Gazeteci - yazar Murat Yetkin, "Hepsini son birkaç gün içinde yaşadığımız Sezen Aksu, Sedef Kabaş, Gülşen (Bayraktar) gibi örnekler, artık bu tür saldırı ve itibarsızlaştırma kampanyalarının sadece hükümetin gündemi ekonominin kötü görünümünden saptırma çabasının ötesine geçtiğini gösteriyor." değerlendirmesini yaptı.
Yetkin yazısında, "Gündemi saldırgan psikolojik harekât ve propaganda yöntemleriyle saptırma çabası var elbette, ama bu saldırılar artık can güvenliği, ifade özgürlüğünün baskılanmasından kadın düşmanlığına dek pek çok kötülüğü içeren tehlikeli bir karışıma dönüşmeye başladı. Muhalefet partileri tepki vermekte gecikti. Ancak Erdoğan’ın 'dil koparma' tehdidi ve Kabaş’ın tutuklanması ardından açıktan konuşmaya başladılar. Bu, Erdoğan’ın tartışmayı din-iman zeminine çekme taktiği karşısındaki tedirginliklerini de gösteriyor. Dikkatli olmakta haklılar ama burada hak ve özgürlüklerden söz ediyoruz. Cumhurbaşkanın hakaret kapsamına sokarak eleştirileri caydırma alışkanlığına Kabaş olayıyla 'üstüne alınarak hakaret sayma' da eklenmiş bulunuyor. 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle yönetime el koyan Kenan Evren kaç hakaret davası açmış biliyor musunuz? 340. Onu izleyen Turgut Özal 250, Süleyman Demirel 158, Ahmet Necdet Sezer 163. Abdullah Gül kendinden öncekilerin toplamına yaklaşmış 840 davayla. Erdoğan’ın 68 bini geçmiş durumda." ifadesini kullandı.
Yetkin şunları kaydetti:
"Erdoğan öteden beri kendisine laf söylenmemesini saygı zanneden pederşâhi, erkek egemen kültürün somut örneklerini sergiliyor. Saygıyı “Ağanın lafının üstüne laf söylememe” olarak kabul ettiği için de sevgiyle sağlayamadığı yerde korkuyla sağlamaya çalışıyor. Sonra Cumhurbaşkanı hızını alamayıp “dil koparmaktan” söz edince danışmanları panik halinde Cumhurbaşkanını da sansürlemeye çalışıyorlar. Dedik ya, tel tel dökülüyor her şey"
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.