Dün akşam bir çok camide ramazana özel vaazlar vardı..
Ancak bazı camilerdeki vaazlar öylesine yüksek volümlü hoparlörler ile verildi ki, söylenenler tüm netliğiyle evin içerisindeydi.
Elbette ki, yardımın, paylaşımın ya da maneviyatın anlatılması güzel ancak hem hoparlör kullanılması hem de, bazı hocaların kendince doğru bulduklarını vaaz olarak vermesi ne derece doğru ?
İster kadın olsun ister erkek zaten vaaz dinlemek isteyenler camiye gidiyor.
Kaldı ki, artık herkes her bilgiye bir çok kanaldan ulaşabiliyor.
O yüzden hoparlörün ne alemi var?
Yaşlısı var, hastası var, bebeği var.
Misal dün gece migren hastası olan birisinin, sesle çoğalan ağrılarından dolayı, attığı çığlıklara ve lanetler okuyuşuna şahit oldum.
Yanlış anlaşılmasın, ezana da , çana da karşı değilim.
Hatta ibadete de.
Herkes, inancını özgürce yaşayıp, ibadetini gönlünce yapabilmeli.
Ancak, başkasını rahatsız edecek şekilde hoparlörlere de hiç gerek yok.
Tabi ki ses işin bir boyutu.
Peki ya vaaz veren hocaların Suriye’den gelen mültecilerle ilgili telkinlerine ne demeli?
Ülkeye kabul edilip, bakma karşılığında AB’den para alınan ama sokaklarda aç bırakılan Suriyeliler !!!
İnanın hocanın, “Suriyelileri, iftar sofranıza konuk edin” dediğini duyduğumda tüm saçlarım, saygı duruşuna geçmiş asker misali ayağa kalktı.
Savaş mağduru olan, vatanından kaçmak zorunda kalan insanlara karşı olacak kadar gaddar birisimiyim?
Elbette ki hayır.
Ancak, bir ülke mülteci kabul ediyorsa, bakmasını, ihtiyaçlarını gidermesini de bilmeli.
Hem kabul edip, hem de dilencilik yapmaya terk etmek ne kadar doğru?
İnsanları vicdanlarına sıkıştırmak , ramazanı ajitasyon yapmak için kullanmak olacak iş mi?
Tamam, gelenlerin savaşmak istememelerini, yaşamı seçip kaçmalarını, anlaya bilirim ancak, onları memlekete kabul eden yetkililerin, sorumluluğu halkın üzerine atmasını hele ki, ramazanı kullanmasını kabul edemem.
Kaldı ki, gelenlerin de, geçimlerini sağlamak için hiçbir çabası yok.
İnsanların iyi niyetini, duyarlılığını istismar edip, dilencilik yapmakla yetiniyorlar.
Türkiye’nin hangi iline giderseniz gidin 100 metre ara ile dizilmiş Suriyeli dilenci bir aile ile karşılaşırsınız.
Hem de her bir ailenin eteğine yapışmış, irili ufaklı en az 5 çocuk.
Hadi çocukları ve kadınları anlarım.
Her ne kadar sorumlulukları, ülkeye kabul eden hükümet yetkililerine ait olsa da, bakıma ve doyurulmaya ihtiyaçları var.
Peki ya gencecik erkeklerin?
Birincisi ülkende savaş varken, o kadar çok çocuğu neden yapıyorsun?
İkincisi, madem savaşmayı değil, kaçmayı seçtin ve başka evlatlar senin yerine, senin ülken için savaşıyor, o zaman gittiği yerde kendini ve aileni geçindirmek için neden çalışmıyorsun?
Kimse bana iş bulamadıklarından söz etmesin.
Hem bir sürü hak tanınmış hem de, yığınla günlük iş yapan var.
Daha dün, sokakta böyle bir aile ile karşılaştım.
30 yaş civarında bir erkek, taş çatlasın 25 yaşında bir kadın ve en büyüğü en fazla 7-8 yaşında olan 5 çocuk.
Çocuğun en küçüğü en fazla birkaç aylık.
Bir büyüğü olsa olasa bir buçuk yaşında.
Aralarında birer, ikişer yaş farkı olan 5 çocuk.
Belli ki, birileri onlar için savaşırken, onlar sadece sevişmeyi seçmiş!!!
Ailecek dileniyorlar.
Kadınla adam, en kaba gölgeyi seçip oturmuşlar.
En küçük çocuk süt emiyor, diğer çocuklar da gelen, gidenin eteğine yapışıp para istiyor.
Baba, her geçip para vermeyenin ardından beddua ediyor.
Bir sokak ötede de, doğalgaz için kazılmış yolu tamir eden onlarca yol işçisi güneşin altında çalışıyor.
Belki de bir çoğu oruçludur da, kim bilir.
Suriyeli baba, karşılarında lıkır, lıkır, soğuk suları götürecek , cami hocaları da, evlerine bir lokma ekmek götürme derdinde olan insanlara, “tembelliği seçen bu insanları, her iftar evinize konuk edin” diyecek.
Güneşin alnında belki de oruçluyken kazandıkları bir dilim ekmeği, gölgede oturmayı tercih edenle paylaşmazsa cehenneme gideceğini söyleyecek.
İşte bu, sadece insanların değil aynı zamanda tam anlamıyla dinin ve inançların da sömürülmesidir.
O yüzden en büyük ibadetin, emek verilerek aile geçimini sağlamak olduğu konusunda vaazlar verilmedikçe, Suriyeliler konusunda verilen her vaazın, siyasi ve talimatla verilen vaazlar olduğu konusunda hiç şüpheniz olmasın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.