3. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu Cenevre'den bir sonuç çıkmaz!

“ Cenevre’den Sonuç Çıkmazsa, Ki Ben Çıkacağına İnanmıyorum; Derhal Türkiye İle Uyum İçinde KKTC’nin Tanınması Çalışmalarına Başlanmalıdır”

3’ncü Cumhurbaşkanı Eroğlu, Rum Tarafının Uzlaşmazlığının Devam Etmesi Nedeniyle Cenevre’den Bir Sonuç Çıkacağına İnanmadığını Vurguladı:

“ Crans Montana Federasyon Görüşmeleri İçin Son İdi ve Rumlarla Federasyon Kurulamayacağı Ortaya Çıkmıştır”

“ Cenevre’den Sonuç Çıkmazsa, Ki Ben Çıkacağına İnanmıyorum; Derhal Türkiye İle Uyum İçinde KKTC’nin Tanınması Çalışmalarına Başlanmalıdır”

“ KKTC ve Türkiye Heyetlerine Cenevre’de Başarılar Diliyorum, Doğru Yoldadırlar ve Tam Desteğimiz Kendileriyledir”

3’ncü Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, “ Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ve ilgili ülkelerce Kıbrıs’ta yapılması gerekenin 2 Devlet gerçeğinin kabul edilerek bu iki Devleti işbirliği içine sokacak bir antlaşmanın sağlanmasına katkı koymak olduğunu” vurguladı.

Derviş Eroğlu, “ kendisi dahil geçmişteki tüm Cumhurbaşkanlarının Rum tarafının uzlaşmazlığını ve aşırı isteklerini bile bile bir federal çözüm olur umuduyla çaba gösterdiklerini ancak bunun olmayacağının Crans Montana’daki son toplantıda da net bir şekilde ortaya çıktığını” kaydetti.

Eroğlu, “ dünyanın bazı önde gelen ülkelerinin işine öyle geliyor diye 50 yıl daha kendimizi Rumlarla federasyon görüşmeye mahkum edemeyiz. Cenevre’den bir sonuç çıkmazsa derhal Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması için Türkiye ile tam bir uyum içinde çalışılmaya başlanmalıdır. Birlik olursak bunun başarılabileceğinden eminim” dedi.

3’ncü Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu 27-29 Nisan tarihlerinde İsviçre’nin Cenevre kentinde yapılacak beş artı bir gayri resmi Kıbrıs görüşmeleri ile ilgili olarak şu değerlendirmeyi yaptı:

“ Daha önceleri de açıkladım; Crans Montana’da Rum tarafı bir kez daha çözümü reddetmiştir.

Annan Planı’nda olduğu ve 28 Mayıs 2004’te BM Güvenlik Konseyi’ne sunulan Annan raporunda belirtildiği gibi Rumlar aslında bir çözümü reddediyorlar.

Onların kendi kafalarında oluşturdukları bir çözüm vardır ve bu çözüme kadar her türlü öneriyi reddedeceklerdir. Onların kafasındaki çözüm Türk askerinin adadan çıkarıldığı, Türkiye’nin garantörlüğünün sıfırlandığı, 1974 öncesine dönüşün önünün açıldığı çözümdür. Bunu elde edecekleri bir çözüm şekli ortaya çıkmadığı sürece tüm süreçleri çökerteceklerdir. Dünya mademki kendilerine bir yaptırım uygulamıyor, Kıbrıs Türkü’nü cezalandırmaya devam ediyor neden yapmasınlar ki?

Dolayısı ile iş bize ve Anavatan Türkiye’ye düşer.

Çok istismar edilmeye çalışıldığı için bir kere daha benim Cumhurbaşkanlığım döneminde görüşme sürecinde neler yaşandığını çok kısa olarak anımsatmak ve 11 Şubat 2014’te neden Rum lider ile federal çözüm öngören bir ortak açıklamaya imza attığımı açıklamak istiyorum.

2010’da ben göreve geldikten sonra 2015 yılına kadar sırf Rumların gerçek niyetleri ortaya çıksın diye Annan Planı’nın hazırlığı için yapılan liderler görüşmelerinin üç katına yakın görüşme gerçekleştirilmiştir

Benim dönemimde tam 77 kez liderlerin de katıldığı görüşmeler yapılmıştır.

ABD ve İsviçre’de 5 kez BM Genel Sekreteri’nin de katıldığı liderler zirvesi yaptık.

Söz konusu bu dönemde ne  Dimitris Hristofyas, ne de Nikos Anastasiadis bizim önerilerimize olumlu yaklaşım göstermemişlerdir.

Bugünkü Rum lider 2013 yılı Şubat ayında Rum Yönetimi Başkanlığı’na seçildiğinde kendisine bir mesaj gönderdim ve görüşmelere devam etmek istediğimi bildirdim.

Görüşmeye yanaşmadı. Rum kesimindeki ekonomik krizle ilgileneceğini belirterek görüşmeden kaçtı.

Sonrasında bir çerçeve olursa masaya oturacağını açıkladı.

Hristofyas döneminden kalan sürecin tamamlanması ve Rum uzlaşmazlığının tescillenerek Devletimizin yolunun açılması için 11 Şubat 2014 Liderler Ortak Açıklaması yapılmasına onay verdim.

17 Eylül 2014 tarihinde gerçekleştirilen liderler görüşmesinde bütün konularda önerilerimizi sunduk ve ikinci aşamayı tamamlayarak bir sonraki aşamaya geçme konusunda mutabık kaldık.

Ancak, 25 Eylül’de , tam da müzakerelere odaklanılmasının beklendiği bir dönemde, Rum tarafı Doğu Akdeniz’de tek taraflı olarak ilan ettiği sözde Münhasır Ekonomik Bölgesinde bulunan 9. parselde doğal gaz bulma amacıyla sondaj çalışmaları başlattı.

Söz konusu gelişme olunca, biz de kendi araştırma faaliyetimizi başlatacağımızı açıkladık.

Daha önce de bir kez görüşme masasını terk edip kaçan Anastasiadis Barbaros Hayrettin Paşa sismik araştırma gemisinin çalışmalarına başlaması üzerine 7 Ekim 2014’te görüşmelerden çekildiğini açıkladı.

Böylece, Rum tarafının bizimle uzlaşma niyetinde olmadığı bir kez daha ortaya çıkmış oldu.

Hep ifade ettiğim üzere benim 14 Şubat 2014’te Rum lider Nikos Anastasiadis’le bir ortak açıklama yapmaktaki temel gayem 22-23 Ocak 2012’de ABD’de Green Tree’de yaptığımız son zirve toplantısı öncesinde dönemin BM Genel Sekreteri Ban ki Moon tarafından bizlere bildirilen ancak Hristofyas tarafından reddedilen ‘end-game’, yani ‘son oyunun’ Anastasiadis’le oynanması ve Kıbrıs konusuna ya bir anlaşma veya anlaşılamayacağının ortaya çıkması suretiyle bir nokta konulması idi.

Ortak açıklama metninde, oluşturacağımız yeni ortaklığın Birleşmiş Milletlere üye diğer devletlerden daha faklı bir egemenliğe sahip olmayacağı ifade edilmiştir ancak diğer taraftan da bu egemenliğin Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumlardan eşit şekilde kaynaklanacağı net bir şekilde kayda geçirilmiştir.

Bana göre bu bizim için bugün üzerinde önemle durduğumuz egemen eşitliğimizin kabul edilmesi yönünde ciddi bir kazanım idi.

Egemenliğin Kıbrıs Türkleri ile Kıbrıs Rumlarından kaynaklanacağının Kıbrıs Rum tarafına ilk kez bu metinle kabul ettirilmiş olması gözlerden kaçmamalıdır.

Ortak Açıklamada vurgulanan bir başka önemli husus da yeni ortaklıkta iki kurucu Devlet olacağı ve bunların eşit statülerinin bulunacağıdır.

Bunun kayda geçirilmiş olması da büyük önem taşımaktadır.

Kurucu Devletlerin yetki alanlarına giren konulara federal devletin müdahale edemeyeceğinin kabul edilmiş olması da ortak açıklama metnine olumlu yaklaşmamızı sağlayan önemli bir etken olmuştu.

Ama Anastasiadis daha bu metnin imzaladığının ertesi günü düzenlediği basın toplantısında metnin içeriğini istediği gibi yorumladı ve bir milimetre bile ileri gidemedik.

2015 yılından sonra ise beş yıl şu veya bu şekilde Sayın Mustafa Akıncı da Rum lider Anastasiadis ile uzlaşmayı denedi, bizim bıraktığımız noktadan geri giderek bazı tavizler de verdi ama başarılı olamadı.

Bizim dönemimizde BM’nin yapılmasını öngördüğü ama yapılamayan “ end game-son oyun” 2017 yılında Crans Montana’da oynandı ama Rum tarafının uzlaşmaz tutumu nedeniyle süreç tamamıyla çöktü.

Sayın Akıncı ve Türkiye artık Rumlarla bir federasyon kurulamayacağını açıkladılar.

Türkiye, BM parametrelerinin değişmesi gerektiğini açıkça ortaya koydu.

Dolayısı ile bana göre Crans Montana’dan sonra artık Kıbrıs konusunda yeni bir evreye geçilmiş oldu.

Bana göre Kıbrıs’la ilgili uluslararası örgütler, ülkeler ve özellikle Avrupa Birliği ile Birleşmiş Milletler tarafından yapılması gereken 2 Devlet gerçeğinin kabul edilerek bu iki Devleti işbirliği içine sokacak bir antlaşmanın sağlanmasına katkı koymaktır.

Rum tarafına verilen haksız destek yıllardır Kıbrıs’ta bir anlaşma olmamasının başlıca sebebidir.

Rum tarafı haksız bir şekilde Kıbrıs’ın tümünün hükümeti olarak kabul edildiği sürece 1974 öncesine dönüş hayalinden vazgeçmeyecektir.

Ancak hal  böyleyken dünyanın bazı önde gelen ülkelerinin işine öyle geliyor diye biz, 50 yıl daha kendimizi Rumlarla federasyon görüşmeye mahkum edemeyiz.

Cenevre’den bir sonuç çıkmaz ise, ki ben Rum tarafının uzlaşmazlığının devam etmesi nedeniyle çıkacağına inanmıyorum; derhal Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması için Türkiye ile tam bir uyum içinde çalışılmaya başlanmalıdır.

Birlik olursak bunun başarılabileceğinden eminim.

Ben Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti heyetlerine Cenevre’de başarılar diliyorum.

Doğru yoldadırlar ve tam desteğimiz kendileriyledir.”