Açık hava tımarhanesi... Bu ifadeyi kendi ülkem, kendi vatanım için kaç kez kullandığımı hatırlamıyorum.
Bu ifadeyi kendi ülkem için kullanmaktan da aslında utanç duymam gerekiyor.
Ancak gelin görün ki, bu ülkenin durumu tam anlamıyla bu...
Trafiğe çıkıyorsunuz, her an manyağın biri tarafından katledilme riskiniz var!
Yolda yürüyorsunuz, her an manyağın biri tarafından katledilme riskiniz var!
Sağlığınız bozuluyor, hastaneye gidiyorsunuz, hastaneye yürüyerek girseniz bile “gümbürtüye gitme” riskiniz var!
Devlet dairesine işiniz düşüyor, devlet dairelerinde yaşanan abuk subukluklardan dolayı çıldırma riskiniz var!
Mahkemeye düşüyorsunuz, adalet ve hukuk sisteminin nerdeyse iflas bayrağını çektiğini ve aradığınız hakkınızın sürüne sürüne geçen yıllardan sonra artık “baddal” olduğunu, sistemin aksaklıklarından dolayı “haksızların kendilerine bol bol hak payı” çıkarabildiğini, hatta yüzde yüz haklıyken bile sırf sistemin acizliğinden dolayı mağduriyet yaşadığınızı bile görüyorsunuz!
Çocuğunuzu okula eğitim alsın diye gönderiyorsunuz, sınıf geçmesi için özel ders mafyasının esiri oluyorsunuz!
Bir sendika cenneti olan ülkemizde sendikaların genel görünümü rant çetesi hali!
Siyasi partilerin hem yapısı hem de görünümü siyasi çete ve siyasi tarikattan farklı değil!
Çevrenin hemen her santimini resmen “b...k” götürüyor ve her saniye arabalardan, insanlardan, kamyonlardan atılan çer çöple, ve hatta ve hatta, belediyelerden ve devletin farklı birimlerinin eliyle yapılan akıl almaz faaliyetlerle çevrenin kirletilmesi, yağmalanması devam ediyor...
Nerdeyse her santimi Türkiye’nin finansıyla yapılan yollar tam anlamıyla mayın tarlası ve ölümcül tehlike yuvası...
Bir taraftan açık hava tımarhanesine, diğer taraftan sorma gir hanına dönen memlekette kadına ve çocuğa karşı şiddet de hat safhada, akıl almaz boyutta, ve dahası, iyice sıradan hale gelmiş durumda!
Manyağın biri eski karısını delik deşik ederek, yakarak, katlediyor, mahkemeye çıkıyor, hücrede durmak istemediğini, hücrede delirmek üzere olduğunu söylüyor!
Bu açık hava tımarhanesinde aklı sıktığı gibi insan katleden bu zırdeliyi daha fazla delirmemesi için memleketin en lüks otellerinden birinde kral dairesinde misafir etmek gerektiğini söylersek, herhalde fazla abartmış olmayız, değil mi ya!
Ceza aldıktan sonra da devlet bu insan müsveddesini ve bunun gibi olan diğerlerini bizim cebimizden kestiği vergilerle yıllar yılı besleyecek!
Önce memleketi sorma gir hanına, açık hava tımarhanesine çevir, sonra da ortaya çıkan kaotik ortamın ceremesini bütün halka çektir!
Halk da hala akıl almaz bir şekilde hem bu kaosu yaratanları başına yönetici diye seçmeye, hem de yaratılan ortamı sineye çekmeye devam ediyor ve bir yerde, kurunun yanında yaş yansa da, müstahakını buluyor...
...............
Türkiye’nin siyasi ortamının rezillikleri en sonunda geldi geldi tam anlamıyla bize de bulaştı...
Polis örgütünde FETÖ’cü soruşturması başlatılmış!
Bir süredir bazı medya organlarında bu konuyla ilgili kimden çıktığı belli olmayan, üslübu yazanı fazla tehlikeye atmadan yazılan, ancak tüm polis örgütünü de zan altında bırakan haberler yapılıyor.
Bu konuyu irdelemeden önce şu soruyu soralım:
FETÖ’nün KKTC devletinin çeşitli organlarına sızmış olma ihtimali var mı?
Elbette var, hem de yüksek olasılıkla var!
Adamlar özellikle son 15 yıllık AKP iktidarı döneminde girmedik delik bırakmamışlar ki!
Siyaseten devletin gücünü eline geçiren yapı, altını işine geldiği gibi cemaat, tarikat militanlarıyla doldurmak için elindeki en üst düzeydeki gücü tepe tepe kullandı, hem devletin imkanları hem de devletten ve devletin imkanlarından beslenen özel kurumların her bir deliği bunlarla doldu taştı.
Ancak ve ancak, bu işin esas organizatörü olan ve ipleri elinde bulunduran siyasi erkin şu ana kadar hiçbirine dokunulmadı, gövdenin kolları kesilirken ejderha gibi tek gövdeden peydahlanan kafalar en sona bırakıldı...
Belki de kafalara hiç dokunulmayacak, çünkü alınacak ilk kafa, kendisiyle birlikte öteki kafaların da gitmesi için düğmeye basacak, ağzını açacak, gözünü yumacak!
Bu işin klasik kuralı budur, bana dokunmayan yılan bin yaşasın, bana dokunacaksa ben de ona dokunurum!
Peki, bu süreçte bizim siyasilerimiz, kurumlarımız bunların şerrinden uzak mı tutulacaktı!
İmkansız!
Hani derler ya, etle tırnak gibiyiz...
Beğensek de beğenmesek de, aslında bu bir gerçek ve Türkiye’de ortaya çıkan oluşumlar içimize sızıyorlar, bazı yerlerde fazlasıyla etkili, hatta “adamcıkları” tarafından ele geçirilen mevkiler sayesinde yetkili bile olabiliyorlar.
TC’deki FETÖ rezilliğinin arkasından KKTC’de de bir dalgalanma olmuştu.
Şimdi ise bu rezilliğe polis teşkilatının adı da bir şekilde karıştırıldı.
Karıştırıldı karıştırılmasına da, medyada belirli bir kaynaktan başlatılan yaklaşımın esas hedefi bu konuyla ilgili haber yapmak değil, polis teşkilatının adının bu örgütle ilişkilendirilmesi ve hatta, polis örgütünün adının kirletilmesi ve aynı anda hedef saptırılmasıdır da...
Bir taşla iki kuş vurma hikayesi, anlayacağınız...
Ve dahası, medyada çaktırmadan başlatılan bu algı operasyonu aslında sırası geldiğinde, esas işin içinde olanların ensesine yapışacak devlet gücünü daha işin başındayken kamuoyu nezdinde tökezletme, bu konuda KKTC polis örgütü ile negatif bir algı yaratma operasyonudur!
Bugünkü KKTC medyası, ne yazık ki, iğrenç durumdadır ve bazıları da her türlü rezilliğe bulaşmış, üç kuruşluk menfaati için yapmayacağı şey yoktur durumdadır.
Medyamız kokuşmuş ve güvenirliğini tamamen yitirmiş, güdümlü bir durumdayken, Polis, kim ne derse desin, bu ülkede durumun daha da kötüye gitmesini bir nebze de olsa engelleyen, binbir sıkıntıyla iş görse de sonuçta olabildiğince iş gören, son kalmış iki kaleden biridir (diğeri yargıdır).
Ne mal olduğu ayan beyan her fırsatta belli olan medyanın bazı aktörlerinin gözlerine giren kokuşmuşlukları görmezden gelip de, her fırsatta polis ve yargı ile ilgili negatif algı operasyonlarına girişmesi tesadüf değildir, herhalde!
Polisin içindeki, eğer varsa, FETÖcüleri bulana ve ayıklayana kadar, memlekette bu örgütle doğrudan veya dolaylı olarak ilintili olanları bulmak için çaba sarfedilseydi, özellikle de siyaset ve iş dünyasındakilerin üzerine gidilseydi, herhalde yer yerinden oynar, KKTC 12 şiddetinde depremlerle yıkılırdı.
FETÖ hikayesinde at izinin it izine karıştığı bir süreçten geçiyoruz ve bu süreç daha da devam edecek gibi görünüyor.
Ancak at izinin it izine karıştığı bu süreç FETÖ rezilliğiyle başlamadı, çok öncesinde, KKTC’nin bir kara para aklama cenneti olarak anıldığı, her köşeden uyduruk bankaların peydahlandığı, işadamı kılığında sahtekar sürüsünün memlekete doluşmaya başladığı dönemde başladı ve sonrasında, çok muhtemeldir ki, bu kokuşmuş düzende sadece FETÖ değil, onun gibi faaliyet gösteren diğer örgütler de gizli gizli faaliyet zemini buldu...
Bu süreçte, gelen giden iktidarların hiçbiri polis gücünün ve adalet sisteminin ihtiyaca göre güncellenmesi için en ufak bir çaba sarfetmedi ve memleketin son ayakta kalan iki kalesinin gücü giderek zayıflatıldı, bu zayıflıklara paralel olarak da memleketteki her türlü yolsuzluk giderek artan boyutta bir artış gösterdi...
Bizim millet de bu süreçte hedeflenen esas hedefi, yani ülkenin adım adım kokuşturulması, bozulması sürecini göremedi, süreci değiştirmek için sandıkta akıl yoluyla oy kullanamadı...
Şimdi pisliği temizle temizleyebilirsen...
Bugün polisle başladılar, ki başlanacaksa en son başlanması gereken yerdi, yarın da yargıya el atarlar...
Ancak bu süreci en başında başlatan ve hala piyasada olan siyasilere onların medyadaki tetikçilerine hiç sıra gelmeyecektir, emin olun!