AB ve aşkın ızdırabı

Oshan SABIRLI

Avrupa ülkelerine her gittiğimde Türkiye aklıma gelir. Bu güne kadar gerek birçok AB ülkesinde, gerekse Türkiye’nin farklı coğrafyalarında bulunmama karşın hep Türkiye’nin AB’li olabilmesine kuşku ile baktım. AB özellikle Türk halkları tarafından Hristiyan kulübü olarak nitelendirilse de Türkiye’nin AB yolunda bir çok adım atması gerektiği önemli bir realite şeklinde karşımızda duruyor. Türkiye’nin AB müzakerelerinde toplam 35 başlık bulunuyor.  Toplam 35 başlığın (34+ diğer konular) 8'i Katma Protokol'ün Kıbrıs'a genişletilmemesi nedeniyle AB, 4'ü Fransa nedeniyle askıda. Kıbrıs sorununun önemli bir parçası olarak Türkiye 2000’li yılların ortalarında ciddi bir sürece adım atmış ve fakat ev ödevleri yerine getiremediği nedeni ile süreç tıkanmıştı. Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki müzakere süreci 2005 yılında başladı. 10 yıldan fazla bir zamana yayılması hedeflenen ancak farklı blokajlar nedeni ile bu süreç çok daha uzun bir zamana yayılmış oldu. 40 yıldan bu yana AB’nin bekleme odasındaki Türkiye ile müzakereler 3 Ekim 2005 tarihinde resmen başlarken, üstünde karşılıklı mutabakata varılan “Müzakere Çerçeve Belgesi”ne (negotiating framework) göre, müzakereler sonucu önceden kestirilemeyen “ucu-açık” (open-ended) bir süreç olarak karşımızda duruyor. Sürecin ucu her ne kadar açık olsa da uzmanların vurguladığına göre AB ile müzakere masasına oturan hiçbir ülke şimdiye kadar tam üye olmadan masadan kalkmadı. Ancak şu anda durum o kadar net değil. En azından mevcut şekli ile umut veren bir yapının olmadığını görüyoruz. Kıbrıs Müzakerelerinin oldukça hareketlendiği 2003 yılı ve sonrasında Türkiye’nin takındığı tutum ve şu anki süreçte durduğu nokta çok büyük tezatlar oluşturuyor. Demokrasi kavramı içerisinde ne acıdır ki Türkiye’nin içinde bulunduğu durum ümit vaat eden cinsten değil. Uluslararası ilişkiler ile de başta komşuları olmak üzere bir çok ülke ile de normalleşme sürecinde olmadığı göze çarpıyor. Türkiye'nin, sınır-ötesi unsurları da dahil olmak üzere AB'nin yatay ve çerçeve çevre mevzuatını uyumlaştırmaya yönelik mevzuatı benimsemesi ve bir çok neden AB ile iplerin kopmasına neden oldu. Teknik açılış ve kapanış kriterleri dışında, 11 Aralık 2006 tarihli Genel İşler ve Dış İlişkiler Konseyi (GİDİK) kararı gereğince Ek Protokolün tam olarak uygulanması (Türkiye'nin hava ve deniz limanlarını Güney Kıbrıs’a açması) şartına bağlı olarak müzakereleri açılmayacak 8 fasıl bulunuyor. Malların Serbest Dolaşımı, Gümrük Birliği, Balıkçılık, Taşımacılık, Dış İlişkiler, İş Kurma Hakkı ve Hizmet Sunumu Serbestisi, Mali Hizmetler, Tarım ve Kırsal Kalkınma Türkiye’nin önündeki en büyük engeller olarak dikkat çekiyor. Sanıyorum Türkiye’nin zaman zaman alevlenen AB sevdası ve özellikle Kıbrıs Sorunu bağlantısı da bu noktada önem kazanıyor. Türkiye AB’ye girer mi bilinmez ama bilinen bir gerçek var ki Kıbrıslı Rumlar Tüm Kıbrıs adına AB’de oldukça bu aşkın ızdırabı kolay kolay bitmeyecek.