KKTC’deki yalaka-dolaka “evetçi” takımı yırtına dursun, Türkiye’de ise Türkiye’yi kabak gibi ortadan ikiye bölenler birbirlerini “evet-hayır” diye yiye dursun, 16 Nisan sonrası tufandır, tufan…
Şu anda Türkiye’de bir fırtına vardır ve 16 Nisan sonrasında siyasi ve ekonomik anlamda fırtınanın tufana dönüşme olasılığı çok ama çok yüksektir.
Referanduma anayasa önerilerini hazırlarken Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni kavgalarıyla sokak kahvehanesine, sarhoş meyhanesine çevirdiler, birbirlerini yediler, her türlü rezilliği yaptılar, iktidarın ve muhalefetin birbirine girerkenki “muhabbeti” dingonun ahırını aratmadı…
Bu süreçte, eğer kırıntıları kalmışsaydı da, toplumsal barış adına son kırıntılar da yok oldu, gitti.
FETÖ darbesinde millet bir anlığına bir milli bütünlük sergileme fırsatı yakalamış olsa da, anayasa çalışmalarında o fırsat toz duman edildi, şimdi ise tam bir rezalet, tam bir tahammülsüzlük, benim dediğim olacak-olmaycak kavgası yaşanıyor.
Bir kere gidişat AKP kurmaylarının ve CB Erdoğan’ın istediği gibi değil, anayasa değişikliği isteyen taraf taleplerinin duvara toslayacağını anlamış durumda.
Bunun sebeplerini tahmin etmek hiç de zor değil;
FETÖ darbesinden sonra o zamana kadar AKP iktidarına yakın duranlar ve onların çevreleri artık AKP iktidarının destekçisi değil, ve görünen o ki, son 20 yılda, bu çete ahtapot gibi Türkiye’nin her yanını sarmıştır, ve dahası, dünya çapında yayılmıştır…
FETÖ’de ortaya çıkanlar buzdağının görünen kısmıdır ve derinlerde kalanlar emin olun göstere göstere olmasa da, hayır çıkması ve AKP iktidarıyla Erdoğan’ın duvara toslaması için uğraşıyorlardır…
Aynı şekilde, PKK ile açılım meselesi saçılıma ve saçmalığa, ve en sonunda da şehir savaşlarına dönüşünce, Kürt kökenli vatandaşların büyük bölümü bu fiyaskodan Ortadoğu’daki politikaları konusunda emperyalistlere uşaklık yapan PKK’yı sorumlu tutmamıştır, tam tersine, oyunbozan olarak AKP’yi görmüştür, emin olun…
AKP, PKK ile masaya otururken Ortadoğu’yu baştan aşağıya kana bulayan emperyalistlerin, başta Amerika ve destekçilerinin aslında hedef şaşırtmak ve zaman kazanmak için kuklalarından biri olan PKK’yı kullandığını anlayamamıştır, kukla ile masaya oturmakla emperyalistlerin ekmeklerine yağ sürdüğünü farketmemiştir, tüm uyarılara da kulak tıkamıştır, ancak, çoktan ödenmeye başlanan bu hatanın bedeli daha çok uzun soluklu bir süreçte, çok muhtemelen araya başka aktörlerin de girmesiyle boyut da değiştrerek, ödenmeye devam edecektir ve referanduma da olumsuz yansıyacaktır…
AKP içinde henüz yaprak dökümüne uğramamış ve Fetullahçı olan, ancak şimdilik paçayı kurtarmak için “kral öldü, yaşasın kral” derken, fırsatı bulunca sağ gösterip sol vuracak bukalemunların sayısı da herhalde azımsanacak gibi değildir…
MHP faktörü artık bir anlam ifade etmemektedir, çünkü MHP’nin parti olarak sadece adı kalmıştır, bir de MHP gemisi batarken geminin direğinin ucuna tırmanıp da “ben batmadım, ben hala ayaktayım” diye son bir gayretle tarihin çöplüğüne gitmemek için direnen Bahçelisi kalmıştır, ancak o da nafiledir…
AKP iktidarı, muhalefetle yıllar yılıdır didişirken ekonomiyi savsaklamıştır ve son birkaç yıl içinde Türk lirası çok ciddi değer kaybına uğramıştır, devalue olmuştur, yabancı para birimleri karşısında çok ciddi bir değer kaybına uğramıştır…
Bu devalüasyonun yeni ve kamufle adı “döviz yükseldi”dir…Alakası yoktur, Türk Lirası değer kaybetmiştir.
Bu kayıp da baştan aşağı ekonomiye yansımıştır, iç ve dış borçlar artarken üretim ve özellikle de turizm ve ihracat da çok ciddi darbeler almıştır.
Komşu ülkelerde süregelen çatışmalar ve yine sürekli kötüye giden ilişkiler de ekonomiyi kötü yönde etkilemiştir ve tüm bunlar hem halkın alım gücünün azalmasına neden olmuş, hem de üretici kesimin kabuslar yaşamasına neden olmuştur…
Öyle görünüyor ki, 16 Nisan sonrasında da bu durum giderek kötüleşecektir ve ne iktidardaki AKP, ne de muhalefet bu gidişatın önünü almak, en azından durdurmak için hiçbir çözüm önerisi ortaya koymamaktadır, sadece “evet ve hayıra” odaklanmışlar ve birbirleriyle boğuşmaya devam etmektedirler.
Türkiye’nin güneydoğusunda tam teşekküllü bir Kürt ordusu kurdurulmuştur ve IŞİD ile işlerini bitirdikten sonra Türkiye’nin başına PKK’dan arta kalan çorabı, çok muhtemeldir ki, örmeye başlayacaklardır.
Türkiye’nin içinde onca yıldır örümcek ağı gibi yayılan, Türkiye’yi ahtapot gibi saran, canları istediğinde bombalarla ortalığı darmadağın eden, şu anda ise bir kısmı safdışı edilen, bir kısmı ise derinlerdeki inlerine çekilen ve 16 Nisan’ı bekleyen diğer terör odakları ve destekçileri da ayrı bir tehdittir ve her an aktif olabilirler ve Türkiye’nin son birkaç yılda yaşadığı kabusları tekrar tekrar yaşatabilirler…
Türkiye’nin içine doluşmuş 4 milyon Suriyeli tam bir işgal kuvvetidir ve ekonomik, politik, sosyal ve kültürel yönden Türkiye’yi tam anlamıyla çökertmektedir, belini kırmaktadır…
Bu güruhun içinde eli silah tutan en az bir milyon insan vardır ve bunların içinden birilerini ayartıp da silahlı teröre, anarşiye döndürmek çok ama çok kolaydır, belki de bu işin zemini dış odaklar tarafından çoktan hazırlanmıştır bile…
Bu arada, Amerika 60 Tomahawk füzesini bizim Karpaz burnu açıklarından Suriye’ye salladı…
Neymiş efendim, Esat rejimi kimyasal gaz kullanış da Suriye’de çocukları öldürmüşmüş!
Şahsi kanaatim, her ne kadar Esad rejiminin geçmişi bu konuda temiz olmasa da, zehirli gazın Esat rejimi veya Rusya tarafından değil de, suçu Rusya ve Esat rejimine atsın ve sonucunu oldu bittiye getirsin diye her pisliğin altından çıkan, Türkiye’deki FETÖ darbesini daha biz duymadan dünyaya duyuran ama iş fiyaskoyla sonuçlanınca da “biz bu işi internet oyunu filan sandık” diyen ABD veya kuklaları tarafından yaptırıldığı ve Rusya ve Esad’a karşı bir saldırı şovu bahanesi olarak kullanıldığıdır…
Rusya’nın desteğiyle ABD’nin desteklediği çapulcuları, kiralık katiller sürüsünü zaten her cephede ezen başlayan Esat ya da Rusya neden bile bile böyle bir pisliğe bulaşsın ki!
Öte yandan, BM daimi temsilcisi Amerikalı hatun diplomat, Ortadoğu’yu kimin hangi amaçla cehenneme çevirdiğini, yüzbinlerce çapulcuyu kimin silahlandırdığını, Vietnam’da çocukların üzerine napalm bombalarını kimin yağdırdığını, Kıbrıs’ta faşist darbenin tezgahını kimin hazırladığını, Türkiye’deki faşist darbelerin ve terörün arkasında kimin olduğunu, Irak savaşında ve Afganistan’da onbinlerce masum kadın ve çocuğu “onlar özgürlük getirdik” derken kimin öldürdüğünü ve kurduğu terör örgütleri aracılığıyla öldürttüğünü, Taliban, El-Kaide, El-Nusra, PKK gibi çapulcu sürülerini kimin yarattığını unutmuş, elinde ölü çocukların fotoğraflarını göstererek BM salonlarında şov yapıyor, Rusya’yı ve Esat’ı bu çocukları öldürmekle suçluyor, yüzsüzlükte sınır tanımıyor!
“IŞİD’i Amerika yarattı, Ortadoğu pisliğini Amerika yarattı, ne işimiz var bizim orada, hem paramız hem de canımız gidiyor” diyen Trump da “vur emrini ben verdim” diyor…
Belli ki, çiçeği burnunda başkan Amerikalı silah tüccarları tarafından uyarıldı, birileri kulağına “be efendi, fazla lafazanlık yapma, elimizdeki füzeleri kullanmazsak ve yeni füze üretmezsek iflas ederiz, sonra gider Rusya’dan, Kuzey Kore’den füze almak zorunda kalırsınız, elimizdekileri tüketelim ki yenilerini daha yeni teknolojilerle yapabilelim, böylece silah sanayimiz da ayakta kalsın, hem sen da ilk şovunu yapmış ol…” deyivermiştir…
Belli ki bu daha başlangıç ve arkası gelecek, kim ne derse desin, kesin olan şey kapitalizmin Allahının ve inancının para olduğudur, insan hakları filan değildir!
İlginç olan şeylerden biri ise, füzelerin atıldığı hava üssünde insanların ve uçakların değil, farelerin cirit atıyor olması, füzelerin bol bol çöl faresi avlaması ve sadece birkaç masum insanı öldürmesi…
Tomahawkların en uydurukları 500 bin dolar, gelişmişleri 3 milyon dolar kadar…
Uydurukları atıldıysa, fareler için 30 milyon dolar harcandı demektir, gelişmişleri atıldıysa 180 milyon dolar atıldı demektir…
Milyonlarca insanın katledilmesine, hatta kendi yarattığı kaos sayesinde katledilmesine gık demeyen Amerika, 80 insan öldü diye ölü başına en az bir milyon doları havaya atıyor!
Müttefiği olacak aymaz takımı ise, ABD tarafından başına örülmedik çorap kalmayan Türkiye de dahil olmak üzere, alkış tutuyor!...
Kına da yaksalardı bari, eksik kalmazdı!
Tüm bu kaotik ortam ortada dururken, neye evet, neye hayır dediğini bilmeyen, ama sırf yalakalık olsun diye, sırf korkusundan evet diyen, alternatif üretmekten aciz kalan ve sırf inat olsun diye hayır diyenlere soralım…
Özellikle de KKTC’de evet borazanı öttüren ve hayırcılara her türlü şekilde belden aşağı saldıran yalaka dolaka takımına, kraldan çok kralcı kesilen ve duruma göre renk değiştiren bukalemun takımına soralım:
Referandumda evet çıksa ne olur, hayır çıksa ne olur…
Evet çıksa, birileri elinde sihirli değnekle bir çırpıda kaosu mu ortadan kaldıracak, ortalığı tertemiz mi edecek!
Ve, hiçbir alternatif üretmeden sadece “hayıra” odaklanan, sadece eleştiri yapan tayfaya soralım…
Hayır çıksa, kaos ortadan mı kalkacak, ortalık bugünkünden daha mı temiz olacak, kaosu yok edecek bir alternatifiniz var mı!
Yok öyle birşey, olan şudur:
AKP, yılların iktidar partisi ve mutlak iktidar gücü olarak, karşı karşıya kaldığı muazzam tehdidi hissetmiş, hatalarının bedeliyle yüzleşmek ve hatalarını telafi etmek yerine, artık kendinden emin olamadığı için son bir güven tazeleme, ve bu güven tazeleme ile gücünü artırma girişimine kalkışmıştır.
Ancak ve ancak, henüz FETÖ olayının kötülüğü hafızalardan silinmemişken ve AKP’nin geçmişi ile de doğrudan ilişkilendirilmişken, anayasa değişikliği ile kalkışılan güven tazeleme yöntemi daha başından sakat olduğu ve toplumsal bütünleşmeye değil, tam tersi, toplumsal bölünmeye yol açtığı için sonuç da nafiledir…
Bugüne kadar, ABD, AB, Rusya, Ortadoğu’daki komşuları gibi bir şekilde işbirliği veya işbölümü içinde olduğu tüm paydaşları ve ülke içinden destek aldığı kesimlerin bir kısmı AKP’nin fişini çekmiştir ve hepsi de AKP sonrası Türkiye’nin durumunu beklemektedir.
Ne ABD, ne AB, ne de Rusya ve yakın çevredeki komşu ülkeler AKP ile yola devam etmeye istekli değildirler ve her halleriyle bunu da belli etmektedirler.
Hatta, gerekirse, AKP’nin ve Erdoğan’ın ortadan kalkması ve kendileriyle uyumlu bir başka iktidarın ortaya çıkması için ellerinden geleni artlarına da koymayacaklardır, ki Türkiye için en tehlikelisi budur: Türkiye iktidarının dıştan güdümlü olarak yeni baştan dizayn edilmesi!
Türkiye’deki muhalefet ise AKP’nin beceriksizliklerini, hatalarını halka anlatamamış, AKP’nin tüm fiyaskolarına rağmen AKP iktidarının karşısında ancak nal toplamıştır ve her iki tarafın akıl almaz saplantıları ve hırsları ülkeyi uçurumun eşiğine sürüklemiştir, içten ve dıştan her türlü saldırıya maruz kalacak hale getirmiştir…
Ne iktidarı, ne de muhalefeti, güçlü bir ekonomiye sahip olunmadıkça, yakın dünyada olan bitenin nasıl ve neden yaşandığını, nasıl bir uluslararası tezgahla karşı karşıya kalındığını anlayıp da ona göre siyaset geliştirmedikçe, asla güçlü siyaset yapılamayacağını, hiçbir konuda belirleyici bir rol üstlenilemeyeceğini, ekonominin aldığı darbelerin siyasi yansımalarının çok pahalıya patlayacağını ve kolay kolay telafi edilemeyeceğni, ve dahası, bölgede kaos yaratmak için ABD tarafından yaratılan terör örgütleriyle, şeytanın sapık piçleriyle aynı sahada dansetmenin, bukalemunlarla kol kola gitmenin nelere mal olacağını anlayamamıştır.
Malesef ki, bugün içinde bulunulan kaos bize çok daha pahalıya mal olacak gibi görünüyor, özellikle de 16 Nisan’dan sonra Türkiye’ye karşı dıştan gelecek ve içteki kaosu daha da ateşleyecek siyasi ve ekonomik saldırıların, entrikaların dozunun giderek artması beklenmelidir…
İnsan bazen haksız çıkmayı ister…
İstanbul’da, Ankara’da ortalığı defalarca cehenneme çevirdiklerinde ve yaptıkları yanlarına kar kaldığında, çok daha büyüğünü yapabilecek bir güce sahip olduklarını ve daha en kötüsüyle yüzleşilmediğini bu satırlarda defalarca dile getirmiştim ve yanılmayı dilemiştim.
Ancak gelişmelere bakıldığında, özellikle de FETÖ darbesi geldiğinde, görünen köy kılavuz istemezdi ve kötülükler devam etti.
Bu gidişatta, yukardaki detaylara ve denklemlere baktığımızda, kötülüklerin devam edeceği de açıktır.
Keşke biraz akılcı bir yöntem izlenseydi de anayasa değişikliği toptan evet veya hayır şeklinde değil, madde madde onaya sunulsaydı, böylece, en azından halkının çoğunluğunun neye evet, neye hayır dediği de ayrıntılı şekilde ortaya çıkardı ve halk da bu kadar büyük bir kamplaşma içine girmezdi.