• BIST 8885
  • Altın 3018.131
  • Dolar 34.3001
  • Euro 37.1624
  • Lefkoşa 20 °C
  • Mağusa 20 °C
  • Girne 21 °C
  • Güzelyurt 18 °C
  • İskele 20 °C
  • İstanbul 15 °C
  • Ankara 13 °C

Ödenmeyen Maaşlar, Zavallı Patronlar ve Kırılan Tabaklar

Münür Rahvancıoğlu

Münür Rahvancıoğlu

Bağımsızlık Yolu Genel Sekreteri

 

Kamerunlu bir kadın 3-4 aydan beridir çalıştığı restoranda hiç maaş alamıyor, defalarca darp edildiğini söylüyor, sosyal güvenlik ile ilgili hiçbir kaydı yapılmıyor ve en sonunda isyan ediyor. Kaydını yapmayan ve maaşını vermeyen patronun tabaklarını kırıp, çatallarını yerlere atan kadın, olay yerine gelen polis tarafından “suçüstü” yakalanarak, “rahatsızlık, uygunsuz tavır, hakaret ve izinsiz ikamet” suçlamasıyla gözaltına alınarak mahkeme karşısına çıkarılıyor...

İşte ülkemizin son durumu böyle: Ülkesinden uzakta, okumak amacıyla adaya gelmiş ancak yeterli parası olmadığı için çalışmak durumunda kalan bir kadını darp edip, maaşını vermeyerek kalkınma yolunda bir devlet! Göçmen bir kadın emekçiyi darp edip sömürerek zengin olmayı hedefleyen bir özel sektör sermayesi. Ve mağduru yakalayıp faili koruyan kolluk güçleri...

***

Normalde bizimki gibi sömürünün yoğun ve şiddetli olduğu ülkelerde, bu tür olaylar çok daha fazla ve şiddetli yaşanır. Maaşını alamadığı için çalışanların patronlarını darp etmesi ve hatta öldürmesi sık görülen olaylardandır.

Bu yüzden de patronlar kar hırslarını, sigorta yatırımlarından kaçarak, iş güvenliği uygulamalarından tırtıklayarak, yıllık ücretli izin vermeyerek ve aşırı çalıştırma yöntemiyle tatmin etmeyi tercih ederler. Maaş konusunda önceden işçi ile anlaşarak asgari ücretten az bir ödeme yapıp yasal düzenlemenin dışına çıkarlar ama eğer mafya türü bir silahlı organizasyona güvenmiyorlarsa işçiye söz verdikleri maaşı ödemek için azami dikkat sarfederler.

Silahlı koruma bile maaş ödemeyen bir patronu uzun süre güvende tutamaz. Çünkü söz konusu maaş olduğunda, işçiler de hızlıca organize olabilirler ve maaşın ödenmemesi tek bir patronun fiili değil yaygın bir uygulama olduğunda; gemileri yakıp her şeyi göze almak çok daha kolaydır. Ayrıca ne kadar sömürülürse sömürülsün, her insanın çalışmak için minimum derecede de olsa bir motivasyona ihtiyacı vardır.

Yatırımı yapılmayan, izin kullanmayan, çalışırken canını tehlikeye atan ve uzun saatler çalışan birisi; maaş da alamıyorsa neden çalışsın? Maaş almayı bekleyerek çalışmış ama maaşı da alamamışsa, üstelik bu bir değil birkaç işyerinde başına gelmişse artık neden korksun? O saatten sonra korkması gereken patrondur!

***

Bu nokta önemli! Ne yazık ki işçiler bir iş yerinde haksızlığa, sömürüye maruz kaldıklarında; şanslarını başka bir iş yerinde deneme eğilimindedirler. Maaşı ödemeyen patrona en fazla bir küfür ederler ve başka bir iş ararlar.

Patronları darp ve patron öldürme vakaları; maaş ödememe tutumunun yaygınlaştığı, birden fazla iş yerinde aynı durumun yaşandığı zamanlarda ortaya çıkar. Çünkü artık kaçacak, gidecek, şansını deneyecek başka bir yer kalmamıştır! İşçiler umutsuzlaştıkça hırçınlaşır, hırçınlaştıkça korkularını unutur ve o zaman tabakarı yerlere atmakla başlayıp, patronu darp etmeye ve hatta öldürmeye varan şekillerde öfkelerini ifade ederler...

İş bizde henüz öldürme noktasına varmasa da, tabak kırma aşamasına geldiğimiz kesinleşmiş durumda...

***

Son yaşanan olaya baktığımızda, resmi veya sivil tüm kurumların meseleye sıradan bir adli vaka gibi yaklaştığı görülüyor. Polis işçiye “rahatsızlık vermekten” dava okuyor, medya olayı kavga-gürültü gibi veriyor, sendikalar meselenin emek sömürüsü ile ilgili kısmına rağmen olaya taraf olmuyor, eğitim örgütleri beş parasız gençleri ülkeye doluşturan üniversiteleri masaya yatırmıyor, liberal feministler ise sömürüye maruz kalan göçmen kadın emekçileri görmeyip hala orta sınıf kadınların burjuva dertlerini konuşmaya devam ediyor...

Kamuoyunun yüksek bir duyarlılık göstermesine ve patronu kınayıp işçiye hak vermesi gerçeğine rağmen; devrimci örgütler dışında hiçbir kurum konu ile ilgili emekten yana bir açıklama yapmış değil...

Oysa Bağımsızlık Yolu uzun bir süredir özel sektördeki vahşi koşullarının ortadan kalkması için sendikasız işçi çalıştırmanın yasaklanmasını ve sermayenin frenlenerek işçilerin örgütlenmesini savunuyor. Yasa önerisi haline getirilmiş ve Meclis komitesinde beklemekte olan bu öneri, giderek büyüyen haksızlığa karşı tek somut alternatif olarak ortada duruyor... Ve işçiler ölüyor, işçiler yaralanıyor, işçiler maaşlarını alamıyor, işçiler izne çıkamıyor, işçiler çalışırken hakarete maruz kalıyor, işçiler emekli olamıyor, işçiler tacize uğruyor ve işçiler buna isyan ettiğinde polis soruşturmasına maruz kalıyor...

Özel sektör emekçileri zaten sömürü olgusu ile yıllardır burun buruna yaşıyordu ve bunun görünür olmaması ülke geleneği haline gelmiş durumdaydı... Beyaz, erkek, Kıbrıslı Türk emekçileri canından bezdiren ve utanmazca hareket eden patronlarımızın; renkli, göçmen kadın emekçilere nasıl davranmasını bekleyebilirdik ki?

Özel sektördeki sömürüyü görmemek için gözünü, kulağını, ağzını kapalı tutan; bu tür haberleri “federasyon tartışmalarını gündemde geriye iten bir komplo” olarak gören “ilerici” örgütlerimizin, göçmen bir kadın için seferber olması mümkün müydü?

Peki durum buysa, maaşı ödenmeyen işçiler sizce ne yapacak?

Görünen o ki, başlangıç olarak daha epeyce bir tabak kırılacak...

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları