Altı temel duygu; mutluluk, üzüntü, korku, şaşkınlık, tiksinme ve öfke... Öfkenin diğer duygulardan farkı ise dışa vurulmak istenen enerjinin daha fazla olması... Bazı çocuklar mizaçlarından dolayı bu duyguyu daha hırçın ifadelerle dışa vurarak yaşarken, bazı çocuklar sessiz kalarak öfkelerini dışa vurmadan yaşayabilir. Ama her çocuk doğası gereği öfke hisseder. Hatta bu durum bazen ebeveynlerin kontrol etmesini zorlaştıracak boyutlara ulaşabilir.
Öfkenin altındaki sebepler: Hangi çocuklar daha çabuk öfkelenir?
"Öfke, çocuklarda da tıpkı yetişkinlerde olduğu gibi, zorlayıcı bir duyguya dönüşebiliyor. Kontrol edebilmek için ise önce öfkenin altında yatan nedenlere bakmak gerekiyor" diyor Kinik Psikolog Şehitnur Zülfikar ve çocuklarda öfkenin genellikle iki durumda yaygın olarak görüldüğünü anlatıyor:
"İhtiyaçları karşılanmadığında ve isteklerine ulaşamadıklarında..."
"Öfkenin arkasında kolaylıkla üstesinden gelinebilecek temel bir fiziksel ihtiyaç (aç ve yorgun olmak) olabileceği gibi bazı zamanlarda daha derin sebepler olabilir. Burada çocuğun yoksunluğunu çektiği herhangi bir duygusal ihtiyacı olup olmadığını anlamak gerekmektedir. Çocuk; sevgi, şefkat, ilgi, dikkate alınma, kabul görme, takdir edilme, yakınlık kurma, gözetilme, aidiyet, bağ kurma gibi çok önemli duygusal ihtiyaçlarının karşılanmasını bekliyor olabilir."
Anlaşılmak, dikkate alınmak yetişkinler kadar çocukların da eksikliğini hissettiği duygusal gereksinimler..."Ciddiye alınmayan duygular çocuklardaki öfkeyi daha da görünür kılıyor" diye anlatıyor Şehitnur Zülfikar ve fiziksel ve duygusal ihtiyaçları karşılanmayan, ya da istismara uğramış çocuklarda öfke problemine daha çok rastlandığını söylüyor.
"Öfke değil, saldırgan tavırlar normal dışı"
Her çocuk doğası gereği öfke hissediyor. Çocuğun kendisine, etrafına veya bir başkasına zarar vermeye başladığı durumlarda ise, ebeveynlerin harekete geçmesi gerekiyor. Kinik Psikolog Zülfikar, alarm çanlarının ne zaman çaldığına şöyle açıklık getiriyor:
"Öfkesinden dolayı çocuk riskli ve tehlike unsuru oluşturabilecek yıkıcı davranışlara yöneldiğinde alarm çanı çalar. Ayrıca öfke nöbetleri, risk ve tehlike içermemesine rağmen çocuğun kendisi için işlevsiz, sağlıksız, fayda sağlamayan davranışlar sergilemesine sebep oluyorsa da sıkıntı oluşturur."
Zülfikar, dikkat edilmesi gereken noktanın öfke değil, saldırgan tavırlar olduğuna vurgu yapıyor:
"Duygu beden üzerinden kendisini belli eder. Çocukların bedenlerindeki öfke belirtilerinin neler olduğunu anlamamaları, duygusal olarak ne hissettiklerini fark edememeleri, sözel olarak kendi duygularını nasıl ifade edeceklerini bilmemeleri saldırgan davranışlar sergilemelerine yol açabilir. Normal dışı kabul edilen, öfke değil, bu saldırgan davranışlardır. Öfkeyi sağlıklı bir şekilde anlamak ve ifade etmek için çocuklar doğru bir rehberliğe ihtiyaç duyar."
Öfke nöbeti alt beyin mi üst beyin mi kaynaklı?
Buraya kadar çocuklarda öfkeye neyin yol açabileceğine dair genel bilgiler verdik. Gelin şimdi biraz daha derine inelim ve öfke nöbetlerinin yaş ve beyinle ilişkisine yakından bakalım. Zira beyin araştırmaları öfke nöbetinin iki tür olduğunu söylüyor: Alt ve üst beyin öfke nöbetleri... Kinik Psikolog Zülfikar alt ve üst beyin nöbetinin farklı olduğunu örneklerle detaylandırıyor:
"Alt beyin doğduğumuz anda bile iyi gelişmiş olan beynin temel yapısını oluşturur. Üst beyin ise yirmili yaşlara gelinceye kadar tam olarak olgunlaşmamış olan daha karmaşık kararlar vermemizi sağlayan beynin kompleks kısmıdır. Burası beynin en geç gelişen kısımlarından biridir. Sağlıklı karar vermek, duyguların ve bedenin kontrolü, empati yapabilmek, kendini anlamak, ahlaklı olmak gibi çocuklardan beklenen davranışlar ve beceriler çocukken henüz gelişimi tamamlanmamış üst beyine bağlıdır.
