19 Mayıs 1919’da Samsun’da

Mesut GÜNSEV

MESUT GÜNSEV  Yarın 19 Mayıs Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı. Em. Hava Albay Kemal İntepe ,1984 ün Mayıs ayında  124 yıldır yayınını sürdürerek bir rekora da giden “Silahlı Kuvvetler Dergisi”nde bir anısını yayınlamıştı.Bu yazı,  Kurtuluş Savaşımızın başladığı gün 19 Mayıs 1919 sabahı gerçekleşen tarihi bir olayı anlatmaktadır. Ve daha Samsun'a çıkış esnasında “Kurtuluş Savaşını “başlamadan bitirmek isteyen İngilizlerin, kimsenin aklına gelmeyecek bir olayın gerçekleşmesiyle bu emellerine ulaşamamalarını bizzat yaşayan kişinin ağzından yazılmıştır: “1941 yılında İngiltere’ye uçuş eğitimi için gönderilmiştik. Londra’ya vardığımızda, grubumuzun İngiliz makamları ile irtibatını sağlamak üzere yaşlı bir İngiliz hava binbaşısını irtibat subayı olarak atamışlardı. Adı Mr. Salter olan bu subay Türkçeyi  bizlerden daha iyi konuşuyordu. Mr. Salteri birkaç defa  eşi ile birlikte ikindi çayına davet ettim. O da beni akşam yemeklerine evine çağırıyordu. Bir akşam bana şunları anlattı: 1919 yılında Piyade Binbaşı Salter olarak Samsundaki  İngiliz işgal Tabur komutanı idim. 18 Mayıs1919 günü  İstanbul’daki İngiliz işgal kuvvetleri komutanlığından  şifreli bir telsiz telgrafı aldım. Bu telgraf; 16 Mayıs  1919 günü , Mustafa Kemal adında bir Türk generalinin,  Bandırma Vapuru ile İstanbul’dan görevli olarak  ayrıldığını ve fakat vapurdan gönderdiği telgrafta  istifa ettiğini, eğer Samsuna inecek olursa tutuklanarak  İstanbul’a gönderilmesini istemekte idi.  Kumandanlığımın bu emrini en iyi şekilde yerine  getirebilmem için ilk iş olarak tabur subaylarımı  toplayarak kendilerine telsiz emrini okudum ve gerekli  emirleri verdim. Şehirdeki durumu görmek için Samsun’a  indim. Şehir her zamankinden daha kalabalıktı. Bu kalabalık pazar kalabalığından farklı bir görünümde idi. Siyah çizmeli, kilot pantolonlu ve siyah kalpaklı, sert bakışlı kimselerin çokluğu dikkat  nazarımı çekti. Sonradan, bunların Türk subayları olduğunu öğrendim. Durum çok nazikti. Dört gün önce  Yunanlılar İzmir’i işgal etmişler ,Türkler buna çok sert  bir tepki göstermişlerdi. Rum tercümanım çok korkuyordu.  Bütün gece hiç uyumadan yatağımda döndüm , durdum.  19 Mayıs günü sabah erkenden iskeleye gittim. Sabah namazından çıkan herkes sahile inmişti.  Kurtarıcılarını bekliyorlardı. Bir olay çıkmaması için taburumla bütün iskele ve civarını kordon altına  aldım. Denizde, batı tarafında bir duman göründü. Sahildeki  kalabalığın heyecanı son haddini buldu. Bir de gördüm ki her askerimin arkasında siyah çizmeli kara kalpaklı  bir Türk subayı duruyor. Hepsinin silahlı olduğu  muhakkak. Vapur iyice göründü. Bazı il ve belediye görevlileri  sandallarla vapurun demirleyeceği yere doğru gitmeye  başladılar.  Görevimi, iskele üzerinde yapamayacağımı düşünerek  ben de motoruma atlayıp vapura doğru hareket ettim. Vapura ilk varan benim motorum oldu. Beraberimde getirdiğim iki erimi motorda bırakarak tercümanımla birlikte vapurun  iskelesine tırmandım. İskelede beni selamlayan iki  tayfaya; Vapurdaki generali görmek istediğimi söyledim. Bir tanesi önümüze düşerek bizi salonun kapısına  kadar götürdü. Kapıdaki görevli, durumu içeriye  bildirdi ve geriye dönüp bizi içeriye aldı. Herkes  ayakta idi. Ortadaki mavi gözlü, sert bakışlı kişi ile  göz göze gelince ne söyleyeceğimi şaşırdım. Sert bir  asker selamı verirken ağzımdan şu sözler döküldü: “Taburum emrinizdedir.” Bunu nasıl söylemiştim? Daha önce hiç böyle bir şeyi  aklımdan dahi geçirmemiştim. Tercümanım bir an  durakladı. Kendisine dönüp bakınca hemen toparlandı ve Türkçe olarak generale iletti. Mustafa Kemal Paşa’nın  yüzünde hafif bir tebessüm belirdi. Teşekkür etti ve  beni de yanına alarak dışarıya çıktık. Öteki  sandallar da vapurun etrafına varmışlardı. Gemiye çıkmış olan birkaç kişiyle tokalaştıktan sonra  vapurdan benim motorumla ayrıldık. İskeleye vardığımızda muavinim koşarak yanıma geldi. Kendisine; Taburu safta toplamasını, silah çattırmasını ve Türk  makamlarına teslim olmalarını söyledim. Biraz  durakladıktan sonra emir tekrarı yaparak selam verip  ayrıldı ve emrimi aynen yerine getirdi. Taburu o siyah  çizmeli, kara kalpaklı kişiler teslim almıştı.  Yanılmamıştım. Onlar hakkında edinmiş olduğum bilgiler doğru çıkmıştı.  Mustafa Kemal Paşa; benim yanıma, o siyah çizmeli kara kalpaklı kişilerden birini vererek kendi makam  otomobilimle- tabii kendi şoförümle birlikte- misafir edileceğimi söyledikleri Ankara’ya gönderdiler. Taburumun  erleri de; Çorum, Çankırı ve Kastamonu’da kurulan esir  kamplarına yerleştirilmişler…  Kurtuluş savaşının sonuna kadar Ankara’da, Ogüstüs  Mabedinin yanındaki Hacıbayram Camiinin önündeki cadde  üzerinde bulunan iki katlı ahşap bir evde kaldım. Hizmetimi göreceğini söyledikleri, fakat aslında  gardiyanım olan ve sıksa suyumu çıkaracak kuvvetteki bir  kadınla dört seneye yakın bir süre bu evde oturdum. Savaşın sonunda imzalanan anlaşma gereğince ben ve  taburum, Malta’daki Türk esirlerle değiştirildik.  İngiltere’ye döner dönmez tutuklandım ve divanı harbe  verildim. Ben askeri hapishanede tutuklu iken ziyaretime gelen ailem ve ebeveynim, savunmamı yapabilmem için bana birçok gazete ve kitap getirmişlerdi. Onlardan  yararlanarak, kısa, fakat öz bir savunma hazırladım. Bana isnad edilen suç taburumu hiç direnmeden teslim edişim idi. Yüksek Askeri Mahkemenin önüne  çıktığımda savunmamı büyük bir soğukkanlılıkla  okudum ve şu cümlelerle bitirdim : “Sayın hakimler Başbakanımız Lloyd George’e Avam  Kamarasında şöyle bir soru sorulmuştur:’ Yunanlıları  silahlandırarak 15 Mayıs 1919da İzmir’e çıkardık ve o  tarihten bu yana milyarları bulan (sterling) masraflar  yaptık. Sonuç ne oldu? Yunanlılar İzmir’de denize  döküldüler ve Anadolu’daki bütün Rumlar atıldılar veya  muhacerete zorlandılar. Bizim kazancımız nedir? ‘ Bu soruya karşılık Başbakan Lloyd George şunu söylemiştir: ‘Yüzyıllar bir veya iki dahi yetiştirir. XX. Yüzyılın dahisinin Türkiye’den çıkacağını ben nereden bilebilirdim?’ “Görüyorsunuz sayın hakimler, karşınızdaki bu subay, Başbakanımızın bahsettiği, XX.Yüzyılın dahisi ile hiç beklemediği bir anda karşı karşıya ve göz göze  gelmiştir. Ne yapabilirdi? Eğer ben başka türlü hareket edecek olsa idim, bugün benimle beraber bütün taburumun  mezarlarını ziyarete gidecektiniz. Fakat şimdi, eceli ile  ölmüş olan üç erimizin dışında hepimiz sağ salim yurdumuza dönmüş, ailelerimize kavuşmuş durumdayız.Karar yüksek adaletinizindir. “ Beraat ettim ve terhise tabi oldum. Sivil hayatta bir  tütün şirketinde iş buldum. Şirketim Abdullah Cigarette  adındaki Türk tütünü ve Virginia karşımı sigarayı çıkartıyordu. Ben Türkçe’yi çok iyi konuştuğum için  beni bir kursa tabi tutarak tütün eksperi yaptılar ve Türkiye’ye gönderdiler. İlk iş olarak Mustafa Kemal Paşayı ziyaret ettim. Beni kabul buyurdular ve ilgililere, Türkiye’deki ikametim hususunda yardımcı olmalarını ve kolaylık göstermelerini emir buyurdular. Ailemle birlikte ikinci Dünya Savaşına kadar, tütün üreten köylerde, Türk köylüsü ile birlikte yaşadım. Ben ve ailem Türk köylüsünü o kadar çok sevdik ve o kadar çok benimsedik ki eğer hükümetimiz tarafından resmen İngiltere’ye çağrılmasaydık Türkiye’de kalmayı tercih ederdik. İngiltere’ye döndüğümüzde beni hava bakanlığından çağırdılar ve yeni görevimi bildirdiler. Çok sevindim ve müjdeyi aileme büyük bir zevkle bildirdim.  Beni terhis olduğum rütbe ile Kraliyet Hava Kuvvetleri’ne (RAF) almışlardı. Görevim istihbarat Başkanlığında idi. Türkiye ile İngiltere arasında 1939da yapılan bir anlaşmaya göre İngiltere’ye uçuş eğitimine gönderilecek olan subayların RAF ile irtibatını sağlayacaktım yani yine Türk’lerle birlikte olacaktım…. Mr. Salter ile iki yıldan fazla bir süre birlikte bulunduk. Bu süre içerisinde bizleri daima savundu ve kendisini daima bizden saydı. “ Karanlığın en koyu olduğu an, Aydınlığın en yakın olduğu zamandır. Selam olsun cumhuriyete kan ve can verenlere…