Peşinen sonda söyleyeceğimi şimdi söyleyim. Temelde değişen hiçbirşey olmadı. Hatta daha fazla Türkiye’ye ve onun bize uygun gördüğü ekonomik ve sosyal düzene geçtik. Yaşım gereği Kıbrıs'ta iki toplum arasında yaşanan tüm gergin günlerin ve çatışmaların içinde geçen bir ömrüm oldu. 20 Temmuz 1974 yılına gelinceye kadar eğer 1960-1963 yılları arasında kalan Kıbrıs Cumhuriyeti yıllarını saymassak her günümüz 20 Temmuz gibi bir günü bekleyerek geçti diyebiliriz. Şunu da hiç aklımızdan çıkarmamamız lazım.Kıbrıs Türk ve Rumları hiçbir dönemde müştereken veya ayrı ayrı bağımsızlığı savunmadılar.Rumlar EOKA adı altında Yunanistan’a ilhakı,Türkler de Ya Taksim ya ölüm tezi altında adanın yarısını Türkiye’ye bağlama mücadelesi verdiler. Bu dönemleri üçe ayırarak değerlendirebiliriz.
1- 1960’a kadar olan zaman diliminde uluslar arası güçler başta İngiltere olmak üzere toplumu bölmeye yönelik çalışmalarının yaşandığı bir dönem olmuştur.Genelde yaşananlar iki toplumun birbirine düşman edilmesi için yapılan provakasyonların yaşandığı,eğitim sistemlerinden karşılıklı Türkçe ve Rumca öğrenimin kaldırıldığı,insanların köylerden ve mahallelerden ayrılıp karma köy ve karma mahallelerden ayrılıp sadece Türk ve Sadece Rum’ların yaşadığı köy ve mahallelere dönüşme.Bunu başardılar.Türk nufusun daha az olmasından dolayı Türkler bu uygulamadan en çok zarar gören taraf olmuştur.Bu dönemler Türkler daha fazla işsizlik ve yoksulluk çekmişlerdir.Bunu bilen İngilizler bizim liderliğimizin da desteğini alarak işsiz Türk gençlerini İngilizlerin safında EOKA örgütüne karşı kendilerini koruma adına vede iki toplum arasındaki düşmanlığı körükleme adına Komando ve Oksilyari polis adı altında İngiliz polisi yazmışlar ve Rumların karşısına dikmişlerdir. 2- 1960-1963 dönemi Ekonomik ve sosyal yönden Kıbrıs Türk’üne yeni bir boyut kazandırmış bir anda Cumhuriyetin tanıdığı %70-%30 uygulaması ile herkese devlette iş imkanı açılmış,esnaf ve zanaatkarın işleri da artmıştır.Hatta bu dönemde devletteki %30 kontenjanımızı bile dolduramadık.Özellikle yüksek öğrenim gerektiren dallarda çok çok ciddi insan gücümüzün eksik olduğunu gördük.Neden bizim liderlerimiz bu konuda toplumu o güne kadar yönlendirmedi pek anlamış değilim.Acaba eğitimli kadroların artması ile kendi egemenliklerinin tehlikeye gireceğini mi düşündüler diye ciddi endişelerim var.Bu dönemin bize kattığı en büyük değer bu günleri yaşayan ailelerimiz sanki müştereken bir karar vererek çocuklarının yüksek öğrenim görmesi hususunda görülmeyen bir konsensus sağlamaları olmuştur. 