç tayin edilmesine ve en uygun adayın terfi alması için Yüksek Adliye Kurulu büyük çaba göstermektedir.”
“YARGIÇLIK MESLEĞİNDE EN İYİ ADAYIN TESPİTİ SINAV İLE MÜMKÜN DEĞİL”
Şefik, yargıçlık mesleğinde sınav ile en iyi adayın tespitinin mümkün olmadığını ifade ederek, kişinin bilgisi, karakteri, tecrübesi ve mesleki becerisi, adaylar ile ilgili Kaza Mahkemesi Başkan ve Yargıçları tarafından düzenlenen görüşler ile adayların yaptıkları dava dosyaları ve bilhassa istinaf dosyalarının, titiz bir şekilde incelendiğini ve Yüksek Adliye Kurulunun ona göre karar verdiğini kaydetti.
“Hiç dava tecrübesi olmayan adayların seçilmemekte, çok büyük haksızlığa uğradıklarını ifade etme cesaretlerini anlamakta zorluk çekmekteyim” diyen Şefik, bu konuda şunları söyledi:
“9/1976 Mahkemeler Yasasına, bu adli yıl içerisinde tadilat önererek, yargıçlığa müracaat edecek adayların bir yeterlik sınavına tabi tutulmalarını ve bu sınavda başarılı olamayanların adaylıklarının düşmesini sağlamak düşüncesi vardır.
Bu şekilde mülakata çağrılacak aday sayısının daha rahat değerlendirilebilecek düzeye inmesi hedeflenmektedir. Yeni tayin edilecek yargıçları tespit edici bir sınav yapılmasını kesinlikle düşünmediğimi belirtmek isterim.
9/1976 Mahkemeler Yasası’nda yargıçların disiplin işlemleri ile ilgili de tadilat önerilecektir. Mevcut sistem yeterince açık değildir. Ayrıca yetersiz görülen yargıçların, yargıçlık mesleğinin güvencesine dokunmayacak şekilde, görevden ayrılmalarını, sağlayacak değişiklik getirilmesi de düşünülmektedir.
Maalesef yargıçlık mesleğine doğru kişilerin cezp edilmesi için her gün ortam daha yetersiz olmaktadır. Bilgili, dürüst, güvenilir kişilerin bu mesleği seçmeleri hedeflenmelidir. Bu noktada yargıçların maaşları, özlük hakları büyük önem arz etmektedir.
Hali hazırda 33 kaza mahkemesi yargıcımız vardır. Yeni atanan yargıçlarımız 47/2010 sayılı halk arasında ‘Göç Yasası’ diye isimlendirilmiş Kamu Çalışanlarının Aylık Maaş – Ücret ve Diğer Ödeneklerinin Düzenlenmesi Yasasına barem tabloları kapsamında tabidirler. Dolayısıyla yeni ve eski atanan ve aynı işi yapan yargıçların maaşları farklıdır.”
KAZA MAHKEME BAŞKANLARININ YAŞADIĞI SORUNLAR…
Narin Şefik, üzerinde durulması gereken bir diğer hususun da, Kaza mahkemesinde görev yapan Kaza Mahkeme Başkanları haricindeki yargıçların yılın her günü bir rota sistemi içerisinde nöbet tutmaları olduğuna işaret ederek, şöyle devam etti:
“Mesai sonrası her an ki genellikle bu gece geç saatlerde olur, tutukluluk emri veya arama müzekkeresi imzalamak için polis mensuplarımız tarafından aranmaktadırlar. Bu aranma gece yarısı sonrası olmadığında çok bir rahatsızlık teşkil etmeyebilir ve mesleğin bir unsuru olarak görülebilir. Ancak daha da vahim bir durum vardır. Hafta sonları nöbetçi yargıçların nöbet kapsamında bulundukları mahkemeye giderek, mahkemede ‘remand’ dediğimiz, zanlıların tutuklanma veya teminata bağlanma taleplerinin görüşüldüğü duruşmalar yapmaktadırlar. Bazen bu duruşmalar tüm gün sürebilmektedir. Böyle bir günde mahkemede hazır bulunması gereken yargıç ek mesai alamamaktadır. Üstelik yargıçların görev yerleri ikamet bölgelerinde olmadığı zaman ek bir külfet altına daha girmektedirler. Mesai dışında gittikleri görevlendirme yeri için yolluk alma hakları da yoktur.”
