Emre Temel / BBC Türkçe
Başbakan Theresa May hükümetinin güvenoyu alması sonrası, alternatif bir Brexit planı için muhalefet partileriyle görüşmeler yapmak istediğini açıkladı.
Ancak ana muhalefetteki İşçi Partisi'nin lideri Jeremy Corbyn, görüşmeler için öncelikle İngiltere'nin AB'den anlaşma olmadan ayrılması ihtimalinin dışlanmasını şart koşuyor.
Bu durumda gözler yeniden Başbakan May'e çevrildi.
Brexit tarihi olan 29 Mart 2019 hızla yaklaşsa da, İngiltere'nin önünde hala birçok senaryo var.
Hükümetin Avam Kamarası'ndaki Brexit oylamasında hezimete uğramasının en önemli nedeni, muhalefetin dışında, DUP ve İngiltere'de iktidardaki Muhazafakâr Parti'den çok sayıda milletvekilinin, anlaşmada "backstop" olarak tarif edilen düzenlemeye şiddetle karşı çıkmalarıydı.
'Backstop': En önemli anlaşmazlık noktası
"Backstop" esasında bir acil durum mekanizması. Brexit sonrası AB ile İngiltere arasındaki serbest ticaret anlaşması müzakereleri nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, Birleşik Krallık'ın parçası Kuzey İrlanda ile AB üyesi İrlanda Cumhuriyeti arasında fiziki sınır olmamasının garanti altına alınmasını amaçlıyor.
Ancak İngiltere ile AB arasında varılan anlaşma, taraflardan herhangi birinin bu sürece tek taraflı olarak son verememesini öngörüyor. İngiltere'de anlaşmaya karşı çıkanlar da bunun, Birleşik Krallık'ın tamamında gümrüklerin kontrol edilememesi anlamına geleceğini vurguluyor.
En büyük korku, Kuzey İrlanda Cumhuriyeti'nin fiili olarak İrlanda Cumhuriyeti'nin parçası haline gelmesi ve Kuzey İrlanda gibi 2016'daki referandumda Brexit'e karşı çıkan İskoçya'da 2014'ten sonra yeniden bir bağımsızlık referandumu yapılması. Yani, Birleşik Krallık'ın parçalanması.
İrlanda adasındaki çatışmalara son veren 1998 tarihli Hayırlı Cuma Anlaşması, İrlanda Cumhuriyeti ve Kuzey İrlanda'nın ortak bir ekonomik pazarda yer almasını; sınırın iki tarafında serbest yaşamı, dolaşımı ve çalışmayı sağladı. Zira Birleşik Krallık ve İrlanda Cumhuriyeti AB üyesiydi. Ancak Brexit ile beraber bu durum noktalanacağından; hem İngiltere hükümetini hem AB'yi hem İrlanda Cumhuriyeti'ni hem de Kuzey İrlanda'daki tüm tarafları tatmin edecek bir formülün bulunması gerekiyor. Brexit sürecinin bugün itibarıyla çeşitli senaryolara açık olmasının en önemli nedeni de bu.
Tartışılan formüller: Kanada+ ve Norveç
İngiltere'de Brexit tartışmalarında en çok atıf yapılan iki ülke Kanada ve Norveç oldu. İktidardaki Muhafazakâr Parti'nin bazı önde gelen isimleri "Kanada+" denilen formüle, ana muhalefetteki İşçi Partisi ise "Norveç modeline" sıcak bakıyor.
AB ile Kanada arasında geçen yıl imzalanan serbest ticaret anlaşması, taraflar arasında tüm gümrük vergilerinin çok büyük bölümünün kaldırılmasını öngörüyordu.
Kanada, AB Ortak Pazarı'na erişim için birliğin bütçesine katkıda bulunmuyor. Örneğin, Muhafazakâr Parti'nin önde gelen isimlerinden eski Brexit Bakanı David Davis, AB ile anlaşmada bu modelin temel alınmasından, anlaşmaya bazı ilave maddeler konmasından - mali hizmetlerin de anlaşmaya dahil edilmesinden - yanaydı.
