• BIST 9549.89
  • Altın 3005.805
  • Dolar 34.5348
  • Euro 36.0249
  • Lefkoşa 21 °C
  • Mağusa 20 °C
  • Girne 21 °C
  • Güzelyurt 19 °C
  • İskele 20 °C
  • İstanbul 5 °C
  • Ankara 17 °C

SAVAŞLARIN EN ZORU, İNSANIN KENDİ KENDİYLE OLANIDIR

Hatice İNTAÇ

Uzaktan gelen köpek havlamalarıyla sabahın alacakaranlığına uyanmak, yaşadığımız olumsuzlukların içimde yarattığı buğuyu daha da yoğunlaştırmaya yetiyor. Ağustos ayının Temmuzdan devraldığı ve daha da yoğunlaştırdığı sıcaklar bir yana, sebebi henüz belirlenemeyen (belki de hiç belirlenmeden üstü başka şeylerle kapatılacak olan) yangınlar ve onların getirdiği tahribat zaten uzun süredir hayatlarımı altüst eden pandeminin yarattığı sıkıntıları katlayarak artırırken  doğan günü umutla, sevinçle karşılamak mümkün mü?..

 *****

Takvimlerden her yaprak koparışta yaşadığımız olumsuzluklara rağmen nedense zamanın nasıl da süratle geçtiğini düşünmüyor insan. Oysa koparılan hep yaprak ömrümüzün  meçhul bir geleceğe bir adım daha yaklaştığının, geçmişe ise bir gün daha eklediğinin en bariz kanıtı değil midir?.. Günler, mevsimler ve yıllar birbiri ardı sıra akıp gider ve genelde yeni nesillere gelecekle ilgili planlar yaptırırken zaman tünelinde yorgun düşmüşleri daha çok maziye yaklaştırır. Çünkü onların gelecek planları sınırlıdır artık. Biriktirdikleri anılar onlara gelecekten daha yakındır. Eski dostlarını daha fazla hatırlar; albümlerdeki solmuş resimlere daha çok bakarlar ve o görüntülerle o günleri tekrar yaşarlar.

                                                

Her insanın farklı bir hayat öyküsü vardır. Hayat aslında tatlısıyla, acısıyla yaşadığımız bir serüven… Hepimiz elimizde olmayan, kendimizden veya başkalarından kaynaklanan ve ruhumuzda derin yaralar açan olaylar ve sıkıntılar da yaşıyoruz bu serüvende. Olumsuzluklardan kaynaklanan bu sıkıntılar zamanla bilinçaltımızda birikirler ve bizi hastalık derecelerine bile taşırlar. Geçenlerde Freud’un bir kitabında okumuştum. Yazar, içimizde biriktirdiğimiz sıkıntıların, sorunların zamanla ruhumuzda tortular ve hatta katmanlar oluşturduğundan söz ediyordu. (Bilindiği gibi bunlar tabii ki mecaz anlamda oluşan tortu ve katmanlardır.) O kitapta kendimden çok şey buldum. Yıllar önce ben de buna benzer saptamalarda bulunmuş; henüz “katman” sözcüğünü herhangi yerde okumamış ve kimseden duymamışken kendi içimdeki katmanları keşfetmiş ve onları altüst etmiştim. Onlar daha çok yaşadığımız savaşlardan ve sevdiklerimizi zamansız kaybetmekten oluşan katmanlaşmış tortulardı. Tortular, katmanlar hep doğada olmuyor ki! Doğadakiler görünenler. Bir buz dağının görünen yüzleri!..Onlarla baş etmek içimizdekilerle baş etmekten çok daha kolay. Bu yüzden“En zor savaş insanın kendi kendiyle olanıdır” diyenlere katılmamak mümkün değil.