Şefik, Yargıçlar, Yüksek Adliye Kurulu tarafından görevlendirilirken, mümkün olduğu oranda ikamet bölgelerine veya yakın bir mesafeye görevlendirilmeye çalışıldıklarını ancak bunun daima mümkün olamadığını ifade ederek, “Çatalköy’de ikamet edip İskele’de görevlendirilen, Girne’de oturup Mağusa’da görevlendirilen, Mağusa’da oturup Girne’de görevlendirilen yargıçlarımız vardır ve bu yargıçlar hiçbir zaman yolluk alamamaktadırlar” dedi.
Yargıçların Yüksek Adliye Kurulu tarafından görevlendirmeleri, iş kapasiteleri, bilgileri ve lisan durumları da dikkate alınarak, görev alacağı kaza mahkemesindeki ihtiyaçlar da göz önünde tutularak yapıldığını anlatan Şefik, yolluk alamayan yargıçların, hafta sonu nöbetçi olduklarında ek mesai de almadan görevlerini yerine getirmek durumunda olduklarını kaydetti.
Şefik, yeni yargıçların, 47/2010 sayılı yasanın barem tablosuna tabi oldukları cihetle, yargıçlığın artık cazip bir meslek olduğunu söylemenin mümkün olmadığını ifade ederek, “Yargıçların özlük haklarının en erken bir zamanda yeniden düzenlenmesi gerekir. Bu konuda yasa teklifimiz hazırlanmaktadır” dedi.
Yargıçların bağımsız olmaları, en karmaşık konularda etki altında kalmamaları gerektiğini ifade eden Şefik, şöyle devam etti:
“BAĞIMSIZ BİR YARGI GERÇEKTEN İSTENİRSE…”
“Bağımsız bir yargı gerçekten istenilirse yargıçların yaşamlarını ve çalışma hayatlarını rahat şartlarda geçirmeleri sağlanmalıdır. Aksi takdirde yargının etkenliği, saygınlığı ve bağımsızlığı bozulacak, yargıçlık mesleğini tercih edenler azalacak veya yanlış kişiler tarafından tercih edilecektir.
Mahkemelerin çalışmalarını olumsuz bir şekilde etkileyen diğer bir konu, yargıçların huzurundaki günlük dava sayısıdır. Sizi bu konuşmamda rakamlarla boğmak istemiyorum. Zaten tüm rakamsal veriler web sayfamızda yer alan faaliyet raporlarında görülebilir. Dava sayısındaki artış, nüfus artışı ve ülkedeki diğer sorunlardan da kaynaklanmakla birlikte, davalardaki sayı fazlalığının en önde gelen nedeni etkisiz bir icra müessesinden kaynaklanmaktadır. İcra gerçekleşemediği için neticelenmiş ve hüküm çıkmış dosyalar, birçok kez farklı işlem için tekrar mahkeme huzuruna gelmektedir. İlk önce borcun taksitlendirilmesi için taksit istidaları yapılmakta ve Davalının ödeme kabiliyeti Davalının şahadeti de dinlendikten sonra mahkeme tarafından tespit edilmektedir.
Davalı mahkeme emri ile ödemesi emredilen taksitleri ödemediği zaman, bu kez hapislik istidası dosyalanmaktadır ve Davalının taksitini ödemeyerek, mahkeme emrine riayet etmediği için hapsedilmesi için emir verilmesi talep edilmektedir.
Bu istidalar her davada dava edilmiş bulunan her davalı için ayrı olarak ele alınmaktadır. Bu süreç mahkemenin çok zamanını almaktadır ve aynı dosyaların sürekli mahkeme huzuruna gelmesine neden olmaktadır.
