30 yıl boyunca ders anlattım, sınav yaptım ve not verdim.
Ama ne acıdır ki herkes sadece verilen notlara baktı.
Dün yine bir karne günüydü ve gelenek değişmedi.
Aileler olarak bakılan tek şey karne oldu.
Mesela hiç kimse, karnedeki notların düşük olma sebeplerini ya da yüksek notların hakkaniyetini merak etmedi.
Düşük notlara sebep olan sorunun ne olduğunu anlamaya çalışan da olmadı.
Sadece suçlu arandı.
Öğrencinin yaşından kaynaklanan sorunların oluşu ya da öğretmen, aile , ve çevresiyle olan iletişimin doğru yapılanıp yapılanmadığı önemsemedi.
Ya öğrenci çalışmamakla suçlandı ya da sorunlar görmezden gelinerek “çalışırsan düzeltirsin” denilerek sorumluluk omuzlardan atıldı.
Nasılsa bakanlığın hedefsizce ortaya koyduğu sınıf geçme sisteminde her öğrenci bir üst sınıfa geçirilecekti.
İyi olan notlar da sorgulanmadı mesela.
Hiç kimse çocuğun iyi not aldığı derste, öğretilmek istenen hedefe ulaşıp ulaşmadığını merak etmedi.
Alınan iyi notun, hakkaniyeti de sorgulanmadı.
Benim içinde bulunduğum 30 yılda, eğitimin kalitesi giderek düştü ama okur yazar oranı hep artıştaydı.
Toplumun olaylara bakış açısı değişti.
Dejenere ve sorumsuz toplum haline geldik ama kimse bunun temelinde eğitimdeki dejenarasyon olduğunu tartışmadı.
İşsizlik arttı,
iş kalitesi düştü,
çalışan insanların mesleki bilgileri el yordamıyla bulunur hale geldi,
kalite yerine markacı toplum olduk,
sadece eleştiren ancak çözüm üretmeyen toplum haline geldik,
üretmek yerine kolaycı ve sadece tüketen toplum olmayı tercih ettik,
trafik kazaları arttı,
alkol ve uyuşturucu ortaokul seviyesine indi,
sapıklık, cinsel taciz ve tecavüzler normalleşti nerdeyse,
ama
Bütün bunların en önemli sebebinin, “eğitim sistemi” olduğu göz ardı edilerek, önemsenen, sadece “Karne” denen karton parçasına yazılan NOT oldu.
Eğitim sistemi ne önemsendi ne de sorgulandı.
Eğitimi, ortalıklarda dolaşmayan çocuklar, sessizlik ve dört duvar arasında geçirilen zaman olarak görüldü hep.
Bir okulda dışarıda öğrenci yoksa,ses çıkmıyorsa,öğretmen de işe gelmişse eğitim tamamdı!!!
Hele ki, okul temiz ve boyalıysa o okulda eğitim mükemmeldir diye kendimizi kandırdık.
Ne anne-babalar olarak ne öğretmen olarak ne de bu toplumda yaşayan herhangi bir birey olarak eğitimin ve okulun eksikleri bizi ilgilendirmedi
Öğretmenin yaptığı her eylemi, “Yine para istiyorlar” diye niteleyip düşünme sorumluluğumuzdan kaçtık.
Öğretmen de belli noktalarda pes edip sisteme dahil oldu.
Tabi ki, bulunduğu konumu menfaate dönüştürmeye çalışan “öğretmenler” de, öğretmenlik mesleğini itibarsızlaştırmaya çalışanlara yardımcı oldu.
Düşünüyorum da, acaba dünkü karnelerde, bütün çocukların karnelerindeki tüm notlar 10 olarak yazılsa, kimsenin sesi çıkar mıydı?
Bir kişi çıkıp ta “çocuğumun geleceği ile oynuyorsunuz” diyerek, haksız yere verilen notların hesabını sorar mıydı?
Böyle bir kişinin çıkacağını sanmıyorum.
Çünkü hiç kimse kusura bakmasın ama hepimizin hedefi, çocuklarımızı geleceğe donanımlı olarak hazırlamak değil artık.
Hedefimiz, emek vermeden kolayca kazanılan yolu bulmak ve karnedeki notlarla eşe, dosta övünmek.
Ancak sonrasında da, üniversite mezunu çocuğumuzu, devlet dairelerine memur ya da belediyeye işçi olarak sokabilmek için siyasilerin peşinde koşturuyoruz.
Asıl görevleri, gençlerimize iş imkanları sağlayacak ortamları yaratmak ve eğitim, sağlık gibi en temel hizmetleri doğru ve eksiksiz vermek olan siyasiler de, bu durumu, oy pazarlığına dönüştürüyor.
Çocuklarımızı, iş bulsunlar diye siyasi mitinglere “bayrak sallayıp, kendilerini göstersinler” diye gönderiyoruz ama, çocuklarımızı iş için, aş için , “ en fazla bayrak sallayan” konumuna düşüren siyasilerden hesap sormuyoruz.
Bırakın işi, aşı, her gün trafiğe, uyuşturucuya onlarca kurban veriyoruz ve bunun temelinde eğitim sistemi olduğunu bildiğimiz halde yine ses çıkarmıyoruz.
Peki bizim çocuklarımız ve gelecekleri için kim mücadele edip, hesap soracak?
Kim eğitim sisteminin doğru kurgulanması için uğraşacak?
Kimin ne hakkı var çocuklarımızın geleceğini karartmaya?
Düzene susan anne ve babaların mı?
Sistemin parçası haline gelen bazı öğretmenlerin mi?
Serseri mayın gibi ne yaptığını bilmeden oradan oraya savrulan bazı sendikacıların mı?
Yoksa asıl görevi; eğitimi planlayıp programlamak ve her bir bireye eğitim hakkı sağlamak olan Milli Eğitim Bakanlığının mı?
Toplum olarak şapkayı önümüze koyup sorunlarımıza çare üretme zamanı gelmedi mi ?
Aydın rolünü oynayarak; daha kaç neslin hayatını karartacağız?
Hadi dün karneleri alıp, kimimiz sevindi, kimimiz üzüldü.
Peki ya yarın?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.