"Norveç modeli" ise İngiltere'nin AB Ortak Pazarı'nda kalmasını, birlikle serbest ticarete devam etmesini ancak serbest dolaşımı kısıtlayamamasını, yani Brexit yanlılarının en önemli argümanı olan göçün tam kontrolünü sağlayamamasını öngörüyor. İngiltere'nin ayrıca bu durumda AB bütçesine katkıda bulunması ve AB kurallarının çok büyük çoğunluğuna uyması gerekiyor. İşçi Partisi'nin sıcak baktığı, AB'nin de "Hayır" demesinin beklenmediği bu modele, iktidardaki Muhafazakâr Parti karşı.
Muhalefet ne istiyor?
İşçi Partisi tam da bu nedenle, karşı çıktığı anlaşma Parlamento'da reddedilir reddedilmez, erken seçime gidilmesini istiyordu. Güven oylamasında hükümeti düşürmeyi başaramayan İşçi Partisi'nin 100 kadar milletvekilinin ikinci Brexit referandumu istediği bildiriliyor. Ancak Genel Başkan Jeremy Corbyn erken seçime gidilmesi halinde, seçimi kazanacaklarını ve AB ile özellikle kalıcı bir Gümrük Birliği'ne dayalı daha iyi bir anlaşma yapacaklarından emin olduklarını vurguluyor.
İskoçya Ulusal Partisi, Liberal Demokrat Parti, (Galler'in bağımsızlığını savunan) Plaid Cymru ve Yeşil Parti ise her halükarda ikinci bir Brexit referandumu istiyor.
İngiltere Parlamentosu'nun Brexit anlaşmasını reddetmesi sonrası Ülkede gündeme gelecek senaryolar ise şunlar:
İngiltere'nin herhangi bir anlaşma olmadan AB'den ayrılması
May hükümetinin güvenoyu alması sonrası, Londra ile Brüksel arasında anlaşma sağlanamaması ve tarafların mevcut pozisyonlarını değiştirmemeleri halinde, İngiltere AB'den anlaşma olmadan ayrılacak.
İki tarafın da bir süredir bu olasılığa karşı hazırlıklar yaptığı biliniyor. Ancak bu seçeneğin iki tarafa da maliyeti yüksek. Zira taraflar arasında "gümrüksüz ticaret" devri bitecek, bir ticaret anlaşması imzalanmadığı sürece Dünya Ticaret Örgütü'nün gümrük rejimleri geçerli olacak. İngiltere ile Fransa arasındaki sınır kapısı Dover'da ve iki ülkenin limanlarında 6 ay boyunca sürecek aksaklıklar yaşanabilecek.
İngiltere Merkez Bankası Başkanı Mark Carney daha önce ülkenin herhangi bir anlaşma olmadan AB'den ayrılması halinde İngiliz sterlininin hızla değer kaybedebileceğini, ülke ekonomisinin resesyona girebileceğini ve ev fiyatlarının 3 yıl içinde üçte bir oranında düşebileceğini söylemişti.
İngiltere Merkez Bankası'na göre bu durumda ülkede halen yüzde 4,1 olan işsizlik oranı iki katına, enflasyon da yüzde 2,4'ten yüzde 6,5'a yükselebilir.
Brexit'in gecikmesi
İngiltere'nin anlaşma olmadan AB'den ayrılmasının ülke ekonomi için büyük bir tahribat anlamına gelmesi, Brexit'in geciktirilmesinin masada bir seçenek olarak kalmasını sağlıyor. Bu noktada AB'nin en üst düzey yargı organı olan Avrupa Adalet Divanı'nın 10 Aralık'ta aldığı karar önemli. Zira mahkeme, İngiltere'nin tek taraflı olarak Brexit sürecini durdurabileceğine hükmetti.
