Adaylarla 5 soru 5 cevap
1-Bize kendinizden biraz bahseder misiniz? Neden aday oldunuz? Ne yapmayı planlıyorsunuz?
Ben, Profesör Mehmet Hasgüler. Liman İşçisi Hasan ile ev emekçisi, tarlada işçisi Hanife’nin çocukları olarak 1965 yılında Mağusa’da doğdum. Bizim nesil savaşla büyüdü. Karakolluyum. Siyaset bizim için bir tercih değil, bir mecburiyet olarak ortaya çıktı. Süreç içinde ben belki siyaset ve uluslararası ilişkiler profesörü oldum ama aslında siyasetin sosyal genlerimize işlediği bir toplumuz. Ben de gençlik yıllarımdan itibaren ÜTK başkanlığı dahil pek çok görev aldım. Son 7 yıldır YÖDAK üyesi olarak görev yapıyorum. Aktif siyasete girmeye son 2 yılda yaşadıklarımızın bir sonucu olarak girdim. Akademi kökenli siyasetçilerin yarattığı bir hayal kırıklığı var. Önce Kıbrıs Türklerinin bilim akademisi yoluyla dünyaya açılması, sonra intihal ve diploma sahteciliği konusunda yalnız bırakılmamız, YÖDAK yasasının bir türlü hayata geçirilememesi ve en son Dünya Sağlık Örgütü’ne yaptığımız başvurunun siyasiler tarafından sahipsiz bırakılması sonucunda siyasete girme kararı verdim. Amacım siyasete yeni bir soluk getirirken herkesin söylediği ama kimsenin bir türlü yapmaya cesaret edemediği konularda insiyatif alarak çözümler üretmek. Ben milletin vekili olmak arzusundayım. Siyasete bisikletimle gireceğim, bisikletimle çıkacağım. Ama görev yapacağım bir dönem boyunca dönüştürücü olacağım. Ben bir devrimciyim. Siyasete de devrim yapma iddiası ile giriyorum. “Yapılamaz” denilen şeylerin akılla, çabayla, emekle yapılabileceğini göstermek istiyorum. Kıbrıs Türklerinin siyasi iradesine içerde ve dışarda sahip çıkmak istiyorum.
2- Seçilirseniz ülke ve aday olduğunu bölge için yapmayı planladıklarınız nelerdir?
Ben bir bilim insanıyım. Başından beri somut önerilerle hareket ettim. Afaki şeyler vaadetmedim. İlk olarak bir Maraş Kanunu hazırlayarak Meclise sunacağım. Bu kanunlar bir yandan kapalı Maraşı uluslararası hukuk ve insan haklarına saygı temelinde açarken, öye yandan açık Maraşa da sahip çıkacağım. İşsizliği Maraş’ta yaratacağımız istihdamlarla aşacağız. Maraşın tamamının, açık ve kapalı, tamamını bir şantiyeye çevireceğiz. İnsanlar evlerine ekmek götürebilecek. Emeklerinin karşılığını alacak. Bir diğer projen Cypro-Kripto. Yerel ekonomiyi kripto para ile döndüreceğiz. Ekonomimiz üzerindeki TL bağımlılığını ve Euro bağlılığını bu proje ile aşacağız. YÖDAK yasası ile kendi öğrencimizi alacağız. Bilim Akademisi kurarak, epistemik bağlantılarla haklı davamızı dünyaya duyuracağız. Dünya Sağlık Örgütü’nu Kuzey Kıbrısa getireceğim. Tüm bunları alt alta koyarak toplarsanız göreceğiniz şey somut olarak Kıbrıs Türklerinin siyasi iradesine çok çalışmak suretiyle sahip çıkmaktır.
3- Ekonomi, sosyal, kültürel ve çevresel yaşam ile ilgili öngörüleriniz nelerdir?
Ben ekonomi ile sosyal ve kültürel yaşamı hep bir arada düşünüyorum. Mağusa’da devamlı bir tiyatro binasının olmaması bir eksikliktir. Mağusa devlet tiyatrosunu DAÜ ile işbirliği içinde neden kurmayalım? Mağusa oda orkestramız neden olmasın? Çevre bizim en büyük önceliklerimizden biri. BM Kalkınma Hedeflerini kanunlaştırmamız gerekiyor. Birilerinin zorlaması olmadan, bunlar bizim için önemli olduğu için harekete geçmeliyiz. Mağusa festivalleri ile halihazırda bir kültür başkenti. Bunu daha da geliştirecek kanunları çıkarmak elbette benim vazifelerimden olacaktır.
