Kasım ayını sevmiyorum.
Çünkü Kasım ayı, önce Ata’mı, sonra babamı, sonrasında da evlat yerine koyduğum Ogün’ümü aldı benden.
Bedenleri gitti ve yerine özlemleri kaldı.
Tabi ki bir de anıları ve yaşamın ta kendisi olan fikirleriyle öğrettikleri değerleri kaldı.
Eskiden her kasım ayı geldiğinde çok üzülürdüm,
Aslında üzülmekten öte, özlemlerim alevlenirdi.
Ancak artık kasım ayları beni hüzünlendirse de üzülmüyorum.
Bana bıraktıkları anlayışla oluşturduğum yaşam tarzının gururunu ve onurunu yaşıyorum.
Babamın bana bıraktığı anlayışla , babamın kızı olarak onurlu bir yaşamı seçmenin gururunu yaşıyorum artık.
Her baba, kızında yaşamaya devam etmez mi zaten.
Her kız çocuğu, babası gibi davranıp, yaşadığı sürece onu yaşatmaz mı zaten?
Diğer yandan Ogün’ümün içinde yaşattığı çocukça hayallerle mert bir adam gibi büyüme hevesini hatırlıyorum ve içimdeki çocuğun hayallerine kulak veriyorum.
Ya Ata’m?
Onun bıraktıklarını anlayarak yaşamak?
İşte bu paha biçilmez bir duygu.
Ne kadar büyük bir liderdi ki; kadının gücüne inandı ama kadından korkarak onu eve hapsetmeye kalkmadı.
Bilakis, başarıya ve gelişmişliğe olan inancından, kadını öne çıkardı.
Ne kadar ileri görüşlüydü ki, hayatın ancak, kadın erkek omuz omuza yürüyerek anlamlandırılacağını gördü.
Geri plana itilmiş kadını ve tabi ki, demokratik bir yaşamı ön plana çıkarmak için, Yasama, yürütme ve yargı organlarını kurup, bunlar ile üretilen politika ve kararlarla, kadına layık olduğu insan haklarını teslim etti.
İşte böyle bir anlayışla, çağdaş bir kadın olarak yaşamanın onurunu ve gururunu yaşıyorum artık.
Peki ya şimdi?
Kadından korkanlar, bu organlar yerine, sadece kadının üreme organı üzerinden siyaset yaparak , tekrar kadını karanlığa gömmek istemiyorlar mı?
İstiyorlar.
Çünkü, kadının gücünden korkuyorlar.
Kadının, azminden ve başarısından ürküyorlar.
Kadının, bu gücü, Atatürkçü düşünce yapısından aldığını bildikleri için de, Atatürk’ün düşüncelerine dahi tahammül edemeyip yok etmeye çalışıyorlar.
Bıraktığı düşünceleri bile, ürkütüyor karanlık zihniyetleri.
Çünkü açtığı yol, cehaleti, cesarete dönüştüren yoldu.
Gösterdiği hedef, aydınlık yarınlardı.
O yüzden, karanlık, aydınlığa savaş açtı.
Karanlık, cesareti değil, cehaleti güdebileceği için aydınlığı yok etme çabasına girdi.
Ancak, güneş, balçıkla sıvanabilir mi ki?
Açtığı yolun izleri ve gösterdiği hedef, yazılmış olan metinlerden silinmeye çalışılsa da, yüreklerden silinebilir mi acaba?
Aydınlığı gören, karanlığa döner mi hiç?
Dönmez elbet.
İşte o yüzden de, karanlık zihniyetler, en olmadık yollara baş vuruyorlar şimdi.
Dini kullanıyorlar.
Dili kullanıyorlar.
Etnik kökeni kullanıyorlar.
Yetmiyor; yetiremiyorlar; kadının, en mahremine dil uzatıp, kadını kullanmaya kalkıyorlar.
Çünkü, Atatürk, onların , derleyip, toplayıp, ahlak, din, namusa hapsettiği bir devi, serbest bırakmıştı.
Kadını özgürleştirmişti.
İşte bu yüzdendir, karanlık zihniyetlerin, aydınlıkla olan savaşında kadınları hedef alışı.
Sadece kadınlardan değil, demokrasi ve Cumhuriyet anlayışından da korkuyorlar.
Çünkü demokrasi ve Cumhuriyet, halkın özgürlüğüdür, egemenliğidir, bağımsızlığıdır ve varoluşudur.
Yani, düşünen, üreten ve güdülemeyen, bir toplum demektir.
Ve bu, karanlığı korkutuyor.
İşte bu yüzdendir, Atatürk’e ve O’nun düşüncelerine olan, düşmanlıkları.
Bedeninin bizlerden ayrılışının üzerinden 77 yıl geçmiş olmasına rağmen hala daha karanlık zihniyetlere korku salabiliyorsa ve yıllar önce savaştığı karanlık zihniyetin devamı olan nesillerde, hala daha hazımsızlık yaratabiliyorsa
Bu Atatürk ’ün, ölümsüz ve sonsuzlaşmış oluşunun bir kanıtı değil midir?, Bu gün, fikirler tutuklanıp, kadınlar, günaha, ayıba hapsedilip, çocuklar yozlaştırılarak, tecavüzlerle psikolojileri darmadağın hale getirilerek bedenlerinin içinde bir cehenneme terk ediliyorsa ve halk dinle, dille, etnik kökenle bölünüp parçalanarak uyuşturuluyorsa, bu karanlık zihniyetin, aydınlıktan korktuğunun bir kanıtı değil midir?
Ve bu gün bir yıl içerisinde 14 binden fazla çocuğa tecavüz ediliyorsa, bu tecavüzlerin büyük bir bölümü, İmam Hatip, cemaat evleri gibi Din kisvesine bürünmüş yerlerde meydana geliyorsa, üstüne üstlük, kız olsun erkek olsun, çocuklara tecavüz edilmesi, dini kullanan dinbazlar tarafından meşru gösterilmeye çalışılıyorsa, “Atatürk dincileri astı” söyleminde Atatürk’ün ,dinin kullanılmasına izin vermede ne kadar haklı olduğunu göstermiyor mu?
İşte bu yüzdendir, karanlık zihniyetin, aydınlıktan korkuşu ve Atatürk’e olan düşmanlığı.
Bu gün bunu bir kez daha derinden hissettim.
Bir kez daha anladım ki, Atatürk’ün fikirleri ve zihniyeti ölmemiş.
Eğer, bu gün, bir kadın olarak, yaşatılan tüm bu karanlıklara rağmen,önümü görüp; yolumu bulabiliyorsam; Atatürk’ün geleceği aydınlatan aydınlık düşüncelerinin ölümsüzlüğündendir.
Onurlu bir yaşamı seçmişsem babamın ruhumda yetiştirdiği karakterdendir.
Ve hala daha içimdeki çocuğu ve onun hayallerini yaşatabiliyorsam, o da Ogün’ümün hediyesidir.
O yüzden de, üç değerli varlığıma ,minnet duygularımla Allah’tan rahmet diliyorum.
Işıklar içerisinde, huzurla uyusunlar ki; Işıkları yolumu aydınlatmaya devam etsin..