• BIST 9549.89
  • Altın 3005.985
  • Dolar 34.5383
  • Euro 35.9979
  • Lefkoşa 12 °C
  • Mağusa 12 °C
  • Girne 14 °C
  • Güzelyurt 11 °C
  • İskele 12 °C
  • İstanbul 6 °C
  • Ankara 0 °C

Ortadoğu tiyatrosu devamla...

Ediz TUNCEL

Yaklaşık yedi yıl süren bir bilgi-belge toplama sürecinden sonra yazdığım Ortadoğu'nun Ortaoyunları adlı kitabın basım tarihinden sonra nerdeyse 15 yıl geçti. Kitabın içeriğini geniş kapsamlı mı tutayım, yoksa olayların birbiriyle olan ilişkilerinin bir özetini mi yazayım derken, maddi sıkıntılardan dolayı özet yazmakta karar kılmıştım. 15 yıl önce o kitaba son noktayı koyduğumda Saddam Hüseyin hayattaydı. Şimdi açıp bakmadım ama, yazarken olayların derinliklerini, birbirleriyle bağlantılarını o kadar özümsemiştim ki, "Saddam Hüseyin gibiler var oldukça, var edildikçe, bu dünyayı yöneten süper güçlerin özellikle Ortadoğu bölgesinde yürüttükleri enerji siyaseti ve yaratacağı karışıklıklar, ödenecek bedeller hiç bitmeyecek" gibisinden bir laf ettiğimi hatırlıyorum. Büyük Ortadoğu Projesi diye bir proje yarattılar, Saddam'ı temizlediler, Kaddafi'yi temizlediler, Mübarek'i temizlediler... İran'ı köşeye kıstırdılar, Mısır'ı, Tunus'u,  Libya'yı, Irak'ı ve Suriye'yi tam bir cehenneme çukuruna sürüklediler ve birkaç sene içinde nerdeyse 400 bin insanın kanına girilmesine zemin hazırladılar, onbinlercesi çocuk olmak üzere yüzbinlerce insan vahşice katledildi. Birbirinden vahşi, birbirinden alçak, birbirinden kudurmuş, birbirinden çapulcu onlarca terör örgütü yarattılar ve herbiri bir enerji merkezi olan ülkelerin rejimlerine karşı kullandılar. Bu çapulcu sürülerini yeri geldi rejimlere karşı, yeri geldi birbirlerine karşı kullandılar ve hala da kullanmaya devam ediyorlar. Enerji merkezi Müslüman ülkeler tam bir cehennemin içine sürüklenirken dünyada petrol ve silah kaçakçılığının merkezi bir kez daha Ortadoğu oldu. Müslümanlar birbirlerini olabilecek en vahşi şekilde kırmaya başladı. Büyük Ortadoğu Projesi adı altında, aslında adı farklı konmuş son bir Haçlı Seferi ile bu işi kökten temizleme operasyonu başlatıldı. Türkiye'deki rejim de aklı sıra bu tezgahın içinde aktör, hatta yönetmen olmaya kalktı, ancak piyon olmaktan öteye gidemedi, tam anlamıyla bu batağın içine saplandı, bütün komşularıyla sorunlu hale geldi. Komşusu Suriye'nin rejimini Batılı ustalarının aklıyla devirmeye kalkıştı, yüzüne gözüne bulaştırdı. Şimdi Suriye'ye girmeye hazırlanıyor. Halbuki Suriye Türkiye'ye çoktan girmiş durumda. Milyonlarca Suriyeli mülteci Türkiye'nin dört bir yanına dağılmış, Türkiye'nin ekonomik, sosyal ve kültürel dengelerini altüst etmiş durumda. Cabası, Suriye'de, Irak'ta köşeye sıkışan terörist çapulcular da çok muhtemeldir ki Türkiye'yi mekan tutmuş durumda. Zaten harita üzerinde bulundukları noktalara baktığımızda, en rahat oldukları ve tutundukları hat olarak Türkiye'nin Güneydoğu sınırı görülüyor. PKK belasından çok daha büyük ve kontrol edilemez bir tehdit haline geldiler. Türkiye'nin ekonomisi bu kaos ortamında gittikçe dibe vuruyor ve bu da başka sorunları tetikliyor. Türkiye'de küçük bir kesim tam anlamıyla bolluk, refah içinde, şu pembe dizilerdeki envai tür ahlaksızlığın ve rezaletin sergilendiği şekilde yaşıyor, geri kalan onlarca milyon ise gittikçe dibe vuran kısır bir döngünün esiri olmuş durumda. Genel seçim öncesindeki süreçlerde birbirine kin ve nefret kusan siyasi partiler Türkiye'nin gittikçe batağa saplandığını görmüyor, hala birbirlerine kin ve nefret kusuyor, Türkiye'yi düze çıkarmak için adım atacak bir hükümeti kuramıyor. Düpedüz Türkiye'deki siyaset bir akıl tutulmasına uğramış durumda. Atatürk'ün ölümünden sonra uğradıkları bu akıl tutulmasından 77 senede hiç çıkamadıkları, ya da zaman zaman kısmen çıkabildikleri ortada... Zaten bu akılla, 1923'den 1950li yıllara kadar kurulan ve birbirinin uzantısı olan 18 tek parti hükümetini saymazsak, 1923'den 2015'e kadar tam 62 hükümet kurulmuş durumda. Yani 92 senede 62 hükümet, ve büyük çoğunluğu da 1950 sonrasında! 1923'den hesaplarsak, nerdeyse her birbuçuk yıla bir hükümet düşüyor! 1950'den hesaplarsak, 57 hükümet kurulmuş ve her 13 ayda bir hükümet kurulduğu manzarası karşımıza çıkıyor. Gel de, nasıl bir siyasi aklın hüküm sürdüğünü anla, anlayabilirsen. Gel de, böylesine siyasi akıl tutulmasına uğramış bir sistemin çarklarından çıkanların hadlerini ve çaplarını bilmeden Ortadoğu siyasetinde aktör-yönetmen olma hevesine şaşırma... Gel de,  böylesine tutulmuş, kin, nefret ve horlama dolu bir akılla bu ülkenin halen daha, yalpalaya yalpalaya da olsa, nasıl ayakta durabildiğine şaşırma... Bütün bu rezaletlerin arasında, Kıbrıs meselesi ne mi olacak? Akıl tutulması çözüldüğü anda bu meselenin de çözülmesi beş dakika bile sürmez... Ve sanırım, Türkiye'nin kurtuluşu da, en azından kısmen de olsa, artık bir an önce Kıbrıs sorununun bir an önce çözülmesine bağlıdır. Yoksa, "Ortadoğu'nun Ortaoyunları Sahnesi" tam anlamıyla kafamıza çökmesine ramak kaldı...  

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları