AB, BM ve Kıbrıs

Oshan SABIRLI

Referandum sürecini düşündüğümde “Kıbrıs’ta barış engellenemez” seslerini duyumsuyorum. Üstelik 2004 sürecinde güneydeki “Nai” yani evet mitinglerine de gittiğimde bunun Rumcası binlerce kişi tarafından seslendiriliyordu. Olmadı. Kıbrıs’ın güneyinden gelen “OXI” ile Kıbrıs çözüm planı geçemedi. Hal böyle olunca biz yine hiç kimsenin tanımadığı KKTC coğrafyasına sıkışıp kalmaya devam ettik. Yetkililerimiz “Kıbrıslı Türkler artık daha çok seviliyor, artık daha çok biliniyoruz” şeklinde nutuklar attı. Olay tamamen züğürt tesellisinden başka bir şey değildi. Adanın kuzeyinden güneyine binlerce kişi geçip sözde tanımadığımız Kıbrıs Cumhuriyeti’nin nüfus kayıt dairelerinde, kaymakamlıklarında hatta mahkemelerinde forumlar doldurduk. Bireysel olarak bir çok kişi AB’nin vatandaşı oldu. AB vatandaşıyken, yeşil hattın bu tarafında yani resmi AB topraklarında yaşarken yine Nisan ayı çelişkileri ve Protokol 10’un altında ezilmeye devam ediyoruz. 16 Nisan 2003 tarihinde Atina’da imzalanan ve 1 Mayıs 2004 tarihinde yürürlüğe giren Kıbrıs AB Katılım Antlaşması’na ek 10. Protokol ile KKTC AB nezdinde yeni bir statü kazandı. Protokol’de KKTC topraklarından, “Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetinin etkin kontrol uygulamadığı Kıbrıs Cumhuriyeti bölgeleri” olarak söz edilirken, bu bölgelerde acquis’nin uygulaması da askıya alındı. İlgili 10 Numaralı Protokol, “Çözümü bekleme aşamasında, Kıbrıs Cumhuriyeti Hükümeti’nin etkili kontrolü altında bulunmayan bölgelerde, müktesebatın uygulanması, 10. Protokol’ün 1(1). maddesi uyarınca ertelenmiştir” deniliyordu. Yani referandumun öncesinde biz zaten darbeyi yerken şimdi AB hayalleri kurmaya devam ediyoruz. Bu kez BM ile olan ilişkilerimizde yeni çıkmazları yaşıyoruz. Dün BM Genel Sekreteri’nin 6 aylık Kıbrıs Raporu yayınlandı. Açıkçası orijinal İngilizce metni okumaya bile üşendim. Günün sonunda bir tavsiye kararları zincirinden, önerilerden öteye geçmeyen bir rapor olduğunu bildiğimden ifadelerin farklı bir mastürbasyondan öteye geçmeyeceğini farkındayım. Halkın da inancı yok. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Moon, raporunda, Kıbrıslı Türk toplumunun ekonomik gelişimini önleyen sınırlamalar ve engellerin kaldırılmasına ve izolasyonların kaldırılmasının kapsamlı çözüme katkı sağlayacağına vurgu yaptı. Oysa bir diğer BM Genel Sekreteri meşhur Kofi Annan referandum sonuçlarıyla ilgili yaptığı yazılı açıklamasında, iki tarafın kararına da saygı duyduğunu, ancak tarihi bir fırsatın kaçtığını ifade etmişti. Annan açıklamasında, Kıbrıslı Türklerin, içerdiği tavizlere rağmen plana ‘evet’ demesinden ötürü takdir ettiğini, ancak AB’ye girememesinden ötürü de üzüntü duyduğunu belirtmiş ve Kıbrıslı Türklerin hataları olmayan bir durumun bedelini ödememeleri için yollar aranacağını da ifade etmişti. Sonuç? Sonuç ortada, Kıbrıslı Türkler bir arpa boyu yol almadı. Ancak biz referandum süreci sonrasını da yeterince iyi kullanamadık “evet”i. Kıbrıslı Tükler yine yeterince çalışmadı veya çalıştırılmadı. Hal böyle olunca ne AB’den ne de BM’den bir fayda görmedik. Dünkü açıklama sonrasında ortaya ne çıkacak merakla bekliyoruz.