Anayasa Mahkemesi nihayet beklenen kararı oy birliğiyle olmasa da, oy çokluğu ile dün verdi. 3 olumlu oy ile İNSAFSIZ ve MERHAMETSİZ sözleşmelere DUR kararı bir bakıma tescillendi. Bu çok büyük bir zaferdir. Gerisi; Faiz Yasası, İcra İflas Yasası ile taçlandırılmalıdır. Kararı dinleyenler bunun bir “Hukuk dersi” niteliğinde olduğunu belirtiyorlar. Henüz okuyamadım. Mahkeme Başkanı Şafak Öneri, Narin Şefik, Hüseyin Besim, Mehmet Türker ve Ahmet Kalkan’dan oluşan Anayasa Mahkemesi heyeti, Yapılandırma Yasasının devam etmesine karar verirken, Mahkemelerin verdiği kararların değiştirilmemesi ve haklara kesinlikle dokunulamaz ile ilgili görüşü de oylayarak 3-2 çoğunlukla; yaşanan ekonomik sıkıntılar, devalüasyonlar, savaş durumlarında Mahkemelerin verdikleri kararların mevcut durum göz önüne alınarak değiştirilebileceğini, bunun Türkiye dâhil birçok ülkede yaşandığını dile getirerek karar üretti. Alınan bu kararda Şafak Öneri ile Narin Şefik Mahkeme kararları kamu yararına olması halinde bile kesinlikle değiştirilmez derken, Ahmet Kalkan, Hüseyin Besim ve Mehmet Türker, “olağanüstü hal durumlarında kamu menfaatine yönelik bir durumda” bunun yapılabileceğini belirterek olumlu oy kullandılar. Çok da iyi yaptılar. Böylelikle “Büyük Kaos” önlenmiş oldu. 1930 yıllardan itibaren sermayeyi ellerinde bulunduranlar, yaptıkları sözleşmelerde, kendilerini AŞIRI KORUYUCU bir tutum içerisine girmeleri, sosyal devlet ilkesinin kabulü ile birlikte de bireyin sadece devlete karşı değil, kendileri arasındaki ilişkilerde de korunması gerektiği sonucunu doğurmuştur. Tüm gelişmiş ülkelerde; ZAYIF olan tüketicinin, GÜÇLÜ olan sermaye karşısında KANUNLARLA KORUNMAYA ÇALIŞILMASI genel bir hukuk ve adalet kuralı haline gelmiştir. Bireyin sadece devlete karşı korunması anlamı yavaş yavaş, ayni zamanda BİREYE karşı da korunması anlamına bürünmüştür. Bu nedenle, bugünün SOSYAL DEVLET anlayışı, SÖZLEŞME HUKUKUNA müdahale etmeyi ve klasik sözleşme kavramını YENİ nitelikleri ile ele almayı uygun bulmaktadır ( SİRMEN, L. ; “Modern Hukukta Sözleşme Kavramı ve Türk Hukuku” Prof. Dr. H.C. Oğuzoğlu’na Armağan, Ankara, 1972, s. 441). Günümüz sosyal devlet anlayışı içerisinde şekillenen çağdaş sözleşme hukuku ilkeleri, sözleşme ilkelerinde adaletin sağlanması bakımından hâkimlere, Lord Denning’in belirttiği gibi, SÖZLEŞME İÇERİĞİNE MÜDAHALE EDEBİLME imkânı vermektedir (Lloyds Bank Ltd v Bundy, 1974). Alman Anayasa Mahkemesi1994 yılında verdiği bir kararda bu durumu daha da açık ifade etmiştir. Şöyle ki: “… Taraflardan biri sözleşme içeriğini tek taraflı olarak belirleyebilecek kadar KUVVETLİ ise artık diğer tarafın İRADE ÖZERKLİĞİNDEN söz edilemez Kuşkusuz hukuk düzeni, sözleşmeler arasındaki az çok bozulduğu her durum için önlem de almaz. Ancak söz konusu olan tipik bir olaysa ve taraflardan birinin kural olarak ZAYIF olması söz konusuysa ve zayıf taraf için sözleşmenin sonuçları AŞIRI BİR YÜK oluşturuyorsa, hukuk düzeninin buna tepki göstermesi ve gerekli DÜZELTMEYİ yapması gereklidir. Bu İRADE ÖZERKLİĞİNİN anayasal güvence altına alınmasının bir sonucudur. Bundan hukuk mahkemeleri için çıkan sonuç, çerçeve hükümlerin yorumlanması ve uygulanmasında, sözleşme özgürlüğünün sınırlarını gereği gibi belirlemeleridir. Sözleşmenin içeriği taraflardan biri için AŞIRI DERECEDE MAĞDURİYETE sebep oluyorsa ve MENFAATLAR DENGESİ açıkça kurulamamışsa, mahkemeler “sözleşme sözleşmedir” tespiti ile yetinemezler. AKSİNE, sözleşmede yer alan düzenlemenin taraflar arasındaki pazarlık gücünün EŞİT olmamasına dayanıp dayanmadığını tespit edecek ve buna göre mevcut özel hukuk düzeninin çerçeve hükümleri yoluyla SÖZLEŞMEYE MÜDAHALE EDECEKTİR ( ATAMER, Y. ; Geliri ve Malvarlığı Olmayan Aile Bireylerinin Kefaleti-Sözleşme İçeriğinin Denetlenmesi, İHFM C. LV, s.3, 1997; 419, 426, 427). Gerçekten de taraflardan biri aleyhine MENFAAT DENGESİ bozuluyor mu? Bakalım. KKTC Anayasa Mahkemesi’nin 4/2006, D/2007 sayılı kararı bu DENGEYE tam bir açıklık getirmektedir. Burada kullanılan bir örnekte; Ekim 1997 tarihinde, alacaklı bankadan, %127 faizle, 125 milyon TL. borçlanan bir şahsın borcu Aralık 2006 tarihinde tam olarak 4 trilyon 920 milyar 382 milyon 799 bin TL. 7 Kuruş olmuştur. Başka bir ifade ile bu borç 9 sene içerisinde tamı tamına 39 bin 363 kat artmıştır. İnsaf!!! Türkiye’de durum nedir? TC Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20 Mart 1974 tarih ve 1053/222 sayılı kararı; “Ne var ki, borçlu tacir olsa bile, cezai şart, İKTİSADEN MAHVINA mucip olacak derecede ağır ve yüksek ise adap ve ahlaka aykırı sayılarak tamamen veya kısmen İPTAL edilmesi gerekir.” demektedir. TC Yargıtay 19’uncu Hukuk Dairesi, ESAS: 2006/10269, Karar; 2007/3205 İçtihadı ise yukarıdaki karardan hareketle ayni yolu izlemiştir. Ortada bir İNSAFSIZLIK ve MESNETSİZLİK olduğu çok açık ve net idi. Anayasa Mahkemesi aldığı bu karar ile çok derin bir yarayı pansumanlamıştır. “Yasama, çıkartmış olduğu ve YENİDEN YAPILANDIRMA diye bilinen yasa ile acaba yargıya müdahale mi ediyor?” sorusu, bu karar sayesinde “yanlışlığıyla” sonsuzluğa gömülmüştür. Anlaşılıyor ki:
- Kamu Yararı,
- Kamu Düzeni,
- Sosyal Adalet,
- Güçsüzlerin Hakkı ve Hukuku,
- Dünyanın Kabul Ettiği ve Uyguladığı Hukuk Kuralları,
- Geçmişte Siyasilerce Oluşmasına İmkân Tanınmış ve Birikmiş Ekonomik Çıkmaz Mağdurları,
YÜCE YARGI tarafından koruma altındadır. Egemenlerin istekleri ve bitmek tükenmek bilmeyen “sömürme” hırsları, bu kararla çok ağır bir tokat yemiştir. Çıkartılacak yeni yasalarla bu ZAFER daha da koruma ve kollama altına alınmalıdır. İyi ki YARGI, son kale olarak dimdik ayaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.