4- Kıbrıs sorununun nasıl çözülebileceğini düşünüyorsunuz? Sizce neler yapılmalı?
Kıbrıs sorununa adım adım çözüm yaklaşımını benimsiyorum. Kıbrıslı Türkler olarak BM Kapsamlı Çözüm Planı, yani Annan Planı'na EVET dememizin üzerinden 18 yıl geçti. O zamanlar ne kadar da heyecanlıydık. Adamıza nihayet ebedi barış gelecek, Türk ve Rumlar olarak hep birlikte Avrupa Birliği'ne girecektik. Olmadı. Olmadı, çünkü Rumlar "oxi" diyerek reddetti. O günden sonra da Kıbrıs Türkleri olarak 1960 ortaklık Cumhuriyeti'nden doğan ve BM tarafından da eş zamanlı ve ayrı ayrı yapılan referandım ile tanınan tüm siyasi haklarımız rafa kaldırılıp üzerine 18 yıllık toz eklendi. Şimdi artık bu tozun temizlenmesi zamanıdır. Adım adım çözüm diyorum. Maraşı açacağız, Ercan'a, Geçitkale'ye direk uçuş gerçekleştireceğiz diyorum. Şahsen ben, Annan Planı'nda tanımlandığı ve Kıbrıslı Türklerin ezici bir çoğunlukla kabul ettikleri Kıbrıs Türk Devleti'ni savunuyorum. Diyorum ki; gelin, Annan Planı'nı temel referans noktası alarak, devlet yapımızı yeniden şekillendirelim. Önümüzdeki 4-5 yıllık süreyi Kıbrıs Türk Devleti'nin hukuki, siyasi, iktidasi ve toplumsal yapısını kurmak için geçirelim. Elektirik kesintileri, döviz karşısında eriyen maaşları günübirlik sorunlar olarak değil yapısal meseleler olarak ele alalım ve bunun için gereken bütünlüklü çözümü ortaya koyalım. Federasyonun artık bir hayal bile olmadığı gerçeğini kavrayarak, hamle üstünlüğünü ele alalım. Bunlar olmazsa da kadife ayrılık, anlaşmalı boşanma diyorum. Bundan sonra artık muhatabamız Rumlar olmamalı. Avrupa Birliği ile bir müzakere süreci başlatmalıyız. Biz, Annan Planı'nda vermiş olduğumu EVET mührüne hiçbir zaman sahip çıkamadık. Kıbrıs Türklerini Ruma yama yapmaya dünden razı insanların hayal mahsulü politikalarıyla 18 yıl harcadık. Artık evlatlarımızın yüzüne bakamayacak bir hale getirildik. Göç sorunu ile eriyoruz. Gelene değil, kaçana bakın. Kıbrıslı Türkler olarak eriyoruz; gençlerimiz artık bu cennet mekanı yurt olarak bellemekte güçlük çekiyorlar, çünkü vatan, insanın karnının doyduğu yerdir. Bu şekilde kendi kendimizi kandırarak nereye kadar gidebiliriz? İşte bu nedenle ben diyorum ki, artık kaybedecek saniyemiz dahi yoktur. Kamu reformuna hemen başlamalıyız. Annan Planı'nda kurgulanan devlet düzenini derhal hayata geçirmeliyiz. Ben, seçildiğim andan itibaren referans noktamı Annan Planı olarak alacağım. Aynı anda Avrupa Birliği üzerinde baskı kurmalıyız, hak arayışına girmeliyiz. AB'ye toplum olarak, Kıbrıslı Türkler olarak girmeliyiz. Kendi parlamenterlerimizi seçmeli, AB'den toplum olarak hakkettğimiz maddi yardımı almalıyız. Bu yardım, Rumun seçtirdiği insanların memurları tarafından sivil toplumu, kamu yararımızın aleyhine kullanılacak şekilde bir silaha çevrilmiştir. Buna DUR demek zorundayız. Bundan sonra müzakerelerde muhatabımız Avrupa ve dünya olmalıdır.
5- Türkiye ile ilişkilerde nasıl bir yol yöntem izlenmeli?
Azerbaycan’ın efsanevi umummilli lideri Haydar Aliyev Türkiye ile Azerbaycan ilişkilerini “bir millet, iki devlet” esası üzerine kurgulamıştı. Bu kurgu üzerinden geçtiğimiz yıl Karabağ işgalden kurtarıldı. Ben, “bir millet, üç devlet” diyorum. Eşitlikçi ve kardeşçe bir ilişki öngörüyorum.