6 Şubattan beri kalbime çöken acı o kadar anlatılmaz boyuttaydı ki onu sakinleştirmeye ne kalemin ne tuşların gücü yetti. O günün sabahında deprem haberiyle her duyarlı insan gibi sarsıldım, deprem bölgelerindeki insanların korkusunu, acısını oradaymış gibi yaşadım. Hele adını duyarken bile hâlâ dehşetle irkildiğim İsiat otelinde mahsur kalan öğrencilerimizin haberi bu korkuyu ve acıyı daha da katladı. Günlerce onların kurtarıldığına dair iyi haberleri bekledik. O umutlu bekleyiş sanki yıllar kadar uzundu. Ve yine bir sabah gelen acı haberle umudun yerini dayanılması güç, koyu bir acı aldı. Kolumuz, kanadımız kırıldı, yaşamaya mecalimiz kalmadı. Bir kaya oturdu göğsümüzün üstüne ve bu güne kadar da kalkmadı. Zaman belki biraz azaltacak bu acıyı, bu kaya belki küçülecek ama tamamen kalkmayacak ne göğsümüzden ne de zihnimizden.
Hayatımız boyunca hepimizin kayıpları oldu. Anne, baba, kardeş, arkadaş, akraba.. Hepsinin ayrı ayrı acılarını, yokluklarından doğan özlemi yaşadık. Zaman tamamen unutturmasa da bu duygulara ve yokluklarına alıştık; onları anılarımızda yaşattık ama bu acı bambaşka.. Kaybettiğimiz çocuklar arasında hiç yakınımız olmasa da insanın içini ezen; ezmek bir yana içinde öfkeyi ve isyanı da barındıran bir acı..Ne hayallerle, ne heyecanlarla, güle oynaya maç yapmak için gittikleri ve belki de daha önce hiç görmedikleri bir şehirde heyecanla maç gününü beklerken adını yeni öğrendikleri bir otelde can verdiler.Onlar bu ülkenin geleceği olan körpecik çocuklardı.Kendilerinin ve ailelerinin gelecek hayalleri vardı. Toplum olarak biz bu acıya dayanamazken ailelerinin ne halde olduğunu düşünmek daha da acı veriyor. Ya okul arkadaşları?..Öğretmenleri?..Bugün okullarının açılmasıyla onların boş kalan yerleri?..Hepsine, hepimize sadece dayanma gücü dilemekten başka elden bir şey gelmemesinin çaresizliğini yaşıyoruz işte.. Hem de kimin ve kimlerin yüzünden…
Paraya, ranta doymayan, kontrolsüz binalar yapan, buraların etkili fay hatları üzerinde riskli deprem bölgeleri olduğunu, hatta depremin kapıda olduğunu defalarca söyleyen bilim adamlarına, jeoloji mühendislerine rağmen onları kaale almayan ve bildiklerini okuyan, imar yasağını kaldıran, yandaş firmalara kayıtsız şartsız imar izni verenler yüzünden. İSİAD denen otel de bunlardan biri.. Sırf para için, daha çok kazanmak için içi dökülürken dışını süsleyip pazarladıkları ve daha sarsıntı başlar başlamaz yerle bir olan, altında canlarımızın kalmasına sebep olan katillerin yaptırdığı bir otel..Ve ne yazık ki içimizin bir nebze olsun soğuması için bu sakat binadan bütün veriler alınmasına ve KKTC halkı olarak dava açılması talep edilmesine rağmen acımızın ve öfkemizin üstüne bir tüy daha dikildi. Türkiye hükümeti bu otel sahiplerinin davası için “gizlilik” kararı aldı. Esasen bölgede daha jeolojik inceleme yapılmadan hemen inşaata başlama kararı alınmasından murat edilen şey belli iken otel davası hakkında alınan “gizlilik” kararından da murat edilen aynisi; yani onları aklama çabasıdır.
KKTC küçük bir yer ve insanımız da çok duyarlı. Hükümet edenler de bu davanın arkasında olduklarını, sonuna kadar takip edeceklerini söylüyorlar ama diğer konularda olduğu gibi TC hükümetinin vereceği kararın olumsuz olması halinde bizim hükümetin o kararı sorgusuz sualsiz kabul edeceğini bilmek için müneccim olmak gerekmez. Dilerim bu konuda yanılan ben olurum.
Acıların üstüne bir başka tüy daha dikildi ki o da duygusuzluğun, empati yoksunluğunun ve samimiyetsizliğin göstergesi olsa gerek.. Maaşlardan kesinti yapmak için hiçbir parti ile istişare etmeden yasa gücünde kararname çıkardılar. Böyle bir şeye hakları olmaması ve halkın itirazları bir yana, daha kaybettiğimiz çocukların acısı bu kadar taze iken sanki çok iyi bir şey yapıyorlarmış gibi o toplayacakları paralarla onların mezar taşlarını da yapacaklarını söyleyerek acıları daha çok depreştirirken ne kadar görgüsüz, vicdan yoksunu ve dangalak olduklarını da ispatladılar.