• BIST 9549.89
  • Altın 3005.985
  • Dolar 34.5383
  • Euro 35.9979
  • Lefkoşa 14 °C
  • Mağusa 15 °C
  • Girne 16 °C
  • Güzelyurt 12 °C
  • İskele 15 °C
  • İstanbul 6 °C
  • Ankara -1 °C

Patlıcan yahnili vicdani ret…

Ediz TUNCEL

Geçen gün yarım asırdan daha uzun bir süre sonra bulunan Hüseyin Ruso’nun kalıntılarını gömdük.

Ailesinin bir kısmını çok yakından tanırım, özellikle de kendisi gibi 1974’de şehit düşen abisi Mustafa Ruso’nun altı ay önce vefat eden güzel kalpli eşini ve hala onların yasını tutan onurlu ve gururlu kızını ve birbirinden güzel insanlar olan torunlarını…

Hüseyin Ruso şehit düşmeden bir gün önce dayımla vedalaşmış, iyi bir arkadaşlıkları varmış…

Şehit düştüğü anlarda silahlı veya silahsız ayrımı yapmadan herkese ateş açan Rumlardan kaçan sivilleri emniyetli bölgelere götürmek için mücadele ediyormuş.

Cenazesinde bir kadıncağızla karşılaştım, en geride kalanlardanmış ve panikle kaçarken kucağında çocuğuyla bir hendeğe düşmüş, Hüseyin Ruso koşarak yanlarına gelmiş ve onları kaldırarak, daha emniyetli bir yere götürmüş, sonra geride kalan başkaları da var mı diye koşarak geriye dönmüş.

Vurulduğu sırada yakınında olan bir başka yaşlı tanıdık, Kaymaklı boşaltılırken en geride onların kaldığını ve Hüseyin Ruso’nun arkasından açılan ateşle vurulduğunu söylemişti.

Tam 55 yıl sonra o hüzünlü ve acı dolu günlerin hatıraları arasında, ailesinden geriye kalanların hüzün, keder dolu bakışları ve düşünceler arasında şehit düştüğü yere gömüldü.

Yaşarken huzur yüzü görmediği bu topraklarda kendi insanlarına yardım etmek için canını feda ederken ölümsüzleştiğinin de elbette farkında değildi…

İnşallah ruhu olsun huzura ermiştir.

Dinlediklerimden kafama takılan soru şu oldu: Rumlar saldırırken ve panik halinde kaçış yaşanırken neden sivilleri kurtarmaya çalışan Hüseyin Ruso gibileri kollayan, kontrollü ve korumalı şekilde geri çekilme sağlayan erkekler yoktu!!!

Hiçbir düşman karşısında eli silahlı ve kararlı bir rakip gördüğünde körü körüne ölüme atılmaz, siner kalır, ancak rakibinin savaşmadığını, korktuğunu, kaçmaya başladığını görürse saldırır.

Eli silahlı, ne yapacağını bilen sağlam yürekli on adam yüz kişiyi yerine mıhlayabilir.

Ama belli ki Hüseyin Ruso gibi yürekli, fedakar, daha doğduğu gün ölümsüzleşeceği kaderinde yazılan insanların sayısı pek fazla değilmiş ki en sona o kalmış, hayatını feda etmiş.

Belli ki o zaman da Hüseyin Ruso gibi bazıları ölümü hiçe sayarak ölümsüzleşirken bazıları da ödlek yürekli vicdani retçiymişler…

………………………

O huzursuz ve vahşet dolu yıllarda annem henüz yirmilerini geçmiş genç bir kız.

Dayım TMT’nin bölgede önde gelenlerinden, 21 Aralık gecesi olaylar başladığında Lefke polis karakolunu elinde tabanca ile tek başına basıp, Rum polisleri oradan kovalayan ve karakoldaki silahlara el koyan, sonra da karakola adada göndere çekilen ilk Türk bayrağını çeken şahıs…

Eğer 21 Aralık 1963’de başlayan olaylarda Rumlar baskın gelseydi, bu olay sonrasında muhtemelen ya idam edilirdi, ya da ömür boyu hapse atılırdı…

Elye’deki evimiz o sıralara ufak bir cephanelikmiş.

Toplumlar arası terörün ve anarşinin kol gezdiği o zamanlarda Rumlar Dillirga’da bir otobüs dolusu Türkü esir alırlar…

Olay duyulur duyulmaz Elye’nin güneyinde kalan Pedre’deki Rumlar misilleme yapılabileceği korkusuyla kaçmaya başlar.

Dayım tarafından silah kullanma konusunda eğitilen annem kimseye sormadan dayımın silahlarından bir otomatik silahı alır, bir de av tüfeğiyle fişek dolu kargılığı alır, Pedre yoluna doğru seğirtir, bunu gören muhtar ve şimdilerde o da rahmetli olmuş olan bir akraba onu durdurmaya çalışır, ama başarılı olamazlar.

Annemi yalnız bırakmamak için peşinden silahsız giderler, yolda ilk rastladıkları Rum kafilesini annem durdurur ve silah tehdidi altında erkekleri ayırır, kadınlarla çocukları bırakır.