Her ne kadar İngiltere Başbakanı Theresa May ülkesinin böyle bir niyeti olmadığını söylese de, İngiltere Parlamentosu'nun eğiliminin bu yönde olduğunun ortaya çıkması halinde dengeler değişebilir. AB ise böylesi bir durumda, İngiltere Brexit kararını değiştirmedikçe, sürecin Avrupa Parlamentosu seçimleri (23-26 Mayıs) öncesi tamamlanması talebinde bulunabilir.
May hükümetinin İngiltere Parlamentosu'nda ilerde yapılabilecek yeni bir güven oylamasını kaybetmesi ve 14 gün içinde güvenoyu alabilecek bir hükümet kurulamaması halinde erken seçime gidilecek.
Başbakan May, 13 Aralık'ta lideri olduğu Muhafazakar Parti'nin Meclis grubunda liderliği için yapılan güven oylamasını 117'e karşı 200 oyla kazanmıştı. Ancak oylama öncesi bir sonraki genel seçimde partisinin başında olmayacağını söylemişti. Bu nedenle erken seçim halinde, Muhafazakar Parti seçime başka bir liderle girecek.
İngiltere'de ikinci Brexit referandumunun yapılması
İngiltere'de son dönemde her geçen ay daha da artan bir talep ise ikinci Brexit referandumunun yapılması ve "nihai oylamada" son sözün yine halka verilmesi. Başbakan May, "Halk kararını zaten verdi" diyerek ikinci referanduma karşı çıkıyor, yeni oylamanın yeni referandumları da gündeme getirebileceğini söylüyor. İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn de partisi içinden yükselen taleplere karşın mevcut şartlarda önceliğinin ikinci referandum değil erken genel seçim olduğunu vurguluyor.
Ancak milletvekilleri 29 Mart tarihi yaklaştıkça 1,5 milyona yakın imza toplayan "Halkın Oyu" kampanyasının ikinci referanduma talebine kulak vermek zorunda kalabilir. Öyle ki, Brexit kampanyasının en önemli isimlerinden Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi'nin (UKIP) eski lideri Nigel Farage 1 ay önce ülkede ikinci bir referandum yapılabileceğini söyledi ve Brexit destekçilerine hitaben, "Her ihtimale hazır olun" dedi.
'Olaylar, sevgili evladım, olaylar'
İngiltere'nin 1961'de o zamanki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu'na üyelik başvurusu sırasında Başbakan olan Muhafazakâr Parti'nin lideri Harold Macmillan, bir gazetecinin "Görevinizle ilgili en zor şey nedir?" sorusuna "Olaylar, sevgili evladım, olaylar" yanıtını vermişti.
Ülkesinin Avrupa'nın parçası olması için yoğun çaba harcayan, başvurusu dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Charles De Gaulle'ün vetosuna takılan bir liderdi Macmillan. Başbakanlığı da 1963'teki Profumo Skandalı sonrası istifasıyla son bulmuştu. (Dönemin İngiltere Savunma Bakanı John Profumo, o zaman 19 yaşında olan model Christine Keeler ile bir ilişki yaşamış, Soğuk Savaş'ın tam ortasında Keeler'ın aynı zamanda Sovyet Askeri Ateşesi Eugene Ivanov ile de ilişkisi yaşadığı ortaya çıkmıştı. Skandal sonucu önce Profumo sonra Macmillan istifa etmiş, 1964'te yapılan genel seçimi İşçi Partisi kazanmıştı.)
Macmillan'ın tam tersi bir yol izleyen Theresa May ise 2016'da Brexit referandumu sonrası tek aday olarak girdiği seçimde Muhafazakâr Parti lideri ve İngiltere Başbakanı oldu. 2017'de siyasi konumunu güçlendirmek için girdiği erken seçimden Avam Kamarası'ndaki çoğunluğunu kaybederek çıktı. Fazlasıyla "olay" gördü May ama İngiltere onun başbakanlığında 2019'a belirsizlik içinde ve çeşitli senaryolara açık şekilde girdi.
Belki de İngiltere halkı, 2. Dünya Savaşı'nın kazananları arasında olduğu 1945'ten bu yana hiç, bir yıla, başına gelecekleri bu kadar merak ederek başlamadı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.