Meçhul Tutsaklar'ın yönetmeni Cem Kar, KKTC'lilerin duygusuna tercüman oldu: KKTC halkı “Yavru Vatan” ifadesinden rahatsız, '35 yaşındayız, artık yavru değiliz. Büyümek istiyoruz' diyor.
Meçhul Tutsaklar film ve kitabı ile 1974 yılında yaşananları gözler önüne seren Cem Kar, sorularımızı cevapladı. Cem Kar, okumak için gittiği Kuzey Kıbrıs'ı okutmayı başardı. Yönetmenliğini yaptığı “Meçhul Tutsaklar” belgesel filmiyle, Ada'da yaşanan bir döneme ayna tuttu. Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında Rumlar'a esir düşen 75 mücahidin yaşadıklarını kendi ağızlarından anlatan Kar, “Ortak ızdırapları bu dar alanda, o ağır hatıralarla yıllardır baş başa kalmaktır. Her gün işe giderken, bir zamanlar içinde işkence çektiği hücrenin önünden geçmek çok hoş bir duygu olmasa gerek” diyor. KKTC'lilerin “Bize Yavru Vatan demeyin” şeklindeki serzenişini dile getiren Kar, bunun sebebini ise şöyle açıklıyor: “KKTC 35 yaşında... Bunun yavruluğu mu kalmış. Biz ne zaman büyüyeceğiz!” Cem Kar ile “Meçhul Tutsaklar” ve KKTC'yi konuştuk.
BEN DİNLERKEN DAYANAMADIM
Hazırladığınız belgeselin ünü Ada sınırlarını aştı ve “Meçhul Tutsaklar” ismi Türkiye'de de sıkça telaffuz edilir oldu. Sohbetimize bu belgesel ve kitabınızı kısaca tanıyarak başlayalım isterseniz. Barış Harekatı döneminde 22 Temmuz'da Lefke teslim oluyor. Bölgede bulunan mücahitlerin komuta kademesinden 75 kişiyi hiç bilinmeyen bir yere götürüyorlar. Savaş ortamında bu, “öldünüz” demektir. Nitekim aileleri de öldüklerini düşünerek mevlid okutuyor. Onlar da hücrede meçhul âkibeti beklemektedir. Bir süre sonra bakıyorlar ki, Türk gazeteciler de esir olarak geliyor. Gazetecilerin mutlaka kurtulacağını düşünerek, bir isim listesi veriyorlar. Nitekim gazeteciler, Türkiye'nin yoğun baskısı neticesi serbest bırakılıyor. Böylece, öldü zannedilen 75 kişinin izi bulunuyor. İşte bunlarla ve Türk gazetecilerle yaptığım görüşmelerdir Meçhul Tutsaklar...
Bir çok röportajı yarıda bırakmışsınız..
İnsanlar o günleri tekrar yaşamak istemiyorlar. Siz, sorularınızla onları geriye döndürüyorsunuz. Bu bir travma. Onun için çok röportajı yarıda kesmek zorunda kaldım; çünkü ben de dayanamadım. O günlerde yaşananlar 37 yıl aradan sonra hayatları nasıl etkiliyor? Beni çok etkiledi. Bu mücahidlerden Fuat Abdurrezzak, Rum tarafında; esir düştüğü yerin yakınında çalışıyor, “Her gün orayı görüyorum, o günleri her gün tekrar yaşıyorum” diyor.
REFERANDUM EZBERİ BOZDU
KKTC dünyada tanınmıyor, buraya yerleşen biri olarak Adadaki hayatı nasıl değerlendiriyorsunuz? Çok kötü... Etrafınız çevrili, dışa açılamıyorsunuz. Herhangi bir sporcunuz ülkesini temsil edemiyor. Örneğin Melis; Kıbrıslı bir atlet, fakat Anavatan adına yarışıyor. Anavatan-Yavruvatan kavramı var, KKTC hiç büyümeyecek bir “çocuk” mu sizce de? Bu kavramdan da kaçmak gerekiyor artık. Yani KKTC bir devlet ve Türkiye de bir devlet, ilişkiler de bu düzeyde olmalı. Hristofyas, dönemin Cumhurbaşkanı Talat'a “Sütten kesil de gel” demişti. KKTC 35 yaşında, halktaki görüş de bu... 35 yaşındayız, 'yavru' değiliz artık. Kısacası büyümek istiyoruz... Annan Planı ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Burada çok tartışılmış bir plandır. Gerçekten uygulansaydı bugün Annan Planı kalır mıydı bilmiyorum. Fakat o günkü şartlarda Türk tarafının 'evet' dediği, Rum tarafının 'hayır' dediği bir plan. Referandumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Referandum, dünyanın ezberini bozdu. “Türkler hiçbir şekilde çözüm istemiyor” diye düşünülüyordu. Hatta bu algı yüzünden merhum Cumhurbaşkanımızın ismi 'Mr. No' olarak kalmıştı. Türkler çözüm isteyen taraf algısı referandum sonucu ortaya çıktı. Gerçekten de istemeyen Rumlar'dı. Rum kesiminin AB ile hiçbir sorunu yok, çözüme ulaşmak onlar için çok önemli değil. KKTC'nin en büyük problemi nedir? KKTC'nin en büyük sorunu siyasettir. Bu sistem sorunu değildir, alışılagelmiş siyasi yapıdır. Bizdeki siyasi yapılanma öyle bir halde gelmiştir ki herkes politize olmak zorundadır. Bizde, “3 günlüğüne diktatörlük yapalım ve Kıbrıs'ın bütün sorunlarını çözelim” diye çok popüler bir söz vardır. Bir de eleştiri hastalığı bulaşmıştır Kıbrıs'a. Eleştiri olmalı fakat bu, bu kadar mantıksız boyutlara ulaşmamalı... Biraz da olumlu şeylerden bahsedelim, eminim güzel şeyler de oluyordur. Elbette güzel şeyler oluyor, bunların en başında üniversitelerin gelişmesi var. Şunu özellikle yazmanızı isterim; Kıbrıs sadece casinoların olduğu bir yer değil. Kıbrıs'ın tarihi o kadar köklüdür ki... Kıbrıs'a gelince sadece casinoya takılmayalım, çıkalım burada ne var diye soralım ve dolaşalım.
SADECE CASİNOLAR YOK Kİ...
Casinoların turizme katkısı var mı?Hayır, otelden çıkmadıkları için katkısı yok. Burada Hazreti Ömer Türbesi, Hala Sultan Türbesi var. Karpaz gibi bir yarımadamız bulunuyor ki oradaki plaj dünyanın çoğu yerinde yoktur, beyaz kumdur ve inanılmaz güzeldir. Son olarak, Türkiye'de 'Kıbrıslı, bizi sevmez' diye bir algı var. Bu doğru mu?Böyle bir şey kesinlikle yok. Beş parmağın beşi bir değil, sevmeyen olabilir. Fakat bunu tüm halka mal etmek doğru değil. Örneğin ben Türkiyeliyim ve burada çok seviliyorum; benim gibi çok var. Ne mutlu size...