3- 1963-1974 dönemi iki bölgeliliğin gettolar halinde yaşandığı bir dönem.Bu dönemde başta aldıkları maaşlardan feragat ederek katkı koyan ailelerimizi anmak gerekir.1960 sonrası komando ve Oksilyari polis ailelerinn korku nedeniyle adadan İngiltere’ye göç etmiş nüfusun mücadele noksanlığını da kendi arasında dayanışma ile minimize eden bir Kıbrıs Türkü var.Bu dönemde Liderliğimiz herşeyin yaratıcısydı,Zengin kim olacak,fakir kim olacak,kahraman kim,casus kim,,,,,,,kim kim kim..herşeyin kimliğini liderlerimiz belirlemekteydi.Hatta ilginç bir şey bir dönemde birini dövmeye karar verdiğinizde yolda yüksek sesle birisine ‘’Sen kimsin be da Denktaş’a söven ‘’diye bağırıp ona bir tokat atmanız yeterdi çevredekiler onun hakkından gelirdi.Bu gibi daha nice nice anılar var.
İşte küçük özetler halinde anlattığım bu dönemlerde hep Kıbrıs Türkü 20 Temmuz gibi bir günü hasretle bekledi ve böylesi bir günü kendisi için bir ‘’Kurtuluş günü’’ olarak algıladı.Biz bunu yüksek sesle dillendirdiğimiz dönemde Rum’lar da kendi karargahlarına ‘’Erkeksen gel al’’diye yazılar yazdılar.20 Temmuz 1974 ‘e kadar biz bekledim da gelmedim şarkısını söyleyerek mücadelemizi sürdürdük.. 15 Temmuz 1974 günü Kıbrıs Türk’ü için bir dönüm noktası oldu.Kısa bir süre önce Yunanistan’da yapılan faşist darbe 15 Temmuz 1974 günü bir yansıma ile Makarios’a karşı Nicos Sampson tarafından faşist bir darbeyi tetikledi. İşte bu noktadan sonra çok uluslu güçler sözde demokrasi adına 20 Temmuz 1974’de Kıbrıs’ta barışı sağlamak için Türkiye’nin önünü açtılar.Bir anda Kıbrıs Rumları kendi aralarında savaşırken Türk askerleri ile savaşmak zorunda kaldı ve sonuç malum. O müdahale günü ben Baf’da idim eğer Lefkoşa’da olsaydım belki da ilk gördüğüm Türk tankının altına yatıp bu günleri yaşadığım içim hayatıma son verebilirdim.Yıllarca beklediğimiz gün gelmişti ve Türkiye adadaydı. Ancak hemen sonrası gelişen olaylar hiçte bizim özlediğimiz gibi gelişmedi.Bir anda bu harekatın sonunda Yunanistan’da cuntacılar devrildi ve yerine demokrasi geldi.Güneyde faşist Sampson gitti ve 15 Temmuz’da adadan kaçan Makarios geri geldi ve demokrasiye geçti.Bütün bu iki olayın dışında Türkiye’nin kabulü ile Birleşmiş milletlerde adanın temsil hakkı Kıbrıs Cumhuriyetini temsilen içinde Kıbrıs’lı Türklerin olmadığı Kıbrıs Cumhuriyetine verildi. Bu kabul ve temsiliyet gelişerek devam etti ve sonunda yine Türkiye’nin onayı ile tek Taraflı Avrupa Birliğine girmesi onaylandı. Peki bütün bunlar olurken Kıbrıs Türkü ne oldu?Uluslar arası bir kararla esir mübadelesi yapılarak Güneydeki Türkler Kuzeye güvenli bir bölgeye toplandı ve ada ikiye bölündü. Belki bu güne kadar sıcak savaş yaşanmadı.zaman zaman sınır gerginlikleri oluştu,hala daha aşırı fanatik grupların da sergilediği ufak tefek olaylar meydana gelmektedir.2002 yılından itibaren sınır kapıları da açıldı vede kayda değecek çirkin olaylar yaşanmadı. 1974 yılından önce ben Türkiye’de eğitim yapmaktaydım.O dönemde Türkiye’yi yönetenler hiç de iyi yönetemiyorlardı.Halk üretimden kopuk sermaye ve ağaların esiri gibi yaşıyorlardı.o dönemdeki meclis yapısını Çetin Altan ‘’Ben Milletvekiliyken’’ adlı eserinde çok güzel anlatmaktadır.Kıbrıslı öğrenciler ailelerinin Kıbrıs’ta yaşadıkları kısıtlı döneme rağmen ordaki öğrenimlerini kıbrıs’ta olup Türkiye’de olmayan eşyaların satışından elde ettikleri karlarla sürdürmekteydiler.Düşünün ö dönemde şemsiye,battaniye,oyun kağıdı vede birçok şey Türkiye’de yoktu,Zengin kesim bunları Kıbrıslıların götürüp sattığı ve adına Amerikan pazarı dedikleri yerlerden alıyorlardı. 20 Temmuz 1974’de Kıbrıs Türkü ile birlikte Türkiye Kıbrıs’ta başta 162 adet fabrika olmak üzere binlerce dönüm narenciye vede bunları işleyeceği fabrikalar buldu.Bu üretim sektörü dışında Avrupa ve dünya ile ticari ilişkiler kurup ithalat yapabilen bilinçli bir ticaret erbabı. Aradan geçen 41 yıl Güney Kıbrıs’da ve bizde neleri değiştirdi, Şimdi Güney Kıbrıs Cumhuriyeti AB üyesi bir ülke.ancak Türkler Kuzeyde yaşadıkları vede AİHM kararlarına göre Türkiye’nin bir alt yönetimi olduğundan kuzey olarak AB muktesebatının dışında kaldılar. Topografik yapımız değişti,Demografik yapımız değişti,sosyal yapımız değişti. 162 fabrikamız artık yok,binlerce dönüm narenciye alanımız yarısından aza inmiş,bu ürünü işleyecek fabrika sayısı 1974’de kalanın üçte biri.Üretim ve ihracat yok.Abat kararları nedeniyle üçüncü ülkelere ihracatımız olmadığı gibi Türkiye’ye de ihracatımız nerdeyse sıfır.Kıbrıslı artık tamamıyle üretimden koparılmış ve tüketici bir toplum yaratılmış. Dünya tarafından izole edilmiş gençlerimizin yurtdışında yapması gereken birçok aktivite yapılamamakta hatta bu aktivitelerini Türkiye’de bile gerçekleştirememektedirler.Örneğin Akdeniz Olimpiyatlarına katılmak için giden gençlerimiz gerisin geriye dönerken açılış seramonisinde Türkiye’li bakan ve yetkililer geçen tanımadıklarını iddia ettikleri Kıbrıs Cumhuriyeti kafilesini ayakta karşılamışlar ve onlar için çalınan yunan marşını dinlemişler bayrağını göndere çekmişlerdir. Sanayi ,Ticaret,Turizm ve spordaki bu engellmelere bir da yönetim şeklini sorgulamak gerekir.Anayasamızın geçici 10.ncu maddesine göre tüm makamlarımız savaş hali bitinceye kadar Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığına bağlıdır.Bu komutanlığın başına bir Kıbrıslı Türk gelemez,Sivil savunma başkanı Kıbrıslı Türk olamaz,KKTC Merkez bankası başkanı Kıbrıslı Türk olamaz,İtfaiye dahil güvenlik ile ilgili birimler hep G.K.Komutanlığına bağlı. Düşünün aradan geçen 41 yıl içinde savaş hali bitmemiş,Tüm üretim kurumlarınız tüketilmiş,kısıtlı üretimimizi ihraç edemiyorsunuz,Türkiye’ de sizden mal almıyor.Yönetiminizin ana noktaları TC tarafından yönetiliyor.Biz Türkiye’den gelen malları gümrüklü alan fakat tanımadığı güney yönetimine gümrüksüz satan bir Türkiye.Size yılda 1.8 milyon dolarlık mal satarken sizden sadece 100 milyon dolarlık mal alan bir Türkiye Özetle bize üçüncü ülkelerden daha çok ambargo uygulayan bir Türkiye.Bizdeki tüm kurumları denetim altında tutan ancak bizi Türk görmeyen bir Türkiye Bizden her şeyi alıp gitmesine vede bizi kendisine muhtaç hale getirdikten sonra bize Besleme diyen bir Türkiye.Güneye gümrüksüz bana gümrüklü mal sattığı için güneyden mal alan Kıbrıs Türkünü aşağılayan birTürkiye.Güneyle her türlü spoif faaliyeti sürdürürken Kıbrıslı Türk takımları ile dostluk maçı yapmayan bir Türkiye.Ululararası tüm temaslarda Güneydeki yönetimi Kıbrıs’ın tek temsilcisi oarak karşısına alan bize da kendi ekibi içinde gözlemci statüsü verebilen bir Türkiye. Maalesef 41 yıldır biz Kıbrıs Türk’ü Türkiye’ye diyetimizi ödeyemedik.Yıllar yılı onun ileri karakolu gibi (Ki onu Kıbrıs konusuna taraf yapmak için sürdürdüğümüz mücadeleyi çoktan unutmuşlardır)hiçbir menfaat beklemeden canımızla,malımızla yürüttüğümüz mücadelemizin sonucu bu mu olacaktı. 1974 sonrası Türkiye’si hızla sosyal ve Ekonomik yönden gelişen bir Türkiye olmasına karşın.gelen giden hiçbir siyasi yönetimin Kıbrıs’a Kıbrıslı Türk’e bakış açısı değişmemiştir.Hep Kıbrıs Türkü ezilmiştir.Bunu da burdaki işbirlikçileri ile birlikte başarmışlardır.1974 sonrası işte bu işbirlikçileri gibi mutlu bir azınlık yaratark Kıbrıs Türkünü yok olma noktasına getirmişlerdir.En son TC’nin dayatması ile geçirilen ‘’GÖÇ YASASI’’ diye adlandırdığımız yasa bunu son örneklerindendir. Sonuç olarak Savaşta kaybeden taraf olan Güney Kıbrıs hem Faşist Sampson darbesinden kurtulup demokrasiye geçmiş ,hemde Türkiye’nin vede Liderimizin çözümsüzlük siyaseti yüzünden bu gün Tüm Adayı temsilen Kıbrıs Cumhuriyeti adına AB üyesidir.Türkiye’nin AB’ye giriş sürecini engellemektedir.(Gerçi Kıbrıs Cumhuriyetinin böyle davranması Türkiye’nin hoşuna gitmektedir,çünkü gümrük birliği andlaşması geçerlidir ,tam üyeliği içinde zamanı erken bulmaktadır)Güney Kıbrıs yani Kıbrıs Cumhuriyeti her alanda tanınan tanımayana karşı da tanımıyanların kınanmasını sağlayan bir konumdadır. Biz Kıbrıs Türkü.1974 sonrası elde ettiği tüm kazanımları hep Türkiye’nin kazanımları için tükettik.Tüketmekte da devam etmekteyiz.Bu tükenişe karşı koyanlar hep cezalandırılmıştır vede cezalandırılmaya devam edilmektedir.20 Temmuz 1974 benim için ne kadar mutlu bir günse bu kadar tükenmişlikten sonra artık benim için mutlu bir gün olmaktan çıkmıştır.Gün bu günü şimdikiler gibi şafak nöbeti tutarak geçirmek günü değildir.Biz bu nöbeti yıllarca tuttuk ve 20 Temmuz 1974’de bu görev bitti. GÜN ARTIK BARIŞ İÇİNDE ULUSLARASI HUKUĞUN İÇİNDE YER ALAN VE TÜM ÖZGÜRLÜKLERİMİZİ KULLANACAĞIMIZ BİR ÇÖZÜMÜN NÖBETİNİ TUTMAK ZAMANIDIR. GELİN HEP BİRLİKTE KURUMLARIMIZI GERİ İSTİYORUZ NÖBETİ TUTALIM. GELİN HEP BİRLİKTE BİZ BESLEME DEĞİLİZ NÖBETİ TUTALIM, GELİN HEP BİRLİKTE BİZE TÜRK DEMEYENLERE KARŞI TÜRKLÜĞÜ SİZDEN ÖĞRENECEK DEĞİLİZ NÖBETİ TUTALIM, GELİN SİZ MÜSLÜMAN DEĞİLSİNİZ DİYENLERE KARŞI MÜSLÜMANLIĞI SİZDEN ÖĞRENECEK DEĞİLİZ NÖBETİ TUTALIM. GELİN HEP BİRLİKTE KIBRIS’TA BARIŞ NÖBETİNİ TUTALIM.