İzah ettiğim bu prosedür Davalılara taksitlerini niçin ödeyemediklerini, maddi durumlarını izah etmelerine ve aleyhlerinde hapislik emri verilmemesini sağlama olanağını tanıdığı halde, Davalılar bu prosedürü kullanmayarak mahkemeye gelip izahat vermeye de yanaşmamaktadırlar. Netice itibarıyla da bu süreç sonunda hapsedilmeleri için Mahkemeler tarafından emir isdar edilmektedir. Yasa koyucu 29/2013 sayılı kısaca Yapılandırma Yasası denilen bir yasayı yürürlüğe koyarak daha sonra bu yasayı 48/2014 sayılı yasa ile tadil etmiş, ve mahkemece verilen alacak ile ilgili, hükümlerinin tümünün yeniden mahkeme tarafından gözden geçirilerek, yapılandırılmasına, daha sonra ikinci bir istida ile de belirlenen yeni borç miktarının taksitlendirilmesini sağlamıştır. Kısacası mahkemenin iş yükü bir o kadar daha artırılmıştır. Bütün bu istidalar, yargıçların esas davaları çözmek için şahadet dinleyip, karar verecekleri dosyalara gerekli zamanı verememelerine neden olmaktadır.”
“EFEKTİF İCRA SİSTEMİ KURULMASI GEREKİYOR”
Şefik, bu sorunları ortadan kaldırmak için efektif bir icra sistemi kurulması gerektiğine işaret ederek, şunları söyledi:
“İcranın etkili bir şekilde yapılmamasının yegane nedeni mevzuat olmadığı kabul edilmelidir. Mahkemedeki icra bölümlerinin daha etkili bir şekilde çalışması için gerek Kaza Mahkemesine gerekse Yüksek Mahkemeye de görev düştüğünü kabul ederim. (Denetim eksikliği olduğu kabul edilmelidir.) Bu konuda yardımcı olmaları için Avukatları veya müvekkillerinin hata veya usulsüzlük tespit ettikleri takdirde şikayet etmekten geri durmamalarını rica ederim. Pek çok kez ikaz edilmelerine rağmen verilen talimatlara uymayan personele Kamu Görevlileri Yasasının ilgili maddeleri yakın bir zamanda uygulanacaktır. Bir yılı aşkın bir süre, bir dosya ile ilgili icraya gitmeden önce ilgili Avukata bilgi verilmesini, en az 48 saat önce bu bilgilendirilmenin yapılması için direktif verilmesine rağmen bunun yapılmadığı tesbit edilmiştir. Sistemin çalışmasını sağlamak için daha sıkı tedbir alınacaktır. Bu tedbirlerin yeterli olmadığı takdirde ise, Avukatlardan yıllardır gelen talep ışığında tebliğ ve icranın özelleştirilmesi gündeme mecburen gelecektir.
KKTC’de genel konuda olduğu gibi Mahkemelerde de çalışan memurlar açısından önemli bir sorun, görevini layıkı ile yerine getirmeyenlere aleyhine işlem yapılmamasıdır. Az sayıda yapılan işlemlerde ise usul hataları yapılmakta, konu Mahkemeye intikal ettiği takdirde ise disiplin işlemleri hükümsüz addedilmektedir. Mahkemede genelde işlemin hükümsüz olduğuna karar verilmesi, disiplin suçu işlenmediği için değil, disiplin işleminde ciddi usul hatası yapıldığı içindir. Bu konularda ita amirlerinin veya disiplin kurullarının daha dikkatli davranmalarını, bu konulardaki Mahkeme Kararlarını okumalarını tavsiye ederim.
İcranın denetlenmesi dışında, mevcut sistemin daha rahat çalışması için icra ile ilgili yasal değişiklik yapılması gereklidir. İcra birimlerinin olanaklarının artırılması şarttır. Büyük eşya taşınacaksa Avukat tarafından özel kamyon kiralanması gerekir. İcrada el konulan malların muhafazası için yer olmadığı için muhafaza için kira ödenmektedir. Ambar sağlanması gerekir. Ayrıca haczedilen eşyaların icra memurları tarafından satılmamaları gerekir. Haczedilen malların satışının icra memurları dışında ayrı bir birime verilmesi sağlanmalıdır. Bu şekilde tebliğ ve icraya daha fazla zaman kalacak ve satış yapmanın gerektiği sorunlardan uzaklaşılacaktır.
İkinci el mal satışının ülkemizde çok tercih edilen bir yöntem olmadığının bilinci içerisinde, haczedilen malların satışlarının internet üzerinden yapılması için gerekli yasal olanak ve alt yapı hazırlanmalıdır.
Boşanma aşamasında evlilik birliği içerisinde edinilen malların taraflar arasında paylaşıldığı gibi, icra aşamasında da evlilik birliğine ait mallara el konulmasına olanak sağlayacak, ancak kişilerin mülkiyet haklarını etkilemeyecek yasal düzenleme yapılarak, icra aşamasında lüks bir araba kullanan, ancak arabayı eşinin veya çocuklarının adına kaydeden kişiye ulaşım sağlanmalıdır.
Söylenenler doğrultusunda bir yasal tadilatın Yüksek Mahkeme tarafından hazırlanması mümkün değildir. Bu gerek zaman yokluğu nedeni ile gerekse böyle bir tadilatın Anayasa Mahkemesine yapılacak bir havaleye konu olması çok yüksek bir ihtimal olduğu için, mümkün değildir.
Meclis ve/veya Mevzuat Dairesinden de bilirkişi seviyesinde bilgi gerektiren böyle bir yasayı hazırlamaları beklenemez.
İcra yasası dahil mevcut yasalarımıza gerekli olan tüm tadilatları yapacak veya eksik olduğunu düşünülen alanlarda yasa hazırlayacak bir Hukuk Reform Komitesine ihtiyacımız vardır. Tecrübeli hukukçuların yanında genç yetenekli hukukçuların görevlendirileceği böyle bir komite zaruridir. Böyle bir komitede görevlendirilecek çok yetenekli gençler ve meslekten emekli olmuş tecrübeli hukukçularımız mevcuttur. Böyle bir komitenin belirlenmesinde sadece liyakata yer verilmesi gerektiği de vurgulanmalıdır.”
Yüksek Mahkeme Başkanı Şefik, mahkemelerin çalışma düzeni ile ilgili en büyük şikayetin personel eksikliği olduğuna dikkat çekerek, iş hacmindeki artışa rağmen personel sayısındaki artışın yetersiz olduğunu; personel taleplerinin steno dışında karşılanmadığını anlattı.
Şefik, şöyle devam etti:
“Görevlendirme yapılmakta, işi öğrendikten sonra bu memurlar geri alınmaktadırlar. Süreleri dolduğu halde terfi sınavları yapılmayan, artan iş hacmi altında yeni personel verilmeden, ezilen memurlarımız, başka daire sınavlarına katılmayı tercih etmektedirler. Bu durum düzeltilmediği takdirde, çok yakın bir zamanda mahkeme mukayyitlikleri çok zor koşullarda çalışmakta iken, hiç çalışamayacak duruma geleceklerdir.
Kamu reformunun yakın bir zamanda gerçekleşeceğine, bu yapılacak değişiklikler ile kamunun daha verimli çalışır duruma geleceğine, boş kadrolarımızın doldurulacağını, bir daireden diğer daireye yapılan transferlerin, en azından tayin ve terfilerden sonra belirli bir süre için transfer engellenerek önünün kesileceğini umut ederim.
2016 yılında Yüksek Mahkemeye 3 memur verilmiş, 2 memur ayrılmıştır. Kaza Mahkemelerine toplam 6 steno, 7 katip ve 1 memur verilmiş, diğer taraftan 3 memur emekli olmuş, 1 memur kamu görevinden çıkarılmış, önceden Başbakanlık tarafından görevlendirilmiş 2 memur Başbakanlık tarafından geri alınmış, 1 memur Ombudsmanlıkta Denetçi olmuş, 1 memur Mahkemede kalması uygun bulunmayarak başka bir kuruma verilmiş, 3 memur sınav neticesi başka kurumlara/dairelere geçmişlerdir. Kısaca 13 yeni çalışana kavuşmuşken ,11 çalışan bizden ayrılmıştır. Artan iş hacmi karşısında çalışanların sayısı çoğaltılmalıdır.
