Sol Hareket, 12 Haziran 1958 tarihinde Gönyeli’de gerçekleşen Kördemenli Kıbrıslı Rumarın katliamı ile yüzleşme ve anma eylemi düzenledi.
Kördemenli Kıbrıslı Rumların kamyonlardan indirildikleri yerde toplanılarak, katliamın gerçekleştiği noktaya yürüyüş ile başlayan eylem, kurbanların anılması, çiçeklerin konması, konuşmalar ve Kıbrıslı Rum toplumu ile kurbanların yakınlarından özür dilenmesi ile devam etti.
Sol Hareket Örgüt Meclisi üyesi Hüseyin Demirel tarafından yapılan konuşma şu şekilde;
“Sanırım herkesin malumudur, ancak yine de 12 Haziran 1958 günü olup biteni bir hatırlayalım. 12 Haziran öncesinde tüm Ada genelinde, ama özellikle de Rum ve Türkler’in birlikte yaşadığı Şillura’da etnik kökene dayalı bir gerginlik yaşanır. Köyün kadın, çocuk ve yaşlıları en yakın Türk köyü olan Gönyeli’ye sığınır.
Gerginlik iyice tırmandığı 12 Haziran günü bir grup Kördömen’li Rum, olası bir çatışmada destek olmak üzere Şillura cıvarında pusu kurarlar. Bu bilgiyi alan İngiliz güvenlik güçleri, pusu halindeki Kördömen’li 35 Rum’u tutuklar. Sorguları için Lefkoşa’ya götürülür. Daha sonra, İngilizlerin başka sömürgelerinde de uyguladığı bir yöntem olan “bussing” cezasına karar verilir ve Gönyeli’nin hemen dışında, şu anda bulunduğumuz yerde, kamyonlardan indirilip, köylerine yaya olarak gitmeleri emredilir.
Kördemen’li 35 Rum’un burada indirildiğini gören / haber alan Gönyeli’liler, yaya veya buldukları araçlarla (bisiklet, motosiklet) ve ellerine geçirdikleri tabanca, darp edici, kesici aletlerle Kördömen’li Rumlar’a saldırırlar. Panik halinde değişik yönlere kaçışan Rumlar’dan, resmi kayıtlara göre 8’i (kimi kaynaklara göre 9’u) öldürülür, 5’i ağır pek çoğu da yaralı olarak kurtulur.
Bu arada, buradan yaklaşık 1 kilometre mesafede bir buğday tarlasında yangın çıkar (yangının kimin tarafından çıkarıldığı hala bir muammadır). Dumanları gören İngiliz askerleri gerisin geriye olay yerine gelir ve olaylara müdahele eder.
O günden itibaren bir süre Gönyeli’de ‘örf-i idare’ (sokağa çıkma yasağı) ve bir çeşit lokal sıkıyönetim uygulanır. Köyün erkekleri o zamanki Gönyeli ilkokulunda (şimdiki Barış Kuvvetleri Alayına ait bina) toplanır ve katliamdan kurtulan Kördömen’li Rumlar, failleri teşhis etmeleri için getirilir. Teşhis edilen 8 (kimi kaynaklara göre 11) Gönyeli’li sorgu için Lefkoşa’da karakola götürülür. Yapılan sorgu ve yargı süreci sonunda da idam cezasına çarptırılırlar. Ancak, aynı yılın Eylül ayı içerisinde beraat ederler.
O kara günleri mümkün olduğunca yoruma girmeden aktarmaya çalıştım. Bilgilerimi, okuduklarım ve o günlerin tanıklarından derlediklerimle desteklemeye çalıştım. Ancak bu konuyu ‘Kıbrıs’lı Türk resmi tarihi’ yok saydığından, ve uzun bir süre tabu muamelesi gördüğünden, hakikatler maalesef muhtelif.
Örneğin ekinlerin kim tarafından yakıldığını bırakın, ekinler için bile, bazı kaynaklar ‘arpa’ bazı kaynaklar ‘buğday’ diyor. (Bu konuda birinci elden aldığım bilgi, buğday tarlası olduğudur.)
Daha trajik olanı, öldürülen Kördömenli’lerin sayısıdır; uzun yıllar ‘resmi rakam’ 8 olarak belirtilmiş, sonraları ise 9 denmiştir. (Benim dönemin tanıklarından aldığım daha da ürpertici bilgi, aktarıyorum, öldürülenlerin sayısı için, ‘Ne sekizi, belki kurtulan sekiz kişidir’.)
Katliamda İngilizlerin rolü yine bir başka tartışma konusudur; örneğin, bussing cezasını neden bir Türk köyünün hemen yanıbaşında uygulamaya koymuştur? En azından güvenli bir mesafe gidinceye kadar eşlik edemez miydiler?
Kısacası; tarihimizle yüzleşmeye öncelikle gerçeği ortaya çıkararak başlamamız gerektiği bu münferit olayda bile barizdir. Kalıcı bir barış sağlamanın yolu; hakikati ortaya çıkarmak, hatırlamak (unutmamak), tarihle – ne kadar acı da olsa – yüzleşmek, acılarımıza karşılıklı saygı göstermek, gerektiğinde özür dilemek, ve geçmişte yapılanların sorumluluğunu üstlenerek geleceği kurmaktan geçer.
Son olarak 12 Haziran katliamında babasını ve amcasını kaybeden ve iki yaşında öksüz kalan Andreas Stavros’un dediklerini, Niyazi Kızılyüreğin, ‘Bir Hınç ve Şiddet Tarihi’ kitabından aktarmak isterim:
‘Babam Hristodulos Stavru ile amcam Petros Stavru Gönyeli’de öldürüldüklerinde ben iki yaşındaydım. Annem 28 yaşındaydı ve 5 çocukla dul kalmıştı...Babamız öldürüldü ve annemiz tek başına beş çocuğu büyütmek zorunda kaldı. Bu çok zor bir durumdur. Tecrübemiz bize şunu göstermiştir ki, bu türden olaylar bir daha asla yaşanmamalıdır. Etnik nefretin bedelini suçsuz insanlar ödüyor. Nefretle bir yere varamayız. Ölülere yapılacak en iyi tören, barış ortamı yaratmaktır.’
Katıldığınız, ve bizi kalıcı bir barışa götüreceğine inandığımız bu yüzleşme sürecine katkı koyduğunuz için teşekkür ederiz.”