7 Rum erkeği silah tehdidi altında önüne katarak Elye’ye getirir,  rahmetli Şekerli’nin meşhur kahvesine kapatır.

Durum Lefke’ye haber verilir, dayım ve sancaktar köye gelirler, şaşkınlıkla ellerine geçen koza bakakalırlar.

Durum gecikmeden Barış Gücü aracılığıyla Rumlara bildirilir, o 7 Rumu kurtarmak için Rumlar esir aldıkları bir otobüs dolusu adamı geri vermek zorunda kalırlar…

Bu olay tarihi belgelerde ve kitaplarda hep “Rumlar bir otobüs dolusu Türkü esir aldıklarında bizimkiler de yol kesip Rumlardan esir aldılar, sonra değiş tokuş yapıldı” diye geçer, ama olayın nasıl gerçekleştiği hiç anlatılmaz, tek başına genç bir kadının bu işi yaptığı hiç anılmaz…

Neden?

Sadece Lefke’ye değil, Kıbrıs Türküne mal olmuş şahsiyetlerden rahmetli Aziz Fedai hocama bu durumu sorduğumda “Ayıptır söylemesi, ama annenin yaptığını bizim erkeklerin yapmaya poposu (kibarcasını yazdım) yemedi, annen olmasaydı esir aldıklarının hepsini muhtemelen öldüreceklerdi…” der, gülümseyerek…

Muhtar öldü, Aziz Fedai öldü, o gün annemin arkasına takılan Şükrü abi de öldü, ki babamla birlikte polisti, oğlu Mehmet Mert de benimle 18. Dönem yedek subay celbinde askerdi, sonradan da meslekdaşım oldu…

Cengiz Topel’in uçağı düştüğünde annemle muhtar silahları kapıp, pilotu kurtarmaya yeltenmişler, telsizden gidiyoruz diye Lefke’ye haber vermişler, sancaktardan gelen cevap ise “kimse yerinden kıpırdamasın, bir kişi için başkalarını feda edemeyiz” şeklinde olmuş…

Dayım yanına birkaç kişi alıp Cengiz Topel’I kurtarmak istemiş, aynı sancaktar dayıma silah çekip emrine karşı geldi diye vurmaya kalkmış, sonradan da tavırlarından dolayı Lefke’de fazla barınamamış, görevden alınmış.

Cengiz Topel çok kolay kurtarılabilecekken, Rumlar uçak saldırılarından korkmuş, sinmiş bir halde beklerken, ovalarda nereye gideceğini bilemeyen bizim pilot yaralı ayağıyla seke seke gitti ellerine düştü, önce aklı başında birkaç Rum tarafından tedavi amacıyla Cengiz Topel hastanesine götürüldü, sonra arkadan gelen ve uçak saldırılarında ya kardeşi, ya da yakın arkadaşı ölen (burası tam net değil, bu olayı bana anlatan ve olayın bire bir şahidi olan Dr. Store bu noktayı o kargaşada tam anlamamış, hem Rum hemşireler, hem de Dr. Store engel olmaya çalışmışlar ama kavganın içinde o deliren Rum yapacağını yapmış) bir Rum tarafından yattığı yerde üç el ateş edilerek öldürülmüş.

Kısacası pisi pisine gitmiş.

Belli ki annem gibi bugün bastonla bile zar zor yürüyen bizim “karılardan” bazıları erkeklerden daha cesurken,  annemin arkasından koşanların haricinde kalan “erkeklerin”  bazıları, ellerinde silah olsa da,  o günlerde de “duruma göre vicdani retçiymişler”…

……………………………………

Rum tarafı bugün dünyanın ada ülkelerinin sahip oldukları ordular  arasında en güçlü orduya sahip.

En gelişmişinden tankları, topları, saldırı helikopterleri, füzeleri, savaş uçakları, en gelişmiş keskin nişancı tüfekleri, evlerinde tüm silahlarını ve cephanesini her an hazır bulunduran 80 bin milisi var…

Elbette onların da canları en az bizim kadar yandı, onların da acıları en az bizimkiler kadar hala taze.

Elbette onların da aralarında kötü ruhlu, cani ruhlu, fanatik, faşist zihniyetli, çarpık beyinli insanlar olduğu kadar çok iyi insanlar, Kıbrıslı Türklerle barış içinde yaşamak isteyen insanlar da var…

Elbette onların da içinde intikam hırsıyla yanıp tutuşanlar kadar geçmişteki acılardan ders çıkaran, çocuklarımızın daha güzel bir dünyada yaşamasını isteyenler var…

Ama onların arasında tek bir tane bile vicdani retçi, elime silah almam, ben askere gitmem, ben antimilitaristim diyen yok…

Kısacası, Rumların arasında bir tane bile ödlek yok!

Rumların arasında bir tane bile “benim canım can, başkasınınki patlıcan, ben elime silah almam, ben askere gitmek istemem, ama popom sıkıya da girerse gelsin beni başkası kurtarsın” diyen hödükler, hanım evlatları, ödlekler yok!

Şimdi bizim entel dantel solcu tayfası tutturmuş, vicdani ret haktır diye!

Kardeşim, eğer deniz bizi Ortadoğu’da olanlardan korumasaydı, eğer sınırları deniz değil de toprakla çevrili bir ülkede yaşasaydık, şu anda Amerika’nın emperyalist ve kapitalist emelleri uğruna cehenneme dönmüş ülkelerden biri olurduk, kuduz köpekten beter olan çapulcu sürülerinin vahşetine maruz kalmış olurduk…

Peki, gerek Rumun faşistlerinden gerekse dışardan gelecek diğer sapıkların tehditlerinden bizi kim koruyacak?

Türkiye’nin bir yerinden gelecek olan bir Anadolu çocuğu mu bizim “canımızı” korumak için gerekirse “patlıcanını” verecek!

Vicdani reddi gerek rant için gerekse ödlekliğinden destekleyenlerin canı can da, iş sıkıya girdiği zaman bu ödlek yürekliler için canını verecek olanların canı patlıcan mı!!!

En aklı başında sandığım arkadaşlardan bir tanesi bana “Ben de vicdani reddi savunuyorum, savaş mavaş çıkarsa gelsin Türkiye savunsun…” deyiverdi…

Yahu kardeşim, tüm savaşların da, savaşları envai tür rant uğruna çıkaran alçakların da, onlar dünyayı yakıp yıkarken seyreden ödleklerin de canı cehennemin en dibine gitsin, hayat almak, öldürmek için icat edilmiş tüm silahlar da yerin yedi kat dibine batsın, bunun aksini iddia edecek olanlar da cehennemin yedi kat dibine gitsin…

Fotoğrafçılığı, resimi, sporu, sanatın her türlüsünü severim, avcılığı sevmem, ama atıcılığı da en az öteki hobilerim kadar severim, ancak atıcılıkta kullanılanlar da dahil olmak üzere tüm silahlar yok edilecekse, seve seve silahlarımın hepsini gömmeye de razıyım…

Amma ve lakin,  kendi canınızı, vatanınızı savunmak gerekirse,  neden ille de başkaları ölmek zorunda!!!

Hal böyle olunca da neden başkaları bu vatana sizden daha fazla sahip çıkıyor diye bös bös bönürüyorsunuz!!!

Savaş karşıtlığı başka şey, antimilitarist olmak başka şey!

Bu dünyada ordusu, askeri, savunması olmayan bir tek ülke, bir tek vatan, bir tek halk yok!

Yok öyle bir dünya, yok öyle bir rüya…

Siz hangi rüyadasınız, hangi dünyadasınız!

Kendinizi, karınızı, çocuğunuzu, ananınızı, babanızı, evinizi, barkınızı korumak gerekirse, ki inşallah gerekmez,  karşınıza dikilecek olan faşist, sapık manyağa “dur kardeşim, ben vicdani retçiyim, ben barışçıyım, gel güzel güzel yaşayalım” mı diyeceksiniz!

En iyi ihtimalle size kazığa geçirirler, poponuzdan sokarlar, gırtlağınızdan çıkarırlar, tıpkı bugün birkaç kilometre ötemizdeki ülkelerde yaptıkları gibi…

Bu vicdani “kepazelik” konusunu daha önce hazmedemediğim için birkaç kez sert bir dille eleştirdim, meraklısı bulsun, okusun (http://www.kibrispostasi.com/mobile/article-21055-KIBRIS_POSTASI_GAZETESI/antimilitarizm..... http://www.kibrispostasi.com/mobile/article-21089-KIBRIS_POSTASI_GAZETESI/alin-size-vicdani-ret)...

Bu topraklarda hala yaşıyorsak, rantçı emperyalistlerin, faşistlerin, alçakların yıktığı, yaktığı, cehenneme çevirdiği, çocuklarımızı katlettiği dünyamıza elinde silahla direnen, kurtarabildiğini kurtaran, kurtarırken de canını feda eden “ölümsüzlerin” sayesinde yaşıyoruz…

Ödleklerin, hödüklerin, yüreksizlerin ise yaptığı tek şey vardır, iki paralık canlarını can sanmak, başkasınınkini de patlıcan sanmak, başkasının canını kendi kıymetli canı için feda etmesini beklemek, sağ kalmak için patlıcanlı yahni niyetine başkasının hayatını harcamak…

Kime karşı? Emperyalistlerin, faşistlerin rant çarkına karşı!

Ha, şunu derseniz anlarım: Ben ödleğin tekiyim, yüreksizim, disipline gelemem, hanım evladının tekiyim, erkekliğim ancak bar, meyhane köşelerinde iki tek atınca yerine gelir, kıyıda kuytuda ancak kırıştırmayı bilirim, kulağı küpeli ünepenin, kıçı dövmeli züppenin tekiyim, Amerikan traşlı erkek müsveddesiyim…

Bunun haricinde;

Kusura bakmayın ama, YEMEZLER!!!

Yeri gelirse, ki inşallah gelmez,  bu dünyada haybeden yer işgal eden sizin gibilerin değersiz canını kurtarmak için kahramanların canını vermesine, ölümsüzleşmesine hiç gerek yok, ben de bunu vicdanen reddederim!

 

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları