“Amerikalı seçmenlerin 3 Kasım 2020 seçimlerinde önümüzdeki dört yıl için ülkelerini yönetecek başkanları için oy kullanmış olmasına rağmen ABD’nin dünyanın en büyük askeri ve ekonomik gücü olarak tüm uluslararası siyaseti ve ekonomiyi etkileyen rolü nedeniyle dünya bu seçimlere odaklanmış durumdadır. Ancak önceki seçimlerin aksine bu seçimlerde tartışmalar ABD başkanının seçimden sonraki politika ve tercihlerinden ziyade seçim süreci ve seçimin iç dinamikleri etrafında cereyan etmektedir” diyen Oğurlu, bu gerçekten hareketle bu yazıda, ABD seçimlerinin dünya siyasetine ve ekonomisine etkisinden ziyade, son ABD başkanlık seçimlerinin öne çıkan özelliklerinin ele alındığını ifade etti.
Oğurlu, “ABD kamuoyunda seçimle ilgili tartışmalar ve adaylar arasındaki karşılıklı suçlamalar seçimden çok önce başlamış ve çekişmeye sahne olması beklenen seçim öngörüldüğü gibi gerilimi yüksek bir atmosferde gerçekleşmiştir. Bu kapsamda son Amerikan seçimlerine damga vuran iki özellik Cumhuriyetçiler ve Demokratlar arasındaki kutuplaşma ve yaşanan pandemiye rağmen gözlenen yüksek katılım oranıdır. Son rakamlara göre %66.4 olan tarihi yüksek katılım oranı tarafların seçime ne kadar sahip çıktığını da göstermektedir. Seçimine sahip çıkan ABD seçmeni seçim sonuçları ile yakından ilgilenmekte ve seçimi kimin kazanacağının bu defa önemli olduğunu ısrarla belirtmektedir. PEW Research Center’ın rakamlarına göre, 2000 yılında ABD seçmenlerinin sadece %50’si seçimi kimin kazandığının önemli olduğunu söylerken, 2020 seçimlerinde bu oran %83’e çıkmıştır” dedi.
Oğurlu açıklamalarına şöyle devam etti; “ABD’nin dikkat çekici seçim sistemine göre seçmenler destekledikleri partinin delegelerine oy vermekte; seçim sonuçlarını da bünyesinde her eyalete göre farklı ağırlıklarla dağıtılmış 538 delegeyi barındıran “Delegeler Kurulu” (Electorate College) olarak adlandırılan yapı içindeki oy dağılımı belirlemektedir. Bu sayının yarısından 1 fazlasına yani 270 delegeye ulaşan aday, Başkan olmaya hak kazanmaktadır. Diğer bir ifadeyle, ABD seçim sistemine göre toplamda daha fazla oy alan aday değil daha fazla delegeye ulaşan aday Başkan olmaktadır.”
Oğurlu, 6 Kasım 2020 tarihi itibariyle elde edilen verilerin, Delegeler Kurulu’nda Demokrat aday Joe Biden’ın 264 delegeye ulaştığını Cumhuriyetçi aday Donald Trump’ın 214 delegeye sahip olduğunu göstermekte olduğunu ve son durumun netleşmesi için seçim sonuçları üzerinde doğrudan etkisi bulunan ve “Salıncak Eyalet” olarak adlandırılan Georgia, Kuzey Carolina, Nevada, Pennsylvania, Arizona ve Florida’dan gelecek oy sayılarının beklendiğini veAssociated Press rakamlarının bu eyaletlerin tümünde adayların başa baş yarıştığını göstermekte olduğunu belirtti.
“Ancak ABD seçim sisteminin posta yolu ile oy kullanmayı mümkün kılması seçim sonuçlarının ilanında gecikmelere ve belirsizliklere neden olmaktadır. Özellikle bugünkü kutuplaşma ortamında, seçim sürecinin düzenli ve hızlı işleyebilmesini sağlayacak kurumsallaşmanın eksikliği, ülkenin karşı karşıya kaldığı zaaflardan biri olarak, daha da fazla hissedilmektedir” diyen Oğurlu, zayıflıkları olan seçim yönetiminin ise her demokrasi için bir risk teşkil etmekte olduğunu dile getirdi.
“Diğer taraftan yine son seçimlerin ortaya çıkardığı bir başka gerçek ise “bölünmüş ülke, kutuplaşmış toplum” gerçeğidir. ABD toplumu neredeyse tam ortadan bölünmüş durumdadır” diyen Oğurlu, bu şartlar altında, uzmanların da hem fikir olduğu gibi, her iki aday da az bir farkla galip gelebilir, ancak hangi aday galip gelirse gelsin aslında bu oranlarla kaybetmiş sayılacak ve kendisini Amerika tarihinin en kutuplaşmış ve keskinleşmiş dönemeçlerinden birinde bulmuş olacağını söyledi.