Dosyaları taşıyacak, tarafları çağıracak, Mukayyitliklerde memurlara dosyaları getirecek odacı verilmediğinden Mahkemelerin oturumları aksamakta, dosyaların Mukayyitliklerde bulunmaları gecikmektedir.”
Şefik, çalışma düzenini olumsuz etkileyen diğer hususun binalar olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
“Bu yıl Lefke Mahkemesi ile Lefkoşa’da eski polis binasının restorasyon için mali kaynak bütçemize aktarılmıştır. Ancak kamunun etkisiz çalışması neticesinde Lefke projesi ile ilgili Planlama Dairesinden gerekli raporları alamadığımız için, bu projeye daha başlayamadığımızı üzülerek ifade etmek isterim. Lefkoşa’da polis binaları ile ilgili ihale süreci tamamlanmak üzeredir. En erken bir zamanda inşaatın başlayacağını ve yer sorununun çözüleceğini umarım. Bu konuda bize yardımları için tüm ilgili birimlere teşekkür ederim.
“MAHKEME SARAYÖNÜNDEN AYRILMAYACAK”
Lefkoşa’da mevcut bina Lefkoşa Kaza Mahkemesi ve Yüksek Mahkeme için artık yeterli değildir. Polis binasının alt katı Mahkemenin kullanımına geçmiş olmakla birlikte, yine de bu yeterli değildir. Yüksek Mahkeme için ayrı bir binaya gereksinim vardır. Arazi tespiti yapıldığı halde, bunun tahsisi ile ilgili yol kat edilmemiştir. Burada vurgulamak isterim ki, hiçbir zaman mahkeme Sarayönünden ayrılmayacaktır.
Lefkoşa Kaza Mahkemesi Sarayönünde devam edecektir. Buradan ayrılacak olan sadece Yüksek Mahkeme’dir. Yüksek Mahkeme için mevcut bina yetersizdir. Yeterli salon yoktur. Yüksek Mahkeme yargıç sayısı artırılacaksa mevcut binada yargıçlara da yer yoktur.”
MAHKEME KARARLARININ UYGULANMAMASI
Narin Ferdi Şefik, son günlerde kamuoyunda çok tartışılan “Mahkeme kararlarının uygulanmaması” konusuna da değinerek, şunları kaydetti:
“Kuvvetler ayrımı ve yargı bağımsızlığının korunması için Mahkeme kararlarının uygulanmasına önem gösterilmelidir.
Bu konu, geçtiğimiz Adli Yıl içerisinde yer alan birçok dava nedeni ile ülkemizin gündemine düşmüştür. Örnek verilecek olursa, Girne Üniversitesi isminin kullanımı, Karpaz’da izinsiz inşaa edilen bazı yapılarda ekonomik faaliyetin durdurulması ve izinsiz yapılan inşaatların yıkılması emri; Girne Karaoğlanoğlu’nda deniz önündeki otel inşaatında izne dahil olmayan ve katlarda inşaat faaliyetlerinin durdurulması emri.
Öncelikle izah etmek isterim ki, bir mahkeme emrine itaatsizlik olduğu takdirde, bu konuda mahkeme resen bir şey yapamamaktadır. Konunun tekrar mahkemenin gündemine getirilmesi gerekir.
Ceza davalarında Fasıl 154 madde 137 altında emrin yerine getirilmediği, iddia makamı, yani Başsavcılık veya mahkemenin bilgisine getirildiği takdirde, işlem yapılabilmektedir.
Mahkeme kararına itaatsizlik Fasıl 154 Ceza Yasası madde 137 altında 2 yıllık hapis cezası öngören bir suçtur.
Karpaz’daki izinsiz inşaatlar ile ilgili mahkeme kararında bölge Kaymakamı ve Çevre Dairesi Müdürüne direkt emir verildiği ve kararda belirtilen tarihlerde bu emirler yerine getirilmediği takdirde, konu görevlilerin de sanıklara ilaveten Fasıl 154 madde 137 altında cezalandırılması, söz konusu olunca bu karar kısmen de olsa ivedilikle uygulanmıştır.
Hukuk davalarında itaatsizlik söz konusu olduğu zaman writ of attachment, (Hukuk Muhakemeleri Usul Tüzüğü E42A) vasıtası ile itaatsizlikte bulunan kişi tutuklanabilir veya mallarına el konulabilir. Ancak yine bu talebi içeren bir müracaatın yani mahkeme emrine itaat edilmediği için itaat etmeyenin tutuklanması veya mallarına el konulmasını talep eden bir istidanın mahkemeye dosyalanması gerekir. Nitekim Girne Üniversitesi isminin kullanımı ile ilgili şirket direktörleri aleyhine writ of attachment istidası halen mahkemenin gündemindedir.
Anayasamızın 136. maddesi de yasama yürütme organları ile devlet yönetimi makamlarını mahkeme kararlarına uymak zorunda olduklarını ve kararların yerine getirilmesini geciktiremeyeceklerine yer verir.
Anayasanın 151.maddesinin 3.fıkrasında Yargıtay’ın mandamus emirnamesi isdar etme yetkisi vardır. Bu emir ile yetkisini kullanmayan, görevini yerine getirmeyen bir makam sahibine, görevini yapma emri verilebilir.
Anayasa Mahkemesi 2009 yılında doktorların 2. iş yapmalarına olanak kılan yasa maddesini Anayasaya aykırı bulmasına rağmen, 2.iş yapılmasına olanak sağlayan yeni yasal bir düzenleme yapılmadığı halde halen 2.iş yaptıkları iddia edilen doktorlara Sağlık Bakanlığı ve Maliye Bakanlığının disiplin işlemi yapmadıkları nedeni ile bu iki Bakan aleyhine mandamus emirnamesi ısdarı için Serbest Çalışan Hekimler Birliğinin bir müracaatı vardır. Süreç devam etmektedir.
Kısacası mahkemeler, itaatsizlik yapıldığı iddia edilen konu tekrar önlerine geldiği takdirde mahkeme emrine uyulup uyulmadığını inceledikten sonra itaatsiz taraf ile ilgili işlem yapabilmektedirler. Mahkemelerin resen, basında yer alan haberler neticesinde bir girişimde bulunmalarını beklemek yanlıştır.
Bilhassa mahkeme emirlerinin uygulanmadığının iddia edildiği ortamlarda, yapılan konuşmalarda 9/1976 sayılı Mahkemeler Yasasının 52.maddesi göz ardı edilmektedir. Kural mahkeme huzurunda bulunan konular ile ilgili konuşma, fikir verme ve tartışmanın, yapılmaması gerektiğidir.
9/1976 Mahkemeler Yasası madde 52 altında mahkeme huzurunda mahkemeye karşı saygısızlık rahatsızlık veya engelleme yapmayı; yargısal işlemi yanlış aksettirmeyi veya adil bir şekilde görülmesini olumsuz şekilde etkileme veya geciktirmeyi, yargısal işlerin huzurunda yapıldığı kişinin otoritesini küçük düşürücü nitelikte yazı yayınlamayı, konuşmayı veya hareketi; kapalı celsede verilen şahadeti yayınlamayı, karar veren mahkeme hakkında şeref veya haysiyet veya onur kırıcı nitelikte yazı yayınlama, konuşma yapma veya harekette bulunmayı; mahkeme salonunda veya mahkeme salonunun fotoğrafını çekmeyi, portre veya resmini yapmayı veya bunları, yayınlamayı suç kapsamına almaktadır.
Mahkemede devam eden bir dava ile ilgili, yorum katmadan bilgi verilebilinir. Ancak bu bilgiye yorum katılacaksa, bunun yukarıda ifade edilen madde kapsamında suç sayılabilecek nitelikte olmamasına ve ayrıca zem ve kadih yani hakaret teşkil etmemesine dikkat edilmelidir.”
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ…
Şefik, “Basın özgürlüğünün” önemini kabul etmekle birlikte, uygulamada, yargılanan sanığın lehine veya aleyhine unsurlar içeren yayınlar yapıldığı, yayınının içeriğinin yargılanan kişiye zarar vereceğinin göz ardı edildiğinin görüldüğünü ifade ederek, “Bu tür yayınlar sanık için çok önemli haklı olan masumiyet karinesini ihlal etmekte, yargıcı etkileme noktasında ise yargı bağımsızlığı ile bağdaşmamaktadır” dedi.
Şefik, Mahkemede yapılan her işlemden veya verilen her karardan memnun olunmasının beklenemeyeceğini ancak saygı kuralları dahilinde işlem veya kararların eleştirilmesi ve yazarın işlem veya karar ile hemfikir olmadığı ve niçin hemfikir olmadığını da açıkça söyleyebilmesi gerektiğine değinerek, şöyle devam etti:
“Herhangi bir isnat yapılacaksa, bununla ilgili elde sağlam veri veya delil bulunmalıdır. Eleştiri ve tartışma daha güzel netice çıkması için gereklidir. Ancak bu yapılırken yorum yapılmadan, sadece olgulara yer verilmelidir.”
MAHKEME KARARLARINA MÜDAHALE
Şefik, “Mahkeme kararlarına müdahale edilmesinin” yargının rahatsız olduğu başka bir konu olduğuna vurgu yaparak, şunları kaydetti:
“Mahkeme kararlarına ilk müdahale Şartlı Tahliye Tüzüğü ile yapılmıştır. 5.2.2009 tarihinde yürürlüğe giren tüzük ile mahkemede ceza alan kişilere, cezalarının 1/2’sini çektikleri takdirde, 2.12.2005 tarihinden önce suç işleyenlere ise, ne hikmetse 1/3’ünü tamamladıktan sonra, Şartlı Tahliye Kuruluna müracaat hakkı verilmekte, borç ödememe nedeni ile hapis yatan ve ahlaka aykırı suç olarak ırza geçme, akraba ile cinsi münasebette bulunma veya bulunmaya teşebbüs suçundan hükümlü olanlar şartlı tahliye başvurusunda bulunamazlarken, taammüden katil, veya adam öldürme suçu ve teşebbüs suçu işleyip mahkum olanlar cezalarının 3/5’ini tamamladıktan sonra başvurabilmektedirler.
İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Başkanlığında Cezaevi Danışma Kurulu Başkanı veya Cezaevi Danışma Kurulunun görevlendireceği bir üye, Başsavcının görevlendireceği bir Savcı, Polis Genel Müdürünün I. veya II. Yardımcısı, Merkezi Cezaevi Müdürü veya Muavini, Barış Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastahanesi Başhekim veya Yardımcısı ve Sosyal Hizmetler Dairesi Müdür veya Muavini, toplam 7 kişiden oluşan Şartlı Tahliye Kurul toplantı yeter sayısı 5 olarak toplanarak, İstinaf Mahkemesi dahil, Mahkemelerin kesinleşmiş kararlarına rağmen mahkumların salıverilmelerine karar üretebilmektedirler.
Şartlı Tahliye çok ülkelerde vardır. Ancak tahliye nedeni genelde mahkumun iyi hali ile bağlantılı olur. Bizde durum böyle olduğu görülmemektedir. Şartlı Tahliye Kurulu, Savcı ve polisten fazla sivil kişilerden oluşmakla, 5 yeter sayısının oluşması için polis ve savcıya gerek olmadan karar verebilmektedir. Karar verenlerin bağımsız kişiler olması gerekir, aksi takdirde kararlar yargıya müdahale olarak kabul edilir. Bilhassa kararların siyasi olduğu söylemleri bu kurula olan güveni azaltır.
Yine Mahkeme kararı ile cezaevinde bulunan bir hükümlünün 22/88 Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti Hukuki, Ticari ve Cezaî Konularda Adl Yardımlaşma, Tanıma ve Tenfiz, Suçlarının Geri Verilmesi ve Nakil Sözleşmesi (Onay) Yasası altında cezasını Türkiye Cumhuriyeti hapishanelerinde çekmek istemesi üzerine, hükümlünün Türkiye Cumhuriyeti’ne nakledilmesi mümkündür ve bu şekilde geri verilen mahkum, cezasının geriye kalan kısmını Türkiye Cumhuriyeti’ndeki usullere göre tamamlamaktadır. Netice olarak Türkiye Cumhuriyeti’ndeki ceza infaz sistemi altında, daha erken bir zamanda hükümlü serbest kalmaktadırlar.
28/2016 sayılı (Uyuşturucu Madde Bağımlıları ve kullanıcıları Hakkında Denetimli Serbestlik Yasası) yasa ile sanıklara denetimli serbestlik hakkı tanınmış, buna ek olarak hükümlülerin de ayni haktan faydalanması geçici 1.madde ile sağlanmıştır. Yani kesinleşmiş mahkeme kararına rağmen, yine polis ve hukukun dışında kişilerin oluşturduğu bir kurulun kararı ile mahkumlar şartlı olarak salıverileceklerdir.
Her üç halde de mahkemede verilen mahkumiyet kararı neticesinde takdir edilen ceza, mahkeme dışında hukukçu kişiliği olmayan, genelde siyasi atama neticesinde görevlendirilen kişiler tarafından kısaltılmakta veya ortadan kaldırılmaktadır.
“ULUSLARARASI ANLAŞMALARIN YAPILMASINA ÖZEN GÖSTERİLMELİ”
Suçlulara cazip bir ülke yaratılması istenilmediği takdirde, yasa veya tüzük veya uluslararası anlaşmaların yapılmasına daha özen gösterilmelidir.
Yargı sözü ibaresi birçok ortamda yanlış kullanılmaktadır. Bir olayın yargıya intikal ettiğini söylemek için olay ile ilgili bir davanın ikame edilmesi gerekir. Mahkemeye intikal etmesi beklenen herhangi bir olay, yolsuzluk veya ihtilafın ortaya çıktığı andan itibaren, olay ile ilgili dava olmadığı halde, yargı kelimesi kullanılarak, yargının görevini yapmadığı, yargının geciktiği söylenebilmektedir. Yargının sorumluluğu sadece davanın ikamesi ile başlar. Dava ikame edilmeyen, herhangi bir soruşturma dahi başlatılmayan konularda, yargıya kusur atfetmek, yargı sözünün kapsamından haberdar olunmadığının belirtisidir. Umarım bu hatadan en erken bir zamanda vazgeçilir.”
Yüksek Mahkeme Başkanı Şefik, konuşmasının sonunda toplumlararası görüşmelere de değindi.
Cumhurbaşkanı önderliğinde devam eden görüşmelerin Kıbrıs Türk Toplumunun haklarını koruyacak, toplumu güven içerisinde yaşamasını sağlayacak bir neticeye varmasını temenni eden Şefik, Cumhurbaşkanı ve heyetine yarın başlayacak ABD seyahatinde başarılar diledi.
Şefik, konuşmasının sonunda aralarından ebediyen ayrılan yargıç, savcı ve avukatlara Allahtan rahmet diledi ve şunları söyledi:
“Yargı bağımsızlığı bir hukuk devletinin temel koşuludur. Hukukun üstünlüğünün gerçekleştirilmesi için yargının bağımsız ve yansız olması şarttır. Yetersiz koşullarda, büyük gayret ve özveri ile çalışan tüm yargıç arkadaşlarıma ve personeline üstün gayretleri için çok teşekkür ederim. Yargı, devleti oluşturan 3 erkten birisidir. Devletin diğer erklerinin faaliyetlerini denetleyen özellikle yürütmenin faaliyetlerinin hukuk kuralları kapsamında kalmasını sağlayandır.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.