Alt beyin öfke nöbeti çocuğun çok temel bir veya birkaç ihtiyacı karşılanmadığında doğallıkla gelişen bir krizdir. Aç ya da uykusuz, uzun süre hareketsiz kalmış, tuvalet ihtiyacı gelmiş olabilir. Hasta olduğu için bedensel ağrı ve acı hissediyor olabilir. Çocuk alt beyin nöbeti sırasında çok mutsuzdur, bu sebeple o anda üst beynini kullanmak onun için imkansız hale gelir. Bu durumda çocuğa şefkatle yaklaşıp yatıştırmak, onun üst beynini devreye sokmasını ve sakinleşmesini sağlar."
[Fotoğraf: Getty]
Peki, üst beyin nöbeti kendini nasıl belli ediyor?
"Üst beyin nöbeti ise çocuğun üst beyninin aktif çalışmasından kaynaklı kasıtlı bir nöbettir. Yani çocuk bir kriz yaratmaya karar verdiğinde ortaya çıkar. Çocuk kendi istediğini elde edene kadar ebeveynlerinin ya da yanlarındaki diğer yetişkinlerin sınırlarını zorlar çünkü bunu yapmaya bilerek ve isteyerek karar vermiştir. Böyle zamanlarda çocuğun ağlaması gözyaşı içermeyebilir. Düşüp bir yerini incittiğinde ağlarken çıkan ses tonu ile üst beyin öfke nöbeti geçirdiğindeki ağlamanın tonu bile farklılık gösterir. Burada ebeveynin kesin sınırlar çizmesi, uygun olan ve olmayan davranışları kısa, öz, ciddi ve net bir şekilde tanımlaması çok önemlidir. Ebeveyn, saygı ve nezaketi koruyarak kurulan iletişimin ve sabırlı olmanın işe yaradığını, aksi davranışların ise zarara yol açtığını çocuğa öğretmelidir. Ebeveynlerin bu yaklaşımı üzerine çocuk üst beyin nöbetinin bir etkisi olmadığını ve hatta çoğunlukla ters tepip olumsuz sonuçlandığını görünce bu yönteme başvurmaktan vazgeçer."
[Fotoğraf: Getty]
Öfke kontrolünde doğru rehberlik nasıl olur?
Öfke, genellikle uzun sürmese de bir an için sonsuz gibi gelebilen, bu sebeple de pek hoşlanılmayan bir duygu. Bu duyguyu saklamak, görmezden gelmek ya da onun ortaya çıkmasını engellemeye çalışmaksa fayda sağlamıyor. "İnsan yaşı ne olursa olsun hissedeceği duyguyu seçemez ama davranışını seçebilir" diyor Şehitnur Zülfikar ve çocukların da erken yaştan itibaren doğru yönlendirmeyle davranışlarını kontrol etmeyi öğrenebileceklerini anlatıyor. Peki, yönlendirme nasıl olmalı? İşte Uzman Kinik Psikolog Şehitnur Zülfikar'dan yol gösterici tavsiyeler:
Çocuk için ne hissettiğini bilmek, niçin hissettiğini bilmekten daha önemli:
Çocuk duygusunun ne olduğunu açıkça bilirse daha az zihinsel karışıklık yaşar. Bunun için ebeveynleri tarafından çocuğun duygularına ayna tutulması, yani nasıl hissettiğinin yansıtılması gereklidir. Böylelikle çocuk kendi duygusal hallerini anlamaya ve anladıkça da sakinleşmeye başlar.
Duyguları serbest bırakmak fakat davranışları sınırlamak en doğru yaklaşım:
Bu yaklaşımda sıralama oldukça kritiktir. “Biliyorum/anlıyorum/görüyorum şu an kızgınsın” ile çocuğun duygusunu kabul eden cümle ile konuşmaya başlanmalıdır. “Ama bu yaptığın davranış sağlıklı/doğru/uygun değil. İstersen sakinleşmek için elini yüzünü yıkayabilir ya da su içebilirsin” benzeri alternatif önerilerle konuşma bitirilmelidir:
Çocuğun tehlike ve risk içeren bir davranış sergilemesi durumunda:
Mesela çocuk kardeşine taş atıyorsa “Kardeşine değil, ağaca at” diyerek ebeveynin tehlikeli davranışı durdurması ve sonra duygulara odaklanıp onları dile getirmenin zararsız yollarını çocuğuna göstermesi gerekmektedir. Kendisine genellikle kabul ve anlayış ile yaklaşılmış olan çocuk zaman içinde bu yaklaşımı içselleştirecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.