İmzalar atıldı.
Nisan'dan itibaren başta Yunanistan olmak üzere Avrupa ülkelerine sığınan mülteciler/ sığınmacılar Türkiye'ye iade edilecek.
Bu çerçevede Yunanistan'ın her iade ettiği 3 sığınmacıya karşılık Avrupa Birliği Türkiye'den nitelikli 1 sığınmacıyı kabul edecek.
Bu anlaşmayla 4 milyon sığınmacının Avrupa Birline üye ülkelerden Türkiye'ye iadesi söz konusu olacak.
Buna karşılık AB Türkiye'ye önce 3 milya Euro kaynak aktaracak.
Bu paranın kullanımı izlenecek.
Doğru yerlerde kullanıldığına kanaat getirilirse 3 milyar Euro daha Türkiye'ye aktarılacak.
Fransa'nın blokladığı 33. Fasıl açılacak.
Net olmayan bir tanımlama ile Nisan'da AB ülkelerine vizesiz Türk vatandaşlarının gidebilmesi sağlanacak.
Gördüğünüz gibi muğalakta bir süreç var Türkiye'nin önünde.
Ve/fakat benim bugün dikkat çekmek istediğim konu başka.
Malum önceden de Türkiye'nin belli başlı kentlerinde Adana, Hatay gibi sığınmacıların barınması için mülteci kampları kurulmuştu.
Bu kamplar halen var.
Ve halen Türkiye'de 2 milyon sığınmacının bulunduğu biliniyor.
Bunu resmi kaynaklar da zaman zaman açıklıyorlar.
Şimdi yeni durumda başta Yunanistan olmak üzere Avrupa'nın çeşitli ülkeleri de bulunan 4 milyon sığınmacının daha Türkiye'ye iade edileceği söyleniyor.
Öngörülen bu.
Yani Türkiye yaklaşık 6 milyon sığınmacıya ev sahipliği yapacak.
Peki bunları niye yazıyorum?
Sebebi şu;Mevcut durumda şu anda Türkiye'de bulunan 2 milyon sığınmacı nüfusun da kontrolü sağlanmış değil.
Hoş böyle bir kontrolü sağlamak da elbette kolay değil.
Dolayısı ile 2 milyon sığınmacının kamplarda olmadığı ve hatta nerede olduklarına dair bir verinin de tutulduğunu zannetmiyorum.
Dolayısı ile denetim zaafiyeti var.
Kontrolsüz bir nüfus artışı söz konusu.
Ve hatta bu insanların bazılarının da bir şekilde Kuzey Kıbrıs'a geldiklerini biliyoruz.
Şu anda sayıları az da olsa geliyorlar.
Yollarda sokaklarda da zaten görüyoruz.
Diyeceğim o ki Türkiye'ye bu nüfusa ek olarak 4 milyon sığınmacının da iade edileceği gerçeğinden yola çıkarak, ve önceden de bu insanların Türkiye'de kalmak istememeleri ve Avrupa'ya gitmeye çalışmalarını da göz önüne alarak. Hatta Avrupa'ya gitmek uğruna ölümü dahi göze almış olan bu insanların Türkiye üzerinden Kıbrıs'a bir göç dalgası başlatma olasılıkları oldukça yüksek bir ihtimaldir.
Ve/fakat bizim mültecilerle ilgili hiçbir düzenlememiz yoktur.
Ne yasal olarak, ne de insani boyutta bu insanların barınmasını, yiyecek ve içecek ihtiyaçlarını, sağlık ve eğitim gibi gereksinimlerini sağlayabilecek hiç bir hazırlığımız yoktur.
Tabi bu durum uluslararası hukuk açısından da bize sıkıntı yaratacak.
Zira bu insanlara yardımcı olamamak bir tarafa onları geri göndermekle de aslında bir nevi suç işliyoruz.
Ha peki koşullarımız bu insanlara ev sahipliği yapabilecek durumda mı?
Elbette değil.
Peki ya yarın, birgün Türkiye belli bir nüfusu da buralarda barındırmak isterse ne olacak?
Bu mümkün mü?
Ya da bunun önüne kim geçebilecek?
Hoş Türkiye'nin bu konuda hukuki hiçbir zemini yok.
Lakin yaşadığımız tecrübelerden yola çıktığımız zaman, böyle bir hukuki zemine de ihtiyaç duymadan birçok icraatı bu topraklarda gerçekleştirdiğini biliyoruz.
Dolayısı ile her ihtimale hazırlıklı olmak durumundayız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.