Kıbrıs’ın kuzeyinde siyaset, mütemadiyen tekrarlanan bir kısır döngü gibi gelmiyor mu size de?
Daha dün, tüm siyasi özneler hepimizi “liderlere destek vermeye” çağırır, “liderlere cibbana” eylemlerine katılmayanlar “barış karşıtı” diye lanetlenirken; dün gündem seçim oluverdi...
Müzakere masası dağılır dağılmaz, önümüze seçim sandığı kondu...
Müzakere masasının son gündem oluşu da geçen seçimlerin hemen sonrasındaydı ve geçen seçimden hemen önce de müzakereler konusunda hararetli bir gündem vardı...
***
Fıkrayı bilir misiniz?
İlk çağlarda dünyayı Atlas isimli tanrının sırtında taşıdığına inanılırdı. İşte o günlerde iki kişi aralarında konuşuyorlarmış:
“Dimitri: Dünya’yı Atlas taşıyorsa, Atlas’ı ne taşıyor?
Tasso: Kaplumbağa...
Dimitri: İyi de, kaplumbağa neyin üstünde duruyor peki?
Tasso: Bir diğer kaplumbağanın...
Dimitri: Peki o kaplumbağa neyin üstünde duruyor?
Tasso: Sevgili Dimitri, ondan sonrası ta dibine kadar hep kaplumbağa işte!”
Bizimki de o misal işte, siyaset seçimlerin üzerinde duruyor... Seçimler müzakere masasının, müzkere masası seçimlerin, seçimler müzakere masasının ve dibine kadar böyle gidiyor...
***
Siyasal partilerimiz seçimler veya müzakerelerden birisinin vadesinin dolup diğerinin zamanının geldiğine karar verdiğinde, her şey sil baştan başlıyor...
O gün revaçta olan neyse, bütün dengeler ona göre kurulup, herkes pozisyonunu yeniden ayarlıyor ve diğer gündeme geçme vakti gelene kadar bu böyle devam ediyor...
Buna itiraz edip mızmızlananlar da görmezden duymazdan gelinerek tatlı hayat devam ettiriliyor...
Gündem müzakere masasıysa; ulu önder TCEP “liderliğindeki” kadın örgütleri işi gücü bırakıp cumhurbaşkanlığının önünde örgü işliyor mesela... Veya seçim vakti geldiğinde; “İTEM’den, Sözde Sosyal Güvenlik Yasası’ndan şikayet edenler”, bu yasaları geçirenlerle “yurtsever” birliktelikler kuruyorlar... Gündem yolunda ilkeler feda ediliyor, maksat “düzenimiz” bozulmasın...
Peki bu gerçekten de böyle mi olmalı? Yani siyasal parti ve öğretmen/memur sendikası dediğimiz şeylerin asli işlevi; seçimlerde oy toplamak üzere her türlü çirkefliği yapmak ve seçim yoksa da müzakere masasının etrafında dolanıp (masada oturanın kim olduğuna göre) kuyruk sallmak veya hırlamaktan mı ibaret?
***
Siyasal parti veya sendika denilen şeyler, elbette ülke gündeminin bir parçası olan seçim, müzakere gibi yüksek politik konularla da ilgilenir... Ama esas güçlerini, sıradan insanların, sıradan meselelerine dahil olmaktan ve bu sıradan meseleleri “yüksek politik arenaya “ taşımaktan elde ederler...
Mesela özel sektördeki sömürüyü kendilerine dert edip, bu sömürüye maruz kalan emekçileri özne kılmak üzere davranırlar. Emekçileri örgütlemek, sözlerinin daha yüksek duyulmasını sağlamak, patronların, patron örgütlerinin ve hükümetlerin karşısında birleşmeleri için katalizör olurlar...
Veya göçmen insanların yaşadıkları ayrımcılığı yeniden üreten ilişki ağlarını ortadan kaldırmak üzere pratik alanlar yaratırlar... Dahası kadınların, LGBT bireylerin güçleneceği, özne olacağı ve toplumsal yaşamda hak ettiği yeri kazanacağı örgütlülüklerin içinde çalışır, öğrenir ve katkı yaparlar. Bitmedi, ekolojik konulara dair, öğrencilerin, gençlerin, yaşlıların sorunlarına dair bizzat bu insanlarla birlikte yeni açılımlar geliştirirler...
Kısacası siyasal parti ve sendika denilen şeyler; günlük hayatın (alçak) gündemini, seçim ve müzakere lerin (yüksek) gündemine taşımak için vardır... Oysa bizde süreç tam tersi işlediği için seçim ve müzakerelere odaklı bir yaklaşım, mütemadiyen günlük hayata empozeedilimekte, biz sıradan insanlar bu yüksek gündemlerin altında ezim ezim ezilmekte...
Bildirilerinde, basın açıklamalarında saydığımız başlıklardan söz edenler; klimalı odalarında, hoş kokulu kütüpanelerinde kaleme aldıkları büyük laflarla ahkam kesmekte. Yani gerçek insanların, kendi gerçek sorunlarını dile getireceği bir kanal olarak değil; entelektüel bilgiçliğin hayatı manipüle eden bir unsuru olarak işlev görmekte...
Neden böyle? Seçimleri ve müzakereleri bir an olsun aklımızdan çıkarmayalım diye...
Hayatımız ve gerçek, somut çıkarlarımız seçim gündemi ile müzakere masasını şekillendirmesin, aksine seçim gündemi ve müzakereler bizim hayatımızın üstüne çöreklenebilsin diye...
***
Böyle olduğu için mesela; üyelerinin yarısından fazlası kadın olan bir sendikayı ele geçirmiş olan klik, bakanlığı döneminde kadınlara yıpranma payını kaldırmış bir adamın yeni partisi ile “çözüm” adına “seçim” ortaklığı kurabiliyor... Mesele “yukardan” bakınca böyle görünüyor...
Ama işin esası şu ki, ondan sonrası “dibine kadar kaplumbağa” diye gitmiyor...
“Aşağıda” başka şeyler oluyor...
Özel sektör emekçilerinin, adlarına konuşanları dinlemek zorunda kalmayacağı ama kendileri için kendi sesleri ile konuşacakları, başka bir ilişki ağı oluşuyor... Göç Yasasına, mezarda emekliliğe, sigortasız çalışmaya, angarya ek mesaiye, sağlıksız bir çevreye, ataerlik baskıya maruz kalanların; kendi gündemleri ile kendileri için ve kendi elleri ile inşa ettikleri başka bir şey büyüyor...
Entelektüel çok bilmişliğin, kibirli kendini beğenmişliğin, dibine kadar seçim ve dibine kadar müzakere ezberinin sonu giderek yaklaşıyor...
Bugüne kadar adımıza konuşanlardan Bağımsız yeni bir Yol, sıradan ve basit insanların kendi elleriyle örgütleniyor...
Başka türlü bir şey oluyor...
Hoş bir şey...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.