Sıkıntı yaratan sorunlarla, olaylarla zamanında yüzleşip onları yüreğimizden atmazsak, zamanla birikerek ruhumuzda taşınması zor bir huzursuzluk ve ağırlık yaratırlar ve yıllar geçtikçe daha da yoğunlaşırlar. Ağır gelir onları taşımak… Onlardan kurtulmak ister insan. Çünkü “Öz” sadeliğini ve saflığını arar ama bu saflık ve sadelik çocuklukta kalmıştır artık. Bu yüzden de o yıllarını özler. Belleğimizden hiç silinmeyen anılarımız çocukluk yıllarımıza aittirler. Tertemiz ve saftırlar. Dünyayı, hayatı ve insanları tanıdıkça bu saflığı korumak zorlaşır. İstesek de istemesek de onların kirinden bize de bir şeyler bulaşır çünkü artık özümüze rakip olan egomuz gelişmiştir. Bırakırız kendimizi hayatın akışına, her gün biraz daha masumiyetimizi yitirerek.. Özümüz, yani ruhumuzsa buna isyan eder. Kurtulmak ister onların ağırlığından. Arınmak ve yeniden saflığına, sadeliğine kavuşmak ister.

*****

Zihin ve ego insana ait kavramlardır. Ruh ise asli benliğimizdir. Zihin ve egonun amacı hayatı devam ettirmek, başarılı olmak, belki hata yapmak ama bu hatalardan ders almak suretiyle ruhun gelişimine katkı sağlamaktır. Egomuzu yok edemeyiz. O hep vardır. Olmalı da!. Önemli olan egonun kölesi olup onun götürdüğü her yere gitmemektir. Çünkü o bizi sonradan pişman olacağımız veya tehlikeye gireceğimiz yollara da sürükleyebilir bazen. Ancak egomuza yenilmediğimiz, kölesi değil efendisi olmayı başardığımız zaman onu kontrol edebilir ve doğruyu bulabiliriz.

Peki de ruhumuzu kirleten, sıkıntı veren tortulardan, katmanlardan nasıl kurtulacağız? Bunu başarmanın ilk şartı önce kirliliği fark etmektir. Fark etmek için de kendi duygu ve düşüncelerimize duyarlı olmamız ve ruhumuzda oluşan kaygı, korku, keder, kıskançlık, öfke, utanma, suçluluk gibi olumsuz duygularımızı ayırt edip onları tanımlayabilmemiz gerekir. Ancak o takdirde ruhumuzdaki kirlenmeyi görmemiz mümkün olur. Olumsuz duygularımızı saptadıktan sonra tarafsızca ve dürüstçe analiz edip onlarla yüzleşmek gerekir. Bunu yapmak ruhumuzun kirlenmesini büyük ölçüde ortadan kaldırır. Esasen kendini günahıyla, sevabıyla her zaman sorgulayan; olumsuz duygularını, yanlışlarını, hatalarını telafi eden insanın ruhunun kirlenmesi diye bir durum da söz konusu olmaz.

 Ben bu konudaki çalışmaları tıpkı bir arkeologunkine benzetirim. Eski uygarlıklar ve yaşantılar nasıl katman katman tabakalar kazılıp ortaya çıkarılıyorsa insan da kendi ruhunda oluşan katmanların altındaki gerçekleri yüzeye çıkarıp onların ağırlığından kurtulabilir. Bu da ancak erdemli kişilerin yapacağı iştir. Çünkü onlar ruh huzursuzluklarının farkındadırlar. Farkında oldukları için de tortuların, katmanların oluşmasına izin vermezler. Farkında olmak bir meziyettir. Farkında olunan hatayı, yanlışı görmek ve onunla yüzleşip düzeltmek ise bir erdemdir.

 Bazı insanlar da vardır ki hayatları yalan, riya, haksızlık, çıkar, nankörlük ve iftira üzerine kurulmuştur. Onlar merhamet duygusu nedir bilmezler. Ruhun kirlenmesi kavramı onlar için bir anlam ifade etmez. Onlar ruhlarını bencil duygularla karartmışlardır. Hele onlar arasında bir toplumun sorumluluğunu almış, onun geleceğine, refahına, huzuruna söz vermiş ve sözünü tutmamış yöneticiler de varsa durum o toplum ve hatta insanlık adına çok daha vahimdir.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları