Suçun büyüğü sende!.
Sorumlu sensin ADA…
Sayısız eşkıyanın tecavüzüyle ahlâkı bozulmuş,
İhanete meyilli Afrodit’in aşka doymamış topraklarından
Dağlarından, ovalarından entrika fışkıran bu ADA’dan
Ne beklenirdi kendine benzetmekten başka?…
Bu yüzden suçlu sensin aslında.
Gecelerini yabancı yataklarda geçirmiş
Sabahın solgun çiçekleri kadınlar bilirim
Fahişeler daha namusludur onlardan
Memleketi sömüren kelli-felli adamlar bilirim
Erkekliğin anlamına uymayacak kadar haysiyetsiz
Çıkarlarından başka şey düşünmeyecek kadar sefil
Ki, köpekler daha onurludur onlardan
“Boynuz kulağı geçermiş” denir hep
Biz seni çoktan geçtik aslında
Sen bile masum kaldın şimdilerin yanında!.
Yine de en büyük suç
Senin mayanda… (*)
Sabahın alacakaranlığında uyandım yine. Eskiden bu saatlerde uyanmak zorunda oluşuma içerler, geç saatlere kadar uyuyanları kıskanırdım. Emekli olduğum zaman ben de onlar gibi uyuyabileceğimi düşünür teselli ederdim kendimi ama hiç de düşündüğüm gibi olmadı çünkü ben yine sabahın köründe, kuşlarla beraber uyanıyorum. Hiç de şikâyetçi değilim bu halimden. Güneşi, yeni uyanan tabiatla; kumruların, kuşların hatta kargaların sesiyle karşılamak sonsuz bir huzur veriyor bana. Aksine, sabahın bu tazeliğinden, bu muhteşemliğinden mahrum olanlara üzülüyorum. Belki de uzun yıllar, betonlaşmış bir kentte, yaşadığım ve ancak hafta sonları baş başa kalabildiğim içindir doğaya olan açlığım… Adaya döner dönmez tabiatın kucağında bir köşe seçişim de bundan...
Sabahın tazeliği, mevsim çiçeklerinin hoş kokusu son zamanlarda yaşadığımız olumsuzluklara rağmen insana yaşama coşkusu veriyor. Bu saatlerde insanın düşünceleri daha berrak oluyor.
*****
Gökyüzü gri bugün.. Güneşin eski parlaklığı, gökyüzünün berrak maviliği yok. Kuşların sesi de azalmış sanki. Çoğunun sıcak diyarlara göç ettiğinden olsa gerek.. Geç kalanlar da kafileler halinde süzülüyorlar gökyüzünde. İlkbaharla birlikte yeniden dönmek üzere gidiyorlar. Zamanlarını ne kadar da iyi biliyorlar..
Dikkat ettiniz mi hiç?.., Ne kadar düzenli, ne kadar disiplinli ve paylaşımcılar?.. Önlerinde mutlaka bir kılavuzları var. Başı o çekiyor, yolu o gösteriyor. Diğerleri belli bir düzende onu takip ediyorlar. Gidecekleri yere salimen ulaşacaklarını bilmenin huzuruyla uçuyorlar. Yol göstericilerine güveniyorlar.
Bizim de kılavuzlarımız var ama yıllardır bizi bir yere götüremiyorlar. Yerimizde saydırıyorlar. Güya bazen yola çıkarıyorlar, gerisin geri döndürüyorlar veya olmadık daha kötü yerlere götürüyorlar. Bu yüzden onlara uzun zamandır güvenimiz yok. Varmışlar yokmuşlar belli değil. Kendilerinden ve çıkar sağlama umudunda oldukları yakınlarından başka kimse umurlarında değil. Onların ve kayırıp zengin ettiklerinin tuzu kuru. Niye umursasınlar ki!.. Olan bunların haricinde olan vatandaşa oluyor. 1974 ten sonra rüyalarında göremeyecekleri kadar zengin oldu bazıları. Güneyden malını mülkünü bırakıp gelen göçmenlerin birçoğu hakkını alamazken çok az veya hiç hakkı olmayanlara ganimet mallar cömertçe dağıtıldı. Her seçim öncesi elde kalanlar da oy toplamak gayesiyle yine dağıtıldı. Torpili olmayanlar hiçbir şey alamadı, eşdeğer puan belgeleri çekmecelerde sarardı, eskidi. Aradan yıllar geçti değişen bir şey olmadı çünkü iktidar sahnesinde genelde hep ayni simalar veya onların mirasçıları oldu ki onlar hep rahatlarına, çıkarlarına baktılar. Hatırlı kişilere karşılıksız büyük miktarlarda krediler verirken; büyük şirketlerin çoğundan vergi alınmaz veya vermeyenlerden hesap sorulmazken, asgari ücrete talim edenlerin faturasını ödeyemedi diye elektriği kesilirken bu memlekette adil bir yönetim sisteminden bahsetmek hiçbir dönemde mümkün olamadı. Bu yüzden de başkaları devreye girdi. Esasen tarihin her döneminde idare edilme alışkanlığı olan bu halk bir türlü kendini idare edecek yetenekte olmadı, adil bir sistem kurmaya gayret göstermedi. Oysa o kadar da zor değildi bu küçücük toprak parçasında bunu başarabilmek.
Şimdilerde durumlar bunların da ötesine, daha kötüye gitti. Halkın ve özellikle dar gelirlinin ekonomik sıkıntıdan feryadı ayyuka çıkarken; siyasiler o meşhur nutuklarını elleri ve kollarıyla ne kadar takviye etmeye çalışsalar, inandırıcı olamıyorlar artık. Çünkü kabak tadı veren bu palavralara artık kimse inanmıyor. Toplumun nazarında zerre kadar itibarı ve güvenirliği kalmayan bu zatı muhteremlerde keşke koltuktan ve çıkardan başka birazcık da gurur olsaydı.
Evet… Mevsim sonbahar… Eski yazılarıma bir baktım da ne çok şey yazmışım bu mevsim hakkında.. Nostalji, romantizm ve hüzün mevsimi diye nitelense de duyguların depreştiği, şiirlerin, şarkıların yaratıldığı ilham veren bir mevsimdi benim için Sonbahar. Şimdiyse sadece çok eski yılları hatırlayıp savaş yılları olsalar da o zamanları özleten bir zaman diliminden başka bir şey değil.
Eski bir şarkı dönüp duruyor kaç gündür beynimde. Sesime ulaşamasa da “kalmadı tesellisi ne şarkının ne sazın” diye dökülüyor yüreğimden ve ağaçlar yaprak dökmek yerine saçlarını yoluyorlar bu Sonbaharda..
(*) Suçlu sensin ada adlı şiirimden
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.