Ben küçükken büyüdüğüm coğrafyaya her meyve gelmezdi.
Gelenler de çok pahalı olurdu.
Yani öyle herkes her meyveyi alıp çocuğuna yediremezdi.
Alabilenler de her zaman alamazdı.
Misal muz, devamlı gelen bir meyve değildi, geldiğinde de, alabilen sayısı çok azdı.
O yüzden, evimize bu tür meyveler geldiğinde, annelerimiz sokakta yememize izin vermezdi.
“yaşlısı, hamilesi var, çocuğu var, alabileni var alamayanı var. Alabilse de o anda bulamayan olur, ayıp” derlerdi.
Zamanla para da çoğaldı, meyveler de.
Buna rağmen biz, içimize işleyen bu tutumdan vaz geçmedik.
Ancak kapitalizm acımasızdı ve bizim itina gösterip ayıp saydığımız bu durumu, fırsat olarak gördü.
Git gide duyarsızlaşan ve bencilleşen toplum yapısı da buna göz yumdu, hatta destek verdi.
İmkanı olmayanları düşünenlerin sayısı git gide azaldı.
Öyle ki, bu acımasız durum okulların içerisine kadar girdi.
Bir çok okulda kantinler, çocukların ihtiyaçlarını karşılamaktan çok, çocukları cezbedecek ürünlerle doldu.
Eğitimciler bu durumu pek önemsemedi.
Sırf bir meyve suyuna, ya da bir çikolataya özendiği için arkadaşının çantasından para (ç)alan çocuğun gözlerindeki utancı görmedi.
Hatta bazıları toplum bakış açısıyla bir olup, bu çocuklara “hırsız” damgası vurdu ve ötekileştirdi.
Bu durum da kapitalizmin işine geldi ve okulları bile ticarethane haline getirme fırsatı verdi.
Dün bazı annelerden bu konuda mesajlar aldım.
Mesajlarını okurken, onlar kadar hem üzüldüm hem de içimi bir ürperti kapladı.
9 Eylül İlkokulunun bahçesine bazı oyuncaklar getirilmiş.
Bu oyuncaklar içerisinde dev bir zıp zıp da varmış.
Okul saatleri içerisinde, çocuklara 5 TL karşılığında bu oyuncaklarda oynama izni veriliyormuş.
Yani 5TL veren öğrenci, istediği kadar zıplıyor, bir 5TL daha verirse, kayıp, sallanıyor falan.
Kısacası, okulda oyun oynamak paraya bağlanmış.
Tabi ki, parası olan çocuk, gönlünce zıplarken, olmayan da, boynu bükük zıplayan arkadaşlarını seyrediyormuş.
Kim bilir belki de, ailesinin, beslenmesi için verdiği parayı, oynamak için kullananlar bile vardır.
Belki de sırf oynayabilmek için, başkasının parasını alan ya da almayı aklından geçiren.
Düşüne biliyor musunuz, yanında, bir tost ya da bir meyve suyu alacak parası dahi olmayanlar, şimdi oyun oynayanlara da, iç geçirerek bakıyorlar.
Kimse kusura bakmasın ama, böyle bir şey eğitim anlayışına aykırı olduğu gibi, aynı zamanda da bir sömürü örneğidir.
Çocukların istismar edilmesidir.
Ayrımcılıktır.
Çocukları, sınıfsal ayrımla ötekileştirmedir.
Kapitalizmin, acımasızlığını meşrulaştırmadır.
Ezen ve ezilen taraf yaratmaktır.
Suça teşviktir.
Eğitimi paraya alet etmektir ve parayı eğitimden önemli hale getirmektir.
Her şeyden öte, çocukların duyguları ile oynayan vicdansız bir anlayıştır.
Ticari bir anlayış böyle bir tutumu normal görebilir ancak, bunun eğitim kurumlarının içerisine sokulması, hele ki, okul idarelerinin böyle bir şeye kalkışması kabul edilebilir gibi değil.
Topluma sağlıklı düşünen ve sağlam karakterli bireyler yetiştirmesi gereken kurumlar böylesi bir ticari tutum içerisine girerse, o toplum nasıl sağlıklı olur?
Parası olmayanın ezileceği, parası olanın ise, her kapıyı açabileceği algısının yaratıldığı bir eğitim kurumunda, eşitlik ve adalet duygusu gelişmiş, emeğe ve bilginin gücüne inanan, özgüveni tam ve kendi ayakları üzerinde durabilecek donanıma sahip çocuklar yetiştirmek mümkün olur mu?
O yüzden, eğer söylenenler doğruysa ,9 Eylül İlkokulu’nun idaresini ve Milli Eğitim Bakanlığı’nı, sorumluluklarını yerine getirmeye davet ediyorum.
Zira hiçbir merciin ve hiçbir kişinin, çocukların duyguları ve geleceği ile oynamaya hakkı yoktur.
Eğitimin bile alınır, satılır hale getirildiği bu günlerde, duygulara olsun parayla değer biçilmesin.
Çocuklar, doğal oyunlarla eğitilip